Bu Blogda Ara

9 Eylül 2008 Salı

Tortillalı Biber Dolması




Malzeme:
5 orta patates
3 baş soğan
2 yumurta
300gr peynir
9-10 adet taze yeşil biber , isteğe göre baharat
Hazırlık:
Patatesler küçük kesilip kızartılır, kıyılmış soğan eklenir. Hazır karışımın yağı süzülüp ezilmiş peynir ve çırpılmış yumurtalar eklenir ve karıştırılır. baharat eklenir.
Temizlenmiş biberler doldurulup fırınlanır.

Fırın Karnıbahar



Bir adet karnıbaharı çiçeklere ayırıp 20 dakika tuz ve sirke eklenmiş suda kaynatılır. Yağlanmış tepsi ısınmakta olan fırında ısıtılır. Bu arada bir kapta 2 yumurta
-un -tuz ve su ilavesi ile pane sosuna benzer koyu bir sos elde edilir. Çiçekleri bu sosa batırıp ısıtılmış tepsiye dizilirler veya hepsi sosun içine atılıp sonra tepsiye
boca edilirler. Üstleri kızarana kadar pişirilirler.

Kaşarlı, beyaz peynirli çörekler



100 gr kaşar - 100 gr beyaz peynir - 200 gr yoğurt - 200 gr margarin - 1 çay kaşığı karbonat - un.
Kaşar ve beyaz peynir rendelenirler, yoğurt ve karbonat, yağ ve azar azar un eklenerek sert olmayan hamur elde edilir. Hamurdan 3 topak yapılır ve 1 saat buzdolabında dinlendirilir. Her topak 3 mm kalınlığında açılır ve 8 üçgene kesilir ve olardan çörekler sarılır. Üzerine yumurta sürüp 200 derecede fırınlanırlar.

Milföy ile tavuk etli börek

Malzeme:
Milföy hamuru
İçi:
400 gr tavuk eti, 2 adet domates, 2 baş kuru soğan, 2 çorba kaşığı sıvı yağa, karabiber, kekik, tuz.
Tavuk eti kuşbaşı kesilir ve yağda kavrulur; kıyılmış kuru soğan ve doğranmış domatesler ilave edilir. Karabiber, kekik ve tuz eklenir. Karışımın üzerine 1 su
bardağı sıcak su döküp yaklaşık 20 dakika hafif ateşte kaynamaya ve koyulaşmaya bırakılır. Kare şeklindeki milföy hamurlarının ortasına tavuk etli içten koyup hamuru üçgen şekilde katlayıp kenarları bastırılır. Isıtılmış fırında kızarana kadar fırınlanırlar.

Tavuk - Izgarada veya Fırında



Malzeme:
10 adet tavuk parça et(kemikleri ve derisi çıkarılmış)

7-8 diş sarımsak
1 su bardağı yoğurt
1 limonun suyu
2 çorba kaşığı zeytinyağ
tuz-karabiber-dereotu
Yapılışı:
Büyükçe bir kapta yoğurt-limon suyu-sarımsak-yağ - tuz-karabiber ve dereotu karıştırılır. Parça etleri bu karışımın içine dizilir ve buzdolabında 6 saat bekletilir.
Bu süre sonunda sostan çıkarılıp ızgarada veya fırında pişirilirler.
Not: Eğer tavuk budu eti kullanılırsa sosa yağ eklemek gerekmez.

Patatesli Tortilla



Tortilla de patatas
Malzeme: (bu malzemelerden iki adet tortilla yapılır)
1 kg patates
8 yumurta
2 baş soğan
1 yeşil biber
tuz, zeytinyağ
Yapılışı:
Patatesler küçük küplere kesilir ve kızartılır. Yumurtaları ikiye ayırıp (iki adet tortilla için) çırpılır. Daha az yağda kıyılmış biber ve soğan kızartılır.
Patatesin yarısı, soğanlı biberli karışımın yarısını yumurtaların yarısı ile karıştırılıp tavaya dökülür. Bir diğer ısıtılmış ve hafif yağlanmış tava yardımı ile tortillanın her iki tarafı önce yüksek sonra hafif ateşte pişirilir. Sıcak servis edilir.
Not:
Sürprizli Tortilla
İki adet tortilla arasına isteğe göre dolgu malzemesi koyup (jambon ve kaşar, közlenmiş yeşil biber ve peynir, v.s.); üst üste koyulan tortilların üstüne iki çırpılmış yumurta iyice sürülür, kaşar rendesi serpilebilir ve orta fırında hafifçe kızartılır.

1 Eylül 2008 Pazartesi

10 İlginç Vasiyet




En uzun
vasiyetnameyi bırakan Amerika Birleşik Devletlerinin 3. Başkanı Thomas Jefferson. Belgede sahip oldukları ile ilgili talimatlar ve Amerikan Tarihi ile ilgili
düşünceleri yer almış. Bu vasiyetnameye göre Jefferson'un bütün mirasçıları paylarına düşen mirası tek bir şart karşılığında alabilirlermiş: sahibi oldukları köleleri azat etmek.

En onur kırıcı
vasiyetname bir orta çağ çiftçisi tarafından hazırlatmış. Vasiyetinde karısına 100 livre bıracağı belgeleyen çiftçi, karısının tekrar evlenmesi halinde 100 livre daha
almaya hak kazanacağını eklemiş. Bu maddenin açıklaması ise bu paranın kocası olacak fakir adama gerekeceğiymiş.

Tarihi önemi olan
vasiyet William Shakespeare'e ait olanı. Yazar oldukça fazla teferruata girerek bütün varlığı hakkında-mobilyalarından ayakkabısına-tek tek talimatlarda
bulunmuş. Diğer yandan bu vasiyetname William Shakespeare'e ait yegane denebilecek resmi belgedir.

En kısa
vasiyetname Londra'lı bir bankacıya ait. Vasiyetnamede sadece "Kuruşuna kadar battım" yazıyormuş.

En edepsiz
vasiyetnameyi Marcel'li bir ayakkabıcı yazmış. Vasiyetname 123 kelimeden oluşuyormuş ve bunlardan 94'ü topluluk önünde(hangi çevrede olursa olsun)
söylenemeyecek kadar edepsizmiş.

En anlaşılması zor
vasiyeti yazan ünlü fizikçi Nils Bor'un laboratuvar çalışanı olmuş. Vasiyetinde o kadar çok spesifik terimler kullanmış ki söylemek istediklerini çözmek için mirasçıları uzman dil bilimcilerinden yardım almak zorunda kalmışlar.

En çok nakit para
vasiyeti (500.000.000 USD) Henri Ford'a ait. Bu meblanın 4157 okul ve yardım vakıfları arasında bölüştürülmesini vasiyetinde belirtmiş.

En bilinen
vasiyetname Alfred Nobel'e ait. Mirasçıları tarafından tartışılan vasiyetnamesine göre; 500.000 kron mirasçılarına, geriye kalan 30.000.000 kronu da Nobel ödül
fonuna bırakmış.

En gizli
vasiyetname M. Rothschild'e aitmiş. Belgede "varlığımın her türlü dökümü yapılması, yayınlanması, hukuken irdelenmesini kesinlikle yasaklıyorum..." yazıyormuş
bu nedenle Rothschild'in varlığının gerçek boyutları bu güne kadar gizli kalmış.

Hayvan'a bırakılan en büyük
mirasın şaşkınlık verici aptalca bir hikayesi var. Milyoner ve sinema prodüktörü olan vasiyet sahibi Roger. D. bütün parasını(yani 65.000.000 USD) sevgili köpeği
Maximillian'a bırakmış. Mahkeme bu vasiyeti kanuni kabul etmiş çünkü sahibi ölümünden önce köpeğinin bütün belgelerini bir insanmış gibi düzenlemiş.
Roger D. karısına sadece 1 cent bırakmış. Ancak milyonerin karısı köpeğin sözü geçen belgelerini kullanarak onunla evlenmiş ve bütün mirasın sahibi olmuş.

19 Ağustos 2008 Salı

Çocukluk Hayali



Sirk

Çocukluk hayali. Gerçekten oradan herşey başlıyor. Çok makyaj, renkli giysiler, müzik, sahne, alkışlar, hoş ürpertiler. Her kelimenin ardında saklanan bir şeyler.
Dışarıdan bir bakıldığında sonu olmayan bayram neşesi, panayır eğlencesi, karnaval debdebesi, sevinç. Bazıları buna sihir der ve o onları hayat boyunca terk etmez. Çocuklar çabuk etkilenir. İp cambazları, aslan terbiyecileri, ateş, kılıç yutanlar... Yirmi yıl çalışma sonucu, bedenleri ağırlaşan akrobatlar palyaço oluyor.
Biraz yorgun. Biraz hantal. Büyük ayakkabılar ve kırmızı burunlar artık onlara yakışır. Önemli olan ise gülümsetebilmeleri.
Sonra güldürmeyi. Sonra alkış.
Sonra makyajlarını silerler.
Ne kadar alelade şeyler... Oysa insanları ne kadar çok güldürüyorlar.


Yolculuk
Gerçek sirk hayatı sürekli göç etmektir. Palyaçolar seyirciyi unutmazlar. "İzmir'de çok alkışlanmıştık", mesela. Ya da "İtalya'da gösteriden sonra insanların
alkışlamaktan elleri acımıştı." Sahneleri ve şehirleri hatırlarlar. "İki ay Macaristan'da kalmıştık!" Yeni yılı Türkiye'de karşılamışlar. Seyirciler ve oyuncular ile birlikte. Pastalar, müzik, isteğe göre yapılan numaralar. Seyirciler şarkılara eşlik etmiş, hatta orkestrayı bile bastırmış sesleri. Geceyarısı herkes arenaya çıkmış. Nostaljiler...
"Bazen dönmek istemezsin, kalmak istersin gittiğin yerde-anlatıyor palyaço-ancak insan her zaman geldiği yere döner. Kısa bir süre için de olsa."
Palyaço aşağılama gibi gelir bazen. Çünkü palyaço başka insanlara benzemez. İşe gitmek için sabah erken kalkmıyor. Aynı sokaklarda yürümez, aynı kavşakları
geçmez. Her gece aynı odada, yatakta uyumaz. Gösterinin sonunda aynı kişi değildir. Sadece sirk değil, yol da değiştirir onu.
"Çocuklarım sirkte büyüdü." - mesela. "Sirkte kalmalarını istemedim. Buradaki hayat güzel, 15-25 yaşlarındayken. Sonra burasının bir kapan olduğunu fark edersin. Başka bir yere gidemezsin. Mesleğin yok, başka işlerde çalışamazsın. Başka bir yolun yok. İyi ki çocukları zamanında durdurduk. İyi ki onları buranın dışında tutabildik. Sonra büyüdüler ve sadece tatillerde yanımıza geldiler."
İşte bu. Yol.
Bu sözleri yeni bir gösteri için yola çıkmadan söylemişti palyaço. Gideceği yerde seyirciler çok cana yakınmış...

Hüzünlü Palyaço



Bir zamanlar iyi bir palyaço varmış, şimdiki zamanda da var... Lakin hangi nedenden dolayı bilinmez, her gösteriden sonra dünyanın, en azından ülkesinin en hüzünlü palyaçosu olurmuş. Bazen, bir şarkının kuplesi ve bir şiirin kıtası onun için yazıldığını düşünürmüş. - "Her akşam, son gösteriden sonra yorgun palyaço neşeli yüzünün maskesini çıkarır..."

Palyaço

Seni bir parça kilden yarattım,
Açıkça, seninle evimi süsledim,
Güzel ama isimsiz bir eşyaydın,
ve ebediyen susmaya mahküm edildin.

Bazen, sana bakıp kendime sordum,
gerçekten ben mi yarattım seni,
aşk ve sıcaklıkla yoğrulmuş
sonsuz ülküm olman için.

Yarattım önce, sonra yıktım,
geldiğin gibi öyle gittin.
Bir palyaço, iyi fakat isimsiz,
istesem de, baştan yaratamam seni...

Bizim kahramanımızın ismi varmış, ancak bir his yerleşmiş içine -yüzü her akşam, her gösteri ile, tekrar tekrar yeniden doğmakta diye. Gösterilerden biri sırasında öylesine kaldırmışken başını yukarıya sirk çadırının tepesinde küçük bir yırtığın arasında Çoban Yıldızını görmüş. Hatta onun oyununu ilgi ile seyrettiği ve gülümsediği gibi gelmiş. Sabırsızlıkla gösterinin bitmesini bekleyip dışarıya çıkmış ve yıldızın ona konuştuğunu duyar gibi olmuş. Kendisini, gecenin içinde yukarıdan gördüklerini anlatırmış.
Palyaço o kadar alışmış ki ona, işe gider gitmez ilk önce yeni arkadaşını görmesini engelleyecek bulutlar var mı diye gökyüzüne bakarmış. Arkadaşı onu sirk çadırı dışındaki küçük şeylere sevinmesini öğretmiş - ona güvenip ekmek kırıntılarını yemek için karavanına giren serçeyi, penceresinde unutulmuş saksıda nasıl çıktığı bilinmez gülü sevmesini...
Palyaço yıldız ile aralarındaki sohbete o kadar dalmış ki "neşeli yüzü" olmadığında da gülümsediğini fark edememiş.

Peki işinde başarısız mı oldu? - Hayır, palyaço gösterilerine profesyonelliği ile birlikte sevinçleri ve hayattan gülümsemeleri katmaya başlamış. Daha başarılı
olmuş, onun yer aldığı gösterilerin biletleri aylar öncesinden tükeniyormuş. Ancak en çok çocuk seyircilerine oynamayı severmiş, o vakit aralarında büyük bir
çocuk olurmuş ve gülümsemesi yüzünden inmezmiş, evine dönerken bile.
Yıllar geçiyormuş, palyaço yaşlanıyormuş lakin içinde uyanan çocuk yaşamaya devam etmekteymiş...

13 Ağustos 2008 Çarşamba

Sonsuz Aşk-Romeo ve Juliet(Film Fragmanı)

Romeo ve Juliet (1968 film), Franco Zefirelli uyarlaması;
Son Sahne Film Fragmanı





Çok uzun zamandan beri öneminden birşey kaybetmeyen Shakespeare'in en iyi oyunlarından olan Romeo ve Jüliet olay örgüsü bakımından her yerde yaşanan, bilinen bir aşk hikayesini anlatır. Birbirlerine düşman iki ailenin, çocuklarının birbirlerine olan aşklarını ele alır.
Hikayede, Romeo gittiği bir baloda görmüş olduğu Jüliet'e aşık olur. Romeo'da Jüliet için gecenin içinde bir gün ışığıdır. Birbirileri için umut ışığı olan bu iki kişi birbirlerine aşık olurlar. Ve Romeo Jüliet'ten söz ederken şöyle der;

"Tüm göklerin en güzel yıldızlarından ikisi, Yalvarıyorlar onun gözlerine işleri olduğundan: Biz dönünceye dek siz arıldayın diye. Gözleri gökte olsaydı, yıldızlar da onun yüzünde; Utandırırdı yıldızları yanaklarının parlaklığı, Gün ışığının kandili utandırdığı gibi tıpkı."

Jüliet'te Romeo'yu beklerken geceye şöyle der;

"Bana Romeo'mu ver; sonra öldüğünde Al da küçük yıldızlara böl onu; Onlar göğün yüzünü öyle bir süsleyecektir ki, Bütün dünya gönül verip geceye, Tapmayacaktır artık o muhteşem güneşe."

Romeo ve Jüliet'in birbirlerine çeşit çeşit ışık imgeleriyle seslenmelerinin sebebi ışık(birbirilerine) özlemleri ve oyun boyunca beraber oldukları sahnelerde ayrı ışıkta(ailelerin arasında düşmanlık) olmalarının sonucudur. Bu oyun yarı ışıkta kalmış ve gelecekleri olmayan genç aşıkların tragedyasıdır.
Romeo ve Jüliet tragedyası, yüceltilmiş diline, romantik atmosferine karşın insan ilişkilerini gerçekçi bir anlayışla ortaya çıkaran büyük bir sahne şiiridir.

12 Ağustos 2008 Salı

Nazan Öncel-Gitme Kal Bu Şehirde




Güz yaprakları düştü gazeller oldu
Bulut indi yeryüzüne sevdalı oldu
Bir avuntu biraz keder böyle bize neler oldu
Bu ayrılık birde hasret çekilmez oldu

Ay karanlık hep karanlık yüzü bize döner oldu
Bir ihtimal daha vardı felaket oldu
Gitme gitme gitme kal bu şehirde
Gitme gitme yazık olur bize

Geceler kör dilsiz sanki konuşmaz oldu
Hüzünler koyduk üstüste ayrılık oldu
Bir avuntu birar keder böyle bize neler oldu
Bu ayrılık birde hasret çekilmez oldu

Ay karanlık hep karanlık yüzü bize döner oldu
Bir ihtimal daha vardı felaket oldu
Gitme gitme gitme kal bu şehirde
Gitme gitme yazık olur bize

MFÖ-Sakın Gelme




Sakın gelme sözlerim kayıp
Ayıp ediyorum kendime
Bir sızı var içimde
Ölesim tuttu
Yaşıyorum gürül gürül kaç gündür
Uyku tutmuyor sakın gelme

Sakın gelme hazır değilim
Deliyim kaç gündür
Lodosum tuttu
Poyrazım soğuk

Sakın gelme dönesim yok
Çok uzaktayım çok
Bir şarkı var aklımda
Söylemesi ayıp

Sözleri kayıp
Kaç zamandır dilimde
Sakın gelme

Leman Sam- Gönül





Bunca yıl herkesten kaçtın
En sonunda buldum sandın
Ansızın içini açtın
Yapma dedim yaptın gönül

Gözleri senden uzaktı
Fark edilmez bir tuzaktı
Sana böylesi yasaktı
Yapma dedim yaptın gönül

O bir yolcu sen bir hancı
Gördüğün en son yalancı
İçinde ki serin sancı
Gitmez dedim kaldı gönül

Sen istedin ben dinledim
Senden ayrı olmaz dedim
En sonunda bende sevdim
Şimdi beni kurtar gönül

Gözlerin bakar da görmez
Ellerin tutar da bilmez
Gece gündüz fark edilmez
Demedim mi sana gönül

Sabahın tam üçündesin
Dertlerin en gücündesin
Hâlâ onun peşindesin
Gitme dedim gittin gönül

Böylesi sevdiğin için
Bir kördüğüm oldu için
Ağlıyorsun için için
Demedim mi sana gönül

Sen istedin ben dinledim
Senden ayrı olmaz dedim
En sonun da bende sevdim
Şimdi beni kurtar gönül

Zeynep Dizdar-Yüreğimdeki Yağmurlar




Şimdi gittin mi?
Dudaklarını son bi defa öpmeden
Şimdi bittin mi?
Gölgesi yok mu artık güneşimin
Sen benim vazgeçilmezim
Sensiz nefes alamaz içim
Yüreğimdeki yağmurlar durun biraz
Acılarımı vurmayın yüzüme
Yüreğimdeki yağmurlar dökülmeyin
Gönlümdeki acı dinmedi daha

Zeynep Casallini-Duvar



Seninle bir daha aynı yolda yürümem
Seninle yürüyene yolda tuzakların var
Bir daha asla dokunmam tenine
Senin teninden önce duvarların var
Ben o duvarlara çarpa çarpa
Nasır tuttum
Ağlaya ağlaya
Yosun tuttum
Derin bir nefes alır gibi batıyoruz
Yükümüz ağır
Yeni bir söz söylemek için
Ölmek mi gerekir
Hadi bir cesaret
Sen de taşın altına koy elini inadına inadına
Sevişmeli bağır çağır

Yedi Karanfil-Yunus(Yeşilçam Üstadlarına Saygı)

Ümit Sayın-Gül Beyaz Gül




Sen susunca karışır içim
Tükenir aşkım sensiz gün
Sen açınca çözülür içim
Yaşarım aşkı senle gül
Bahar dallarına ayaz vurunca
Boynum bükülüp yas olunca
Sen bir güldün ben bir gonca
Nasıl büyürüm sensiz olunca
Sen olmazsan ben solarım
Gül beyaz gül açarım
Sen olmazsan ben solarım
Gül beyaz gül açarım
Sen susunca karışır içim
Tükenir aşkım sensiz gün
Sen açınca çözülür içim
Yaşarım aşkı senle gül
Bahar dallarına ayaz vurunca
Boynum bükülüp yas olunca
Sen bir güldün ben bir gonca
Nasıl büyürüm sensiz olunca
Sen olmazsan ben solarım
Gül beyaz gül açarım
Sen olmazsan ben solarım
Gül beyaz gül açarım
Yerini al yüreğimde yerini al
Gül beyaz gül yanımda kal
Sevgimi al sakla koynunda
Dokunmasın kimse ona
Sen olmazsan ben solarım
Gül beyaz gül açarım
Sen olmazsan ben solarım
Gül beyaz gül açarım

Teoman-Rüzgar Gülü




Kır evinin verandasında bir rüzgar gülüne rsatladım.
İnsanmışcasına konuşmaya başladım
Dedim,benim kadar yanlızsın
Tek gecelik aşksan
Bir anıdan
kaçıyorsan
Dibe vurduysan ya da hala düşüyorsan
Bir yaz günü
Hiç bu kadar üşüdün mü?
Rüzgar gülü
Hiç ölümü düşündün mü?
Hayalimdeki adsız kadın
Sanki ağzımda tadın
Eminim ki sen de hep kendini aradın
Evimin yolu beni unutmuş otellerin soğukluğunda...
Tüm bu garip duygular
Bir tür iç kanama

Teoman-Gemiler




Bir an için çıksam
Hayatımdan
Yanık tenli omuzunda
Haykırsam maziden, uzaklardan
Şu anda yanında
Deniz rüzgarakarışmış güneşte
Dalga sesleri vardı gülüşlerde
Sen geçerkten sahilden sessizce
Gemiler kalkar yüreğimden
Gizlice...

Teoman-Onyedi(17)




Boşver beni
Mühin değilim
Bu onun hikayesi
Çok beyazdı, kir tutardı
Ömrü kelebek kadardı
Mektupları şişedeyken

Bir de bakmış deniz yokmuş
Tek başına dans ederken
Mutsuzluktan sarhoşmuş
Daha 17ymiş.
Oyundan kalkmak isterken
Kağıtlar dağıtılmış
Bu hava boşluğunda
Artık herşey satılıkmış
Trafikte akmayan
Hep onun şeridiyken
Söylediği son şarkı
Elveda Zalim Dünyaymış
Daha 17ymiş...

Sibel Tüzün-Gözümün Bebeği




Burası bizim evimiz değil mi ?
Bu darmadağın bu solmuş yatak
Ne zaman gece ne zaman gün oldu ?
Ne zaman gittin kaç mevsimdir yoksun.

Evimin direği gözümün bebeği
Bu deli inadı bu yıkan gururu
Ayrılığı bırak

Ne yaptım ne ettim de beni cezalandırdın
Sen ki sığınıp dinlendiğim son limandın
Dilersen dağları denizleri aş git.
İzini sürer gelir bulur seni
Yine de ahım

Evimin direği gözümün bebeği
Bu deli inadı bu yıkan gururu
Ayrılığı bırak

Ne yaptım ne ettim de beni cezalandırdın
Sen ki sığınıp dinlendiğim son limandın
Dilersen dağları denizleri aş git.
İzini sürecek bil ki sonsuza dek ahım

Ne ettim de beni cezalandırdın
Sen ki sığınıp dinlendiğim son limandın
Dilersen dağları denizleri aş git.
İzini sürecek bil ki sonsuza dek ahım

Sezen Aksu-İkinci Bahar



Gamze gamze bir gülüver şimdi
Beni göğsüne alıver şimdi
Mevsimi geçti susadım aşka
Benimle bir bütün oluver
şimdi

İkinci Bahar yaşıyor ömrüm
Gel benim yarim oluver
şimdi
Seni gül gibi öpe koklaya
Gözümden,dilimden sakınır,saklar
Bugünkü aklımla severim şimdi

Şiirler şarkılar söyleyerek
Mehtabı birlikte seyrederek
Benimle bir rüya kuruver şimdi

İkinci bahar yaşıyor ömrüm
Gel benim yarim oluver
şimdi
Seni gül gibi öpe koklaya
Gözümden dilimden sakınır saklar
Bugünkü aklımla severim şimdi

Sertab Erener-Yanarım



Ne olur aç kapıyı
Yine tat yüreğim acıyı
Yenildikmi biz maziye
Aç kapıyı

Darıldık kendimize ucu yanmış
Resmimize
Kaybolan ümidimize
Gençliğimize

Yanarım yanarım gün geçer yanarım
Ah gecelrin hesabını kimlere sorarım

Gecelere sor beni gün dediğin nerden
Bilirki halimi
Yalnızlığa sor beni yalan aşklar
Anlatamaz ki halimi

Sertab Erener-Vur Yüreğim





Gün gelir rüzgâr, fırtına olur
Dertleri gönül kendisi arar da bulur

Her gülüş cevap, her cevap günah
Olmuyor ne yapsan, içinde kopar bir isyan

Tanrı unutmuş olsa da
Vur durma vur yüreğim vur
Olan olmuş ne olur
Hayata bir daha vur

Gülümse ne olur
Bu günler dün olur
Hatıralarla yaşanmaz ki yazık olur

Sertab Erener-Seyrüsefer




Annem annem annem beni aşka ver
Asi başım bir aşka boyun eğer

Ey aşk al beni süründür yak ateşlerde
Ben gönüllü köleyim sahibim sensin

Kanat beni ballı zehirden dişlerinde
Sen her şeye rağmensin ebediyensin

Gönül yangın mahkemesiz mahkûm kederde
Çilemi seveyim ha gökte ha yerde
Ben aşksız neyleyim herkesteki bedeni
Ben dururum tende can seyrüseferde

Sertab Erener-Sakin Ol




Of bu ne sinir bu ne öfke
Aman bir telaş bir acele
Herkes birbirini boğacak
Bu gidişle sonumuz ne olacak

Kimi takmış alaturkaya
Kimi batıdan şikayetçi
E ne var sanki bunda kızacak
Dünya hali bu gelip geçici

Hişt hişt sakin ol sinirlerine hakim ol
Hişt hişt sakin ol sinirlerine hakim ol

Kimi lahmacundan utanır
Kimi her önüne gelene gıcık
Ya uzak herkes birbirine
Ya ilişkiler vıcık vıcık

Kimi entellere düşman
Kiminden cehalete prim
Bu ne manasız didişme
Kimse kimseye bir sey öğretemez mirim

Ölümlü dünya ölümlü insan
Ha alim olsan ha zalim olsan
Ölümlü dünya ölümlü insan
Ha alim olsan ha zalim olsan

Herkesin doğrusu en doğru
Herkesin lafı bir hikmet
Sıradan şeyler de konusalım
İs mi yani birbirimizi yemek

İlle de kusursuz olmalı
Hata yapmaya da hakkımız yok
Üçüncü şahıslar için herkes
Sancılar içinde bu kadarı da çok

Sertab Erener-Rüya



Değmeyin feryadıma,figanıma değmeyin
Eğer sevda bu demekse ben vazgeçtim

Beni sevmeyin garip deyin
kader deyin

Gecici gün deyin
bu kişta efkarlıyım

Bahara allah kerim hadi yüreğim ha gayret
Hele siki dur hele sabret basini eyme dik tut
Bu bi rüyaydi farzet hadi yüreğim ha gayret...

Sertab Erener-2 Flowers(Şans Kapıyı Kırınca Film Müzikleri)

Sertab Erener-Kendime Yeni Bir Ben Lazım



Bu sene iyi geçmedi söylemem lazım
Kader beni seçmedi ama görmemem lazım
Belki birden bire yeniden başlamam
gerek
Eskiden taptığımı bugün taşlamam gerek

Yeni bir aşk yeni bir iş
Yine gülecek bir neden lazım
Yeni bir haber yeni bir kader
Bunlar için bana şans lazım

Yeni bir duruş yeni dokunuş
Tek tek keşfetmem lazım
Yeni bir hayat gerisi bayat
Kendime yeni bir ben lazım

Günler güzel geçmedi unutmam lazım
Asıp yüzümü kalmışım azcık kırtmam lazım
Hep içime atmışım anlatmam gerek
Hepsini bir kazana atıp toptan kaynatmam gerek

Sertab Erener-İncelikler Yüzünden




Incindim, incitildim derinden
Terkettim kendimi

Tesadüfen karsilastim içimde
Kendimle yeniden

Bir minicik kiz çocugu bak
Duruyor orada hâlâ
Anlatamam gördüklerimi
O neseli
çocuga

Artik beni asla yaralayamaz
Hayat eger istemezsem
Yilar beni kolay yakalayamaz
Ben durup beklemezsem

Siz yine de incelikli davranin
Benim kadar degilse de

Ben bu yüzden, incelikler yüzünden
Belki daha çok üzüldüm

Sertab Erener-Aşk Ölmez Biz Ölürüz




Kördüğüm dolandık biz birbirimize
Günbegün alıştık her şeyimize
Yalandan seviştik yasak değil diye
Korktuk değişmekten yani aynı hikaye
Hatalar; Yeminler
Bitişler;
Başlangıçlar
Yalanlar; Suskunluklar
Kıskançlıklar; Terk edişler
Pişmanlıklar; Yalvarışlar
Kırılmasın diye
Durur kalbim usul usul
Bedeni aşar aşk
Aşk ölmez biz ölürüz
Tepeden tırnağa şiirdik eskiden
Günbegün vazgeçtik kafiyelerden
Solgun güller olduk
Yediverendik önceden
Unutmak kolay değil
Acıtır derinden
Hatalar; yeminler
Bitişler; başlangıçlar, yalanlar; suskunluklar
Kıskançlıklar; Terk edişler
Pişmanlıklar; Yalvarışlar
Kırılmasın diye
Durur kalbim usul usul
Bedeni aşar aşk
Aşk ölmez biz ölürüz

Sertab Erener-Aslolan Aşktır




Susma konuşalım dersen ona da evet
İster savaşalım ister barışalım
İster daha uzak ister yakın durarak
Sen seç ben uyarım aslolan aşktır

Gidiyorum bu defa bitti derken
Bir adım geriye uzlaştık
Çünkü ortalama bir aşktık
Şiddeti vasatın altında
Zora gelince kaçtık

Ne sen canım ne ben göze alamazdık
Aşk bu ölüme eştir bizse sıradandık
Daha çok yolumuz var muhtelif konumuz var
Önce durulmalı sonra kibar kibar

Gidiyorum bu defa bitti derken
Bir adım geriye uzlaştık
Çünkü ortalama bir aşktık
Şiddeti vasatın altında
Zora gelince kaçtık

Sertab Erener&Mando-Aşk




Ask kaç büyümden
Ask dön
ölümden
Ask bir sebepten
Gel gir dünyama
Ask dön
ölümden
Bir sebepten
Gir dünyama
Gir dünyama
Ask dön
ölümden
Geç tenimden
Gel gir dünyama
Gel artık sözüm sabrım kalmadı
Beni duysana duysana duysana

Pamela-Veda Busesi(Romantik Film Müzikleri)




Hani o birakip giderken seni
Bu oksuz tavrini takmayacaktin
Alnina koyarken veda busesi
Yuzume bu turlu bakmayacaktin

Gelsede en aci sozler dilime
Ucacak sanirim bir kac kelime
Bir alev halinde dustum elime
Hani ey gozyasim akmayacaktin
Hani ey gozyasim akmayacaktin

Mustafa Sandal-Suç Bende



Dur dur bir dakika dinle
Ufak ufak benimle
Paylaş bu anı kaybetme
Belki de
yanlışım zaman zaman
Belki de
hasretim o sevgine
Belki de
doğruyum zaman zaman
Böylesi yalnızım sen her gece
Ama suç bende
Sever gibiyim
Gel benim ol da rahat
Edeyim ah
Suç bende
sever gibiyim
Gel benim ol da rahat edeyim

Mirkelam-Tavla



Gözlerinle mahvettin
Kapılarınla hapsettin
Seninim al tamam
Şeytanın ahı tutmuş
Şarkılar aşka gelmiş
Durumum el yaman
Bu oyun hep çileli
Bana zarlar
hileli
Kaderin bitmek bilmeyen
Oyunu mu bu
Şeşicar ve pencüse
Severim güzeli gencüse
Kader uslanmaz
Kandım işte
Tavla tavla beni tavla
Salla pulları zarları
Salla salla beni salla
Vallahi geldim oyuna

Mirkelam-Ah Bir Joker




Yıllar yılı bekledim hep bir sevgilim olsun diye
Espiriden anlamayan kader bir gün gülsün diye
Hayat insana her an gülmüyor
Hemen bir sevgili vermiyor
Kahpe kader sen bana ne zaman güleceksin
Ah bir joker bu ele ne zaman vereceksin
Kalbe keder halimi ne zaman göreceksin

Keremcem&Seden Gürel-Küçük Bir Aşk Masalı




Ne olur bak bana biraz
Çocukmuyum değil miyim?
Sen küçücük güzel bebek
Öyle olsa sevmeyi bilir miyim?
Olmaz küçücüksün
Yüreğin genç
umut dolu
Özlem bu olurya
Buluruz belki mutluluğu
Deliler gibi seviyorum bakGeçer bunlar
Sana söz ömür boyu sürecek
Hayal bunlar
Ne hayal ne düş nede yalan yok
Bizim bizim gelecek
Ne olur bir an unutup kalsak
Ne olur biraz rüyaya dalsak
Ne olur gerçek olsa masallar
Ya da biz masal olsak
Olmaz, dayanmaz yorulmuş kalbim sevdalardan
olmaz silinmez bu yıllar aramızdan
olsun yüreğimde beslenen ümitler gibi
özlem bu olur ya buluruz belki cenneti
Deliler gibi seviyorum bak
Geçer bunlar
Sana söz ömür boyu sürecek
Hayal bunlar
Ne hayal ne düş nede yalan yok
Bizim bizim gelecek
Ne olur bir an unutup kalsak
Ne olur biraz rüyaya dalsak
Ne olur gerçek olsa masallar
Ya da biz masal olsak

Haluk Levent-Sevenler Ağlarmış




Bir yarim olsun isterdim
gözleri yeşil
Bir yarim olsun isterdim
gül yüzü gülen
Onu çok sevmek isterdim
delice sevmek
Peşinden koşup koşup sonunda almak.
Ben sevmek sevmek isterdim
Nerden bilirdim
Sevenler ağlarmış
Bir yarim oldu sonunda gözleri yeşil
Bir yarim oldu sonunda gül yüzü gülen
Onu cok sevdim sonunda delice sevdim
Fakat bu aşkın sonunu ben hiç bilmezdim.
Ben sevmek sevmek isterdim
Nerden bilirdim
Sevenler ağlarmış

Gülben Ergen-Kurşuni




Kerbelâ oldu yürek elden gidiyor mu?
Sebebim oldu bu can sensiz yaşıyor mu?
Bir hata deme sakın
bize yakışıyor mu?
Ecelim oldu bu can sensiz yaşıyor mu?

Bir çekene sordum
Dedim ki aşk rengini söyle
Dedi ki alacalı
Bazen de ebruli

Bir içime sordum
Dedim ki doğru söyle
Dedi ki rengi gece
Bu sevda kurşuni

Göksel-Uzun Uzun Yollar




Uzun uzun yolları aştım geldim
Gözümü kararttım kaçtım geldim
Bana birkez gülesin diye
Beni sarıp sevesin diye vay
Yandım derdinle
yar vay aman yar
Beni ele güne mahçup etme
Beni boynu bükük geri gönderme yar yar
Zalim yar
Yerden yere vursan da sevdalım sensin
Halim ne sormasan da dermanım sensin

Fatih Erdemci-Suçum Değil





Kim bilir kaç güneş doğacak
Bu hasretin üstüne
Ne kadar sürer bu ayrılık böyle
Seni de sarar mı yalnızlık
Aklında mı ayrılık
Razıyım herşeye severim sessizce
Razıyım her şeye severim sessizce

Güneş kadar sıcak
Yıldızlar kadar uzak
Bedenim sana tutsak
Gözlerim tenine hasret
İtirazım var yalnızlık hakkım değil
Bu ayrılık benim suçum değil

Fatih Erdemci-Ben Ölmeden Önce




Ben ölmeden önce
Bir sürü dostum vardı
Ben ölmeden önce
Bir sürü düşüm vardı
Ben ölmeden önce
Bir sürü aşkım
http://www.sozarsivi.com/fatih+erdemci
oldu
Ben ölmeden önce
Bir sürü hatam oldu

Herşeye rağmen pişman değilim
Ama yinede, bazen düşündüğümde
Bir gün gelirde, yaşarım bende yine
Tüm aşklarım, yalan mıydı ey tanrım?
Çok yalnızım
Eriyorum yavaş yavaş
Yavaş yavaş

Eda&Metin Özülkü-Aramadın Aylardır



Buna can denir
canım yaralıyım dokunma
Belki de halimi bir gören vardır
Bana aşk denir

canım
Kaderime dokunma
Kim bilir bir yerde bekleyen vardır

Sadece senmisin benim ilacım
Senmisin sadece hayalim tanrım

Aramadın ah aylardır göremedim hergün yandım
Yüreğime binbir sancı neredesin hasret kaldım

Buna can denir
canım yaralıyım dokunma
Belki de halimi bir gören vardır
Bana aşk denir

canım
Kaderime dokunma
Kim bilir bir yerde bekleyen vardır

Sadece senmisin benim ilacım
Senmisin sadece hayalim tanrım

Aramadın ah aylardır göremedim hergün yandım
Yüreğime binbir sancı neredesin hasret kaldım

Deniz Arcak-Eller Ağlatır




Geceler hain düşman
Peşimde yalnızlığım
Sarıldım yokluğuna
Çaresiz karanlığa

Nefretim yalan
Unuttuğum yalan
Seni aldatmadım inan
Hiç yoktun yanımda
Dostlarım düşman
Yalnızım inan
Sensizim yağmurda
Hiç yoktun yanımda

Ah eller aldatır
Aşklar yorulur inan
Unutur seni eller birtanem

Cemali-Duymak İstiyorum



Renksiz hayaller dolu, dökülen gözyaslarim
Ezikligi kalbimde, yasanmis tüm asklarin
Tüm aci anilari, bana
birakip gitme
Beni bana
ver artik, pesinden sürükleme
Duymak istiyorum, duymak istiyorum
Kalbimde ruhunu, duymak istiyorum
Görmek istiyorum, görmek istiyorum
Gözünde gözünü, görmek istiyorum
Incitme kalbimi, birakip gitme
Sana kendimi verdim, beni yok etme
Ne olur suskun durma, birseyler söyle
Karanligin içinde kaybolma öyle
Duyabilsem kalbini, okuyabilsem seni
Sessiz feryatlarini, aci agitlarini
Tüm haykirislarini, hissetmek istiyorum
Sana yaklasip sende, ölmek istiyorum

Candan Erçetin-Nar Çiçeğim



Yel değmez bana, yelden almışım sevda
Nar çiçeğinden haylazım, gül dalından hovarda
Masum (aksi) perçem
dökülsün haydi haydi haydi
Kaytan bıyık bükülsün haydi haydi haydi
Yel değmez bana, yelken açmışım sana
Nar çiçeğinden haylazım, gül dalından hovarda
Göz değmez bana, gözsüz kaldım uğrunda
Dağ çiçeğinden yatağım, kuru dal yastık bana
Söz geçmez bana, gözden düşsem bu yolda
Nar çiçeğinden haylazım, gül dalından hovarda
Yol düştü bana, yoldan vurdum dört yana
Gezdim durdum su alemi, ah yalınayak ne fayda

Bumerang-Sensiz Yıllarda



Yağmurlu bir gündü
Tıpkı bugün gibi
Kaybetmiştim seni
Taştı gözyaşım
Karıştı yağmura

Bensizdin yıllarca
Sen neyi aradın
Sevgiyi buldun mu
Yabancı kollarda
Mutlu oldun mu

Sensiz yıllarda yaşadım sanma
Sensiz yıllarda unutmadım seni
Sensiz yıllarda belki arar da
Sorarsın diye avunmadım

Aslı-Tüm Şehir Ağladı



Gece ıslak çıktım yola
Söz verdim sana hız yapmamaya ama
Annem hıçkırdı yıllar sonra
Babam yenik düşmüş yıllara
Sen hep dersin bana sevgin yalan
Senin gibiler hayatta geç yaşlananlardan
Yutkunup sustum, hassastı ruhun
Onarmak çok mu zordu gidenleri

Tüm şehir ağladı sen gittin diye
Mecbur musun hep en uzağa gitmeye

Gece ıslak bastım gaza
Söz verdim sana hız yapmamaya ama
Annem hıçkırdı yıllar sonra
Babam yenik düşmüş yıllara

Aslı-Yardımcı Olmuyor




Yeni başlayan bir gün yardımcı olmuyor
Uykusuz geçen gece yardımcı olmuyor
Aldığım ilaçlar,gittiğim doktorlar,
Vücudumdaki yaralar yardımcı olmuyor

Gittiğim şehirler,
tatiller
Yeni yüzler yardımcı olmuyor
Aldığım kararlar,bozduğum kurallar
Kendime yenildiğim günler yardımcı olmuyor

Şırıngayla çekip alsınlar seni,
Tüm vücudumdan ruhumdan,
Kırıntın bile kalmasın beynimde
Ki ben yine ben olayım...

Yeni yüzler yardımcı olmuyor
Geçen aylar,geçen zaman
Hayatına uzaktan bakmak yardımcı olmuyor
Olmuyor, yardımcı olmuyor...

Aslı-Sessizce




Sen hiç bir gecede gündüze küstün mü?

Kanadını kıranlara gözyaşı
döktün mü?

Güneşi hiç bu kadar sönük gördün mü?

Söyle nerede yanlış yaptım?

İnanmazdım sözüne

Hiç gücüm yok zamanı çevirmeye

Görmesen de duymasan da

Yaşardım bu aşkı yine seninle

Aslı-Keşf-i Alem



Yıldızları seyrettim hep bilinmez bir huzurla
Dünyanın diğer ucuna
ulaşsam geçen uçakla
Birgün bir yerde
Seni bulmaya ümidim var
Alıp götürsen beni
Keşf-i aleme
Bulutlar bugün fazla umudum yolunda
Sığınırım belki sana, belki eski bir anıya

Aslı-Ölüm Kapımı Çalsa da



Gözyaşlarına esir olma, akıt onları nefretin gibi
Bir sır ver ta derinden, anlatsın gözlerin gizemini
Ellerin bedenimde,
biliyorum yasak bize
Gitmeden belki son kez, dokun, dokun bana
Sonsuz aşk yoktu ya
Ölüm kapımı çalmasa da kalbim seni bekler gibi
Fırtına öncesi sessizliği, biz, aşkın esirleri
Bir kadın üzülürse, üçümüzün oyununda
Bırak ben olayım, atlatırım zamanla
Bir gün gelir belki, kavuşuruz seninle
Meydan okuruz dünyaya, kaybolan geçmişe
Sonsuz aşk yoktu ya

Aslı-Kördüğüm



Öyle uzak ki yerin uzakları aşıyor
Bütün özlediklerim benden ayrı yaşıyor

Ya herşeyim ya hiçim sorma dünya
nebiçim
Bir kördüğüm ki içim çözdükçe dolanıyor

Öyle uzak ki yerin uzakları aşıyor
Bütün özlediklerim benden ayrı yaşıyor

Ya herşeyim ya hiçim sorma dünya
nebiçim
Bir kördüğüm ki içim çözdükçe dolanıyor

11 Ağustos 2008 Pazartesi

Haiku Şiir


Haiku bir görme biçimidir. O, bir “an”ı, sıradan olaylar içinde bir “an”ı yakalayıp onun iç doğasına daha sonradan ve bir başkasıyla birlikte nüfuz ederek o “an”ı kalıcı bir “anı” olarak paylaşmayı hedefler.
Dr. Viktoria Kabadelova (Bulgarian Haiku Club ve Worlds Haiku Association üyesi) Sofia'da tıp bitirmiş ve uzun yıllar Bulgaristan'da Deliorman bölgesinde ve Afrika'da ve daha sonra Sofia'da Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı olarak çalıştı. 2000 yılında Haiku şiir sanatı ile tanışmıştır. Eserleri "Çiçek" , "Gül" , "Kuş" şiir antolojilerinde ve Dünyaca ünlü "Yol" Haiku Antolojisinde yayınlanmıştır. Daha sonra "СПОДАВЕН СТОН" ("Sessiz feryad"-2003) ve ardından "ВСЕЛЕНАТА В МЕН "("İçimdeki Kainat"-2006) adlı şiir kitapları yayınlanıyor.

Blue sky.

Blue sea.
Blue placidity.


Mavi gökyüzü.
Mavi deniz.
Mavi huzur.

**************

With glance I touch.
The sky and the ground,
The universe I feel in me.

Bakışlarımla dokunuyorum,

gökyüzü ve yeryüzüne
Kainatı içimde hissediyorum.

******************



With my thoughts
I cross the space.
The terrestrial magnetism isbringing me back.

Düşüncelerimle evreni aşıyorum,

Yer çekimi ile geriye dönüyorum.

*******************


On the windowA frozen flower.
As I touch it a tear streams down.

Pencerede

Donmuş çiçek.
Dokunuyorum, gözyaşı aktı.

*******************

I quiver.

You're passing by.
A door slammed somewhere.

Ürperdim.

Geçiyorsun.
Bir kapı kapandı bir yerde.

********************

Gloomy thoughts.
Fleeing clouds.
A hot desert wind.

Ağır düşünceler.

Uzaklaşan bulutlar.
Sıcak çöl rüzgarı.

********************

I'm coming home.
I'm in a hurry.
Mum is no more at the window.

Eve dönüyorum.

Acele ediyorum.
Annem yok pencerede.

*********************

So much loneliness.
In the world.
Where on earth could it go into?

Bu kadar çok yalnızlık
Dünyada.
Nereye sığıyor?

**********************

I want to touch you.
I touch the reminiscence.
It burns me.

Sana dokunmak istiyorum.

Anıya dokunuyorum.
Yakıyor.

**********************


Yellow shrubs.
Fires ablaze.
A vernal reverie.

Sarı fundalıklar.

Yakılmış ateşler.
Bahar hülyaları.

***********************



A cup of coffee.
A friendly hand.
Warmth in the dusk.

Bir fincan kahve.

Dost eli.
Alacakaranlıkta bir sıcaklık.

***********************



Raindrops
Down my face.
A wet kiss.

Yağmur damlaları

Yüzümde
Islak okşayış.

************************

Your image

The moon is kissing,
I kiss your picture.

Yüzün.

Ay öpüyor,
Ben, resmini öpüyorum.

************************

A prayer to the vautlts of heaven
CrackedThe earth is waiting for the rain.



Göklere dua,
Çatlamış Yeryüzü yağmur bekliyor.

*************************

I'm wandering in the maze
Of time.
I'm looking for your hand.

Labirentinde geziniyorum

Zamanın.
Elini arıyorum.

*************************

25 Temmuz 2008 Cuma

Ebeveynlerin Eğitim Üslupları




Bir çocuğun anne ve babadan aldığı eğitim hem psikolojisini ve hem de gelecekteki hayatını etkilemektedir. Her ebeveynin bir davranış uslübu vardır ve eğer ona müsamahasız bağlı kalırsa hatalar yapmak kaçınılmaz olur...

İtaat ettiren üslup:
Ebeveynler çocuğun her şekilde itaat etmesini isterler. Çocuk buna farklı şekillerde cevap verebilir. Kimi çocuklar itaatkar görünüp kendi içlerinde isyan ederler ve bu çelişki onu nevroza götürür. Bir diğerleri de ebeveynlerine karşı çıkıp, kaba, nezaketsiz davranışlar sergiler.

Gereksiz titizlik:
Çocuğun daha hızlı gelişmesine duyulan şiddetli arzu belirgindir bu üslupta. Bu gibi ebeveynler çocuğun herşeyi mükemmel yapmasını isterler. Eğitimindeki en küçük aksaklık için bile onu azarlarlar(kaçırılan bir ders, yapılmamış bir ev ödevi). Çocuğun ruhsal gelişimine dikkat etmezler, bilgi ve alışkanlık edinmesine önem verirler. Çocuk ile aralarında her zaman mesafe bırakırlar, hissel davranmazlar. Bu durumda çocukların tepkileri; sıkılgan, kendine güvensiz olmak, başaramama korkusu. Bütün bunlar çocuğu nevroza götürmektedir.

Kararsız üslup:
Ebeveynler çocuk için her türlü gerginlikten korumak adına iyi fakat titiz olmayan öğretmen seçmeye çalışırlar, girişken olması için onu teşvik etmezler. Bu gibi
yetiştirme tarzı sonucunda çocuklar zayıf iradeli ve yaşamlarındaki olayların sorumluluğunu taşıyamayan kişiler olurlar.

Korumacı üslup:
Cocuk için sürekli bir endişe içinde olan ebeveynler, çocuğun her adımını izlerler ve isteklerini yerine getirirler. En küçük ihtiyaçları(bedensel ve ruhsal) ile
ilgilenirler. Bu gibi yetiştirme üslubu sonucunda çocuk anne ve babasına hayatı boyunca bağımlı kalmaktadır-erişkin olduğunda da.

Gereksiz duygusallık:
Daha çok annelere özgüdür. Bu üslup çocuğa fazla duygusal davranan, becerilerini aşırı büyütülerek öven, sürekli sarılıp öpen ebeveynlere aittir. Bu şekilde yetişen çocuk bu gibi davranışları çevresinden de bekler. Okulda ve hayatta beklediği not ve ilgiyi alamadığında öğretmenin, arkadaşlarının ona adil davranmadıklarına karar verir.

İlgisizlik:
Çocuğun iç dünyası ve yaşadıklarıyla ilgilenmeyen ebeveynler onları tamamen kendi başına bırakırlar. Çocuktan bir beklentileri olmadığı gibi onu teşvik de etmezler, şevkat ve sevgilerini de sunmazlar. Böyle yetişen çocuklarda kendilerine, çevrelerine ve yaşadıklarına karşı büyük bir ilgisizlik görülür. Daha duygusal ve içlerine kapalı olan çocuklarda ise acımasızlık, birini yaralama, acı çektirme arzusu oluşur.

Korkutma:
Küçük büyük her kabahati için çocuğu cezalandıran, sürekli tehditler savuran ebeveynler. Böyle bir ailede sürekli gerginlik vardır ve her an kavga çıkabilir. Bu ortamda yetişen çocuklar cezadan kurtulabilmek için kurnazlığı, uyanık olmayı, yalan yapmayı alışkanlık edinirler. Veya sadece tehdit ve şiddet hedefi olmamak için kendine ait duruşundan vazgeçer. Büyüdüklerinde tehdit karşısında duyarsız kalırlar, kesinlikle yönetilemezler.

Dengesiz davranış:
Öfkeliyken birden merhamet göstermek, şevkatten tehditkarlığa geçmek. Keyifli oldukları zamanlarda bol bol söz verirler(bir şey almak veya yapmak için) ve genellikle sözlerini tutmazlar. Anlamsız isteklerde ve teşviklerde bulunurlar, yersiz cezalar verirler. Bu sebeple çocuk yavaş yavaş ebeveynlerine olan saygısını yitirir. Hayatını nasıl mı etkiler? Anlamsız davranışlarda bulunur, çabuk parlar, başladığı hiçbir şeyi sonlandıramaz.

Rüşvetçi davranış:
Bu gibi ailelerde ebeveyn-çocuk ilişkisi para-meta temeline dayanır. Çocuk için iyi davranmanın, iyi not almanın, evde yardım etmenin karşılığı para ve hediyeler olduğu kanısı alışkanlık olur. Gelecekteki hayatı için de oluşan kanısı ise; bütün insan ilişkileri sadece paraya tabidir.

Bedeli Bir Gülümseme


Pencere çerçevesinin içinde gördüğüm, arabaların vızır vızır işlediği yolda unuttum gözlerimi. Masanın üzerine dün bıraktığım, dosyalanması gereken evraklar, hatırlatma notları yığılmış ve bunların hiç biri umurumda değil... Camı geçip gelen uğultu kulaklarımdan girip sert bir rüzgarın sesi gibi yankılanıyor içimde. Bedenimin dışında dolanıyormuşçasına ruhum, içim bomboş, ıssız... Değişik, değişik olduğu kadar aşina olduğum bir dalgınlığın orta yerindeyim. Hem kendimdeyim hem de değilim... Bana olanları anlatamamanın, anlayamamanın çelişkisindeyim... Hani bazen bir his ile uyanır, kendine "günaydın" demeyi bile unutur beklersin... Beklersin bir şeyleri, ne olduklarını bilmeden. Olmalarını, ol'durmalarını beklersin... Belki, diye geçirirsin içinden, belki kapı açılacak ve "işte, bendim beklediğin" diye haykıracak...
Öyle bir huzursuzluk bırakır üstümde bu haller ki, sarhoşluk gibi, şuursuzluk gibi... Bedenimin dışında dolanıyorum, ayağımda kırmızı pabuçlar, üstümde kırmızı palto, başımda kırmızı bere... Onları çok sevsem de içlerinde uzun kalamadığım için üzgün olduğumu söylüyorum... Tutunduğum bir elin peşinden sürükleniyorum, kelimelerim savruluyor etrafa... Vitrinlerin camekanlarında onlarca yüzün arasından geçtiğimi görüyorum...
Bir an için elimi kurtarıp camekanlardan birisi önünde kalakalıyorum. Ardımdan geçen hayatı görüyorum gözbebeklerimde, sonra kaldığım yeri... Bir oyuncak dükkanı; pelüş ayıcıklar, tavşanlar, bebekler, lastik toplar, balonlar ve yeşil saçlı, kırmızı burunlu, üzgün bakışlı bir palyaço... Başımı eğip bakıyorum; "neden ağlıyorsun?.." diye soruyorum. Cevap yok... Kırmızı pabuçlarıma bakıyor ve "acaba onları versem, gülümser mi?.." diye düşünüyorum. Telaşlı ayak sesleri yaklaşıyor ve tekrar bir avcun içine hapsoluyor elim... Adımlarım isteksiz, bakışlarımı geride bırakarak palyaçonun uzaklaşmasını seyrediyorum... Eller, ayaklar, çantalar, şemsiyeler arasında bakışlarımı her bir yana dağıtarak sürükleniyorum. Bir elimi kırmızı paltonun cebine sokup gökkuşağın tüm renklerini içine almış cam bilyeye dokunuyorum. Yüzümde sonsuz bir gülümseme... Geriye dönüp palyaçoya bakıyorum ve bilyeyi cebimden çıkarıp yavaşça bırakıyorum yere. Tüm gülümsememle birlikte... Düşlerimi satın alıyorum... Bedeli, bir gülümseme...

eylül
(lütfen, kaynak belirtmeden alıntı yapmayın, teşekkürler)


Hayat ve İnsan

Hayat bir meydan okumadır - Karşılık ver.
Hayat armağandır - Kabul et...
Hayat maceradır - Katıl.
Hayat acı demek - Yen...
Hayat uzundur - Sonuna kadar onu yaşa.
Hayat oyundur - Oyna.
Hayat gizemlidir - Çöz.
Hayat şarkıdır - Haydi söyle.
Hayat fırsattır - Kullan.
Hayat yoculuktur - Git!
Hayat söz vermektir -Tut!
Hayat Aşk'tır - Bul!
Hayat güzelliktir - Övgülerle anlat.
Hayat gerçeklerdir - Anlam kat...
Hayat savaşmaktır - Katıl.
Hayat bilmecedir - Çöz.
Hayat amaçtır - Ulaş.


Hayal hırsızı



Bir zamanlar, dünyanın en ücra köşesinde, karanlık ve soğuk bir mağarada kötü bir ruh yaşarmış. İnsanları mutlu eden hayalleri onlardan çalmak için geceleri kocaman kanatlarını açıp dünyayı dolaşırmış. Çalıntı hayalleri ne yapacağını da bilmezmiş, hayal etmeyi de bilmezmiş. Hiçbir zaman hissetmemiş ki buzdan yüreği, gerçekleşen veya gerçekleşmeyen bir hayalin güzelliğini...
Bir gece, kimsesizlerin yurdunda yaşayan bir küçük kızın hayalini çalmaya gittiğinde onu şaşırtan bir şey olmuş. Bu masum kızın sadece tek bir hayali olması kötü ruhu çok şaşırtmış. Bir an için "bir çocuğun yüzlerce gereksiz ve aptal hayali olması çok doğal..." diye düşünmüş ve bunu hemen unutmuş. Yatağında kıvrılıp uyuyan ve hayalinin rüyasını görmekte olan küçük kızdan bu tek hayalini alıp uzaktaki karanlık mağarasına doğru uçmuş. Oraya vardığında, yalnızlığının karanlık dünyasında bakmış ki yetim küçük kızın tek hayali sevilmekmiş. Kötü ruh buna çok şaşırmış ve o anda buzdan kalbini delen bir acı hissetmiş. Bu hayali kendine saklamak istemese de artık geri de iade edemeyeceğini biliyormuş. Hissettiği şeyi hiç tanıdık değilmiş, hiç başına gelmeyen bir şeymiş ve bütün bunlara rağmen onu yoketmek de istemiyormuş. Küçük kızın hayalini mağarasının bir köşesine koymuş. Buradan her geçtiğinde hoşlanmadığı bir sıcaklık hissetse de kötü ruh, yine de hayali yok etmek istememiş. Yıllar geçmiş ve kötü ruh insanların hayallerini çalmaya devam etmiş. Her gece, mağarasına döndüğünde küçük kızın hayalinin bulunduğu yerin önünden geçerken onu hatırlıyormuş. Bir gece oradan geçerken hiçbir şey hissetmemiş. Bilinir ki, insanlar öldüğünde hayalleri de ölüyormuş...
Kötü ruh o an anlamış ne olduğunu ve ilk defa düşünceli oturmuş mağarasında. İlk defa insanlar hakkında düşünmüş. Küçük yetim kızı düşünmüş ve kanını donduran bir suçluluk duymuş. İlk kez farklı hisler doldurmuş içini. Böylece kötü ruh, karanlık mağarasında sessiz ve huzurlu düşüncelere dalıp buz gibi soğuk gözyaşlarında boğularak son nefesini vermiş. Ölmeden önce anlamış ki çalıntı hayaller ona hiçbir zaman yardım edemez çünkü onlar sadece sahiplerine aitler...

Uyanmak

Canımın sıkıntısı geceden kalmaydı sanırım. Huzursuzluğumun sebebine gelince, onu bilmiyorum. Uyuklamalarla geçen bir geceden sonra olacağı buydu, sebepsiz bir huzursuzluk. Belki sebebi vardı... Her sabah aynı şeyler, uyanmak, hazırlanmak ve işe gitmek için evden çıkmak. Hep aynı. Bazen alarm çalmadan uyanıp kalkıyorum, bu durumda değişen tek bu oluyor. Alarmın sesiyle uyanmak farklı bir telaş. Birden gözlerimi açıp odamın her yanına dağılmış uzuvlarımı toplamaktır uyanmak. Bedenimi hissedip onu harekete geçirmek. Apar topar yataktan çıkıp doğru banyoya giderim. Aynada karşılaştığım bir yüz beni görmezden gelir her sabah. Musluğu kapatıp doğrulunca bu kez kendimi bulurum karşımda. Merdivenleri indiğimde tamamen uyanmış durumdayım ve mutfağa girmek için önce saatime bakıyorum. Bazen bir fincan kahve veya bir bardak süt için zamanım oluyor. Alarm çalmadan uyanmaktan pek hoşlanmıyorum. Kendimi oyalayacak şeyler bulurum bulmasına da hoşlanmıyorum işte. Çoğu zaman kendimi kandırıp uyuklamaya devam ediyorum. Göz kapaklarımı sımsıkı kapatırım ve alarmın o muhteşem sesini beklemeye koyulurum. İçimden bir sesin fısıltısı kulaklarıma gelir: "kaçıyorsun".... Evet, kaçıyorum, düşüncelerden, kendimden, hayattan...
Arabanın camından yanımdan geçen dünyayı seyrediyorum her sabah. Binalar, arabalar, insanlar, ağaçlar, kıyılar... Yavaş yavaş saklandıkları yerden çıkıp gelmeye başlar düşünceler.
Radyoyu açıyorum, bir ezgiyi aralarına katmak istercesine... Ruhum gülümsüyor, yüreğime yansır gülümsemesi. Yüzüme gelmesi için biraz daha yol almalıyım derken ofisin kapısında buluyorum kendimi. Hayat tüm kalabalığıyla beni bekliyor... Çocuk ruhum sınıfın önünde, ders başlıyor!.. Yaşamak, aralıklarla nefes almak gibi diye düşünüyorum. Nefessiz kalıp, boğulduğum anlar ise yaşanmamış olan hayatım... "Günaydın" diyorum ve zil çaldı, ders başlıyor... Çocuk ruhum sınıfın önünde ve ben Hayat'ın içindeyim...
Gün boyunca kaçmak için fırsat kolluyor çocuk ruhum. Bulutların arasından bütün parlaklığıyla çıkan güneş, çiseleyen yağmurun pencerelerdeki tıkırtısı, bir vapur sireni sesi; her biri birer bahane onun için. Küçük kaçamaklar küçük mutluluklara götüren birer patika oluveriyorlar. Çekmecemde bir paket meyveli şeker ile bahanesiz yola çıkıyorum bazen... Karşı kaldırıma geçiyorum. Birkaç basamak var binanın önünde, ikinci basamağa oturuyorum elimde şeker paketi. Bir tanesini içinden alıp açıyorum. Şekeri dilimin üzerine bırakıyorum yavaşça, jelatin kağıdını ise dizimde elimle düzeltiyorum. Limonlu şeker. Ağzımın içine erimeye başlıyor. Yapışkan tatlılığı bulaşıyor dudaklarıma. Hafif bir esinti var, buklelerim uçuşuyor gözlerimin önünde... Ellerime başımı dayıyorum, dirseklerim dizlerimde ve önümden geçen hayatı seyre dalıyorum. Çocuk ruhum çıkmaya çalışıyor bedenimden. Kıyıya inmek için sabırsızlanıyor. Dalgalara yakalanmadan suda taşları sektiriyor, her atışına eklenen hafif çığlıklarla. Cebinde unuttuğu çeyrek simit parçasını martılara atıyor. Çocuk ruhum elimden tutup götürmek istiyor...

eylül
(lütfen kaynak belirtmeden alıntı yapmayın, teşekkürler)

24 Temmuz 2008 Perşembe

Satranç



Dürüst, anlamı olan, kendi ve yakınlarına faydalı bir hayatı olsun kim istemez? Yaşanmış, bilinen hataların tekrarlanmamasını kim istemez? En zor durumlardan sıyrılabilmeyi, kendi ruhsal gelişmesini hızlandırmayı?.. Alın yazısı nedir ve bir insan özgür iradesi ile neyi değiştirebilir?
Nasıl hareket edebileceğimiz bir oyunda gösterilmiş: satranç.
Satranç; iyi güçlerin kötülüğü yenme arzusunu, insanın Hayattaki tuzaklardan kurtulma çabalarını ve Madde ile Ruh arasındaki çekişmeyi temsil eder.Satranç tahtası savaş alanıdır - düşüncelerimiz ile doldurduğumuz boşluk.
En önemli merkezi figür - Şah. O mantıktır, mantıklı düşüncedir. Sadece güvenilir koruma(deliller-gerçekler) olduğundan eminse belirlenen yolda dikkatle, adım adım hareket eder. Şah'ı kaybettiğimizde oyun dışı oluruz, normal yaşamın dışına düşeriz ve hayata tümüyle katılamayız.
İkinci önemli ve merkezi figür Vezir'dir. O özgüvendir. Her yöne, ileriye-geriye, sağa-sola hareket edebilir. Vezir-özgüven, Şah-Mantık'ı en iyi savunur. Yine de özgüvensiz kalabiliriz ancak mantıklı düşünce olmaz ise çözülür, yıkılır, çıldırırız.
Bu iki merkezi figür - şah ve vezir - aslında beynin iki yarı küresidir; sol - mantıklı düşünce ve sağ- özgüven. Her ikisi de insan bilincine aittir ve kazanmak ya da kaybetmek onlara bağlı. Ve Hayat adına çarpışma başlıyor...

Piyonlar en önde yürürler. Duygular - sayısız, iyi ve kötü. Onlar ileriye yürür, ancak yandan hücüm ederler. Bazılarını feda edebiliriz, lakin hiç olmazsa bir tanesini koruyalım - Aşk'ı. Bu duygu mucizeler gerçekleştirebilir ve eğer sabırlı olup , sebat ve sadakat gösterirsek, piyon vezir olabilir.

İki kale figürü aklı simvolize eder. Kaleler sadece düz çizgide -ileriye, geriye, sağa, sola - hareket ederler. Güçlü figürler ve iyi muhafızlardır.

İki at figürü zekayı temsil eder. O tedbirlidir ve tehlikeleri aşar, yani hücüm etmek için acele etmez. Atların L çizerek hareket etmelerine sebep kavgaya girmek için en uygun anı yakalamayı beklemeleridir.

İki filin simvolize ettiği bilgeliktir. O hiçbir zaman yandan veya önden taarruz etmez. O çapraz ilerlemeyi seçmiştir ve akıl ile zekanın savunmasında harekete geçer.

Filler çapraz ilerler; biri - sadece beyaz kareler üzerinde , diğeri - siyah karelerde. Böylelikle anlaşılan şu ki Bilgelik hem yapıcı hem de yıkıcı olabilir.

Satranç oyunu hayatın ölüme, iyinin kötüye, aydınlığın karanlığa karşı muharebenin talimidir. Bu yüzden ilk hareket hakkı beyaz renkli figürlere aittir. Alın yazısı oyunun prensibi, ustalık ise - özgür irade. Oyunun başında birçok hareket seçeneğinden en doğrusunu seçme olanağına sahibiz ancak çoğu zaman aceleci, dikatsiz ve düşünmeden hareket ettiğimizden yanlış hareketi yaparız. Her hareket karşı tarafın(olumsuz güçlerin) tepkisine(reaksiyonuna) sebeptir. Zamanın ilerlemesi ile özgür irademizi kullanma şansımız azalır. Öyle durumlara düşeriz ki, oyunda kalıp devam etmek için sadece tek hareket şansımız var. Çok sık bu tek şansı kullanmak bir figürü feda etmemizi gerektirir(umut, hayal, ülkü). Hayatta da bu şekilde hareket etmekteyiz. Kendimizden feda etttiklerimize rağmen iyimserliğimizi koruyabiliyoruz. Oyunda ağır bir duruma düştüğümüz zaman ve eğer şah - mantık yeterince korunmuyorsa rok(satrançta hareket şekli) yapabiliriz, yani şah ile vezirin yerlerini değiştirebiliriz. Böylelikle akıl - kale oyunun merkezine gelir, şah - mantık ise geride korumada kalır. Hedefe kilitlenen akıl hayatta da mantığın önüne geçebilir, öyle ki bizim bazı hareketlerimiz mantıksız görünebilir. Bu görünürde öyledir. Olaylar başlıca hedefe tabidir. Bazen, oyunda olduğu gibi hayatta da, başa çıkılmaz bir duruma düşebiliriz. Fakat aklımız ve özgüvenimizle bu durumudan çıkmanın en mantıklı çözümünü bulabiliriz.
Hayatımızın sonuna kadar bu oyunu nasıl sonlandıracağımız, bu hangi figürlerin kaybı ile olacak, düşüncelerimizde hangi değişiklikler olacak, bu bize bağlıdır. Eğer ruhumuzu güçlendirdiysek mantığımız birincil, özgüvenimiz ikincil, bilgelik, zeka, akıl ve duygular onların takibinde olacaklardır. Eğer zeka tarafından bize verilen güçleri önemine göre sıralayabilirsek biz bir şey feda etsek de en sonunda zafere ulaşırız.
Satrancın kurallarını öğrenmek için nasıl defalarca oynuyorsak, bu şekilde değişik olaylar sırasında en doğru kararları vermeyi öğrenebilmek için birçok hayat ve değişimden geçerek karakterimizi mükemmelleştirebilir, düşüncelerimizi berraklaştırabilir ve irademizi güçlendirebiliriz.
Satranç, ruhun maddenin karşısındaki zaferin oyunu; içimizdeki iyi güçlerin dışımızdaki tuzaklara karşı kazandığı zafer; alın yazısının darbelerine karşı yaşamın zaferidir.
(lütfen, kaynak belirtmeden alıntı yapmayın, teşekkürler)

20 Temmuz 2008 Pazar

Hiç sordunuz mu kendinize?

Araba ile yolculuk etmektesiniz, araba hızlanır hatta ters şeritte ilerlediğinizi görüyorsunuz. Yaklaşmakta olan araçlara dehşet ile bakarken şöför birden size döner
ve haykırır: "Ölmeden önce ne yapmak isterdin?"

Acaba siz bu soruyu nasıl cevaplardınız? Gerçekten ne istediğinizi biliyor musunuz? Veya bir şeyleri kotarırken kendi isteklerinizi mi unuttunuz? Sizin için önemli
olan kişileri de mi unuttunuz... onlara vakit ayırmayı yine başka bir güne mi ertelediniz?

10 Temmuz 2008 Perşembe

Beslenmede Tartışılır 20 İddia

Beslenmede tartışılır 20 iddia

* "Makarna şişmanlatır", "yumurta kolesterolün yükselmesine sebep olur"-böyle bir listeye eklenecek o kadar çok şey var ki... Peki bu iddialar gerçekten doğru mu?

Makarna şişmanlatır.

Hiç de değil! Bir porsiyon makarna(henüz pişmemiş 60 gr) sadece 220 kcal(kilokalori) var, fakat bir porsiyon kızarmış patateste -360 kcal! Gerçek şu ki aslında
kilo aldıran makarnanın kendisi değil, onunla birlikte kullandığımız soslardır. Bu yüzden makarnadan vazgeçmek yerine yanında sebzeler ile servis edin(haşlanmış veya çiğ) ve bir tatlı kaşığı zeytin yağı ile tatlandırın.

Bitkisel margarin tereyağı kadar şişmanlatmaz.
Yanlış! 100gr tereyağında 750 kcal var, 100gr margarinde- 745. Yani, aralarında neredeyse fark yok. Ancak tereyağında kalbin çalışmasına yardımcı olan yağ asitleri mevcut.

Galeta(peksimet) kilomuzu korumamıza yardımcı olur.

Hayır! 100gr galeta/peksimette 318 kalori var, 100gr çavdar ekmeğinde ise-sadece 210.

Formumuzu korumak için hafif yemekler yemeliyiz.
Bütün olarak bu doğrudur. Ancak hafif yemeklerimizi düşüncesizce yağlar ve şeker ile tatlanırabiliyoruz. Bu yüzden canınız hafif bir şeyler yemek istediği zaman önce bir düşünün, besleyici yiyecekleri tüketmek daha iyi olabilir mi diye.

Yağdan fakir yiyecekleri tüketmek tokluk hissini çok kısa süre için muhafaza eder.

Doğru değil! Tokluk hissi yağların değil, karbonhidratların varlığına bağlı ; bu sebeple ekmek, patates ve makarna ile doyuyoruz.

Çiğ tüketilenler pişmiş olanlardan daha faydalı.
Her zaman değil! Mesela; fasulyede ve patlıcanda bulunan toksinler insan sağlığına zararlıdır bu yüzden pişirilip tüketilmeliler.

Tuz tansiyonun yükselmesine sebep olur.
Bilim adamları son dönemde bundan pek de emin değiller. Hatta fazlası var; klinik araştırmalar sonucu tuzun yiyeceklerde kullanılmaması kalp hastalıklarını tetikler çünkü tuzun yokluğu kötü kolesterol seviyesinin yükselmesine sebep olmaktadır.

Beyaz çikolatadadaha çok süt var.
Hata! Çikolatanın rengini içeriğindeki süt belirlemiyor. Sadece beyaz çikolatada kakao yoktur.

Gece yatmadan önce yemek yenilmesi şişmanlatır.
Herkesce bilinen bir yanlış! Burada belirleyici olan gün boyunca tüketilen yiyeceklerin toplamı, içeriğindeki yağlar ve kalorileri ve gerçekleştirdiğiniz fiziksel aktiviteleriniz.

Acılı yiyecekler mideye zararlıdır.
Gerçek ise tam tersi! Acı kırmızı biber, karabiber, köri, turp, hardal-hasta edici bakterileri yok ederler, kara ciğerimizin ve safra kesemizin daha iyi çalışmasına
yardım ederler.

Ispanakta çok demir var.
Tam değil. Birçok beslenme tablosunda 100gr ıspanağın 35mg demir ihtiva ettiği belirtilir. Ancak sözkonusu olan 100gr kuru(kurutulmuş) ıspanak, 100gr taze ıspanakta ise sadece 3,5mg mevcut.

Yumurta kollesterolü yükseltir.
Hayır! Yumurtada gerçekten çok kolesterol var(bir yumurtada 200mg) ancak bu kollesterol doğrudan kana karışmıyor.

Tavuk eti daha yağsız.
Tartışılır, çünkü derisi ile kızarmış tavuk etinde yağ oranı kırmızı ettekinden daha yüksek. Oysa derisi çıkarılmış beyaz piliç eti sadece 1% yağ ihtiva eder.

Izgarada pişirmek daha sağlıklı.
Hiç de değil! Etlerden korun üstüne damlayan yağlar kanserojen maddelerin oluşmasına sebep olur ve onlar duman ile birlikte ızgarada bulunan yiyeceğe ulaşır. Bu yüzden ızgarada et pişirirken onu alüminyum folyoya sarmanız iyi olur.

Elmaların kabuğu soyulmalı.
Soyulmamalı! Hemen kabuğun altında bulunan vitaminlerin vücudumuza çok büyük yararı var.

Kahverengi kabuklu yumurta beyaz renkli olanlardan daha iyi.
Hiç de değil! Kabuğun rengini belirleyen tavuğun cinsi, yumurtanın tadı ve kalitesini belirleyen ise tavukların ne ile beslendikleri.

Müsli çok besleyici iyi bir kahvaltı.

Seçilene göre. Hazır karışımlarda da yağlara ve şekere sıkça rastlanabilir. Bu sebeple buğday, yulaf, ceviz, kuru üzüm ve kuru meyve hem tat hem de
enerji muhteviyatı olarak iyi bir karışımdır.

Taze sebzeler dondurulmuş sebzelerden ile kıyaslanamayacak kadar faydalıdırlar.

Tartışılır. Tabi ki sebzeleri doğrudan bahçeden alıyorsak bu iddia doğrudur. Ancak satın alınıp ve sonrasında buzdolabında birkaç gün bekletiliyorsa, bazı sebzeler(mesela ıspanak) kalitesini yitirir. Yararlı maddeler dondurulmuş halde daha iyi saklanabilir.

30 Haziran 2008 Pazartesi

Sana bakmadığımı düşündüğün an



-Sana bakmadığımı düşündüğün an, yaptığım ilk resmimi buzdolabının kapısına astığını gördüm ve o an hemen ikincisini çizmek istedim.

-Sana bakmadığımı düşündüğün an, kaybolmuş bir kedi yavrusunu beslediğini gördüm ve öğrendim ki hayvanlara iyi davranılmalı.

-Sana bakmadığımı düşündüğün an, en sevdiğim keki benim için yaptığını gördüm ve hayatta küçük şeylerin bile çok özel olabileceklerini öğrendim.

-Sana bakmadığımı düşündüğün an, dua ettiğini duydum ve her zaman konuşabileceğim Allah'ın varlığına inandım.

-Sana bakmadığımı düşündüğün an, hasta bir arkadaşına yemek yapıp götürdğünü gördüm ve yardımlaşmayı öğrendim.

-Sana bakmadığımı düşündüğün an, ihtiyacı olan insanlara vaktini ve paranı ayırdığını gördüm ve paylaşmayı öğrendim.

-Sana bakmadığımı düşündüğün an, iyi olmadığında bile sorumluluklarını yerine getirdiğini gördüm ve öğrendim ki büyüdüğümde sorumluluklarımı taşıyan birisi olmalıyım.

-Sana bakmadığımı düşündüğün an, gözyaşlarını gördüm ve öğrendim ki bazen yaralansan da korkmamalı, hatta üzüntüler ağlatsa bile.

-Sana bakmadığımı düşündüğün an, endişe ettiğini gördüm ve yapabileceğim herşeyi yapabilmeyi diledim.

-Sana bakmadığımı düşündüğün an, büyüdüğümde iyi ve üreten bir insan olmam için en çok hayat derslerinden öğrendiklerim gerekli olduğunu anladım.

-Sana bakmadığımı düşündüğün an, ben bakıyordum ve sana herşey için, sana bakmadığımı düşündüğünde gördüklerim için "Teşekkür ederim" demek istedim.

29 Haziran 2008 Pazar

Yüksek Sadakat-Ben Seni Arayamam




Bak benden arta kalan
Biraz kül biraz duman
Ne kadar istesende
Ben seni arayamam
Ruhum rüyaya dalmış
Dünya uzak gerçek yalan
Sanki bir yok birde varmış
Ben seni arayamam
Keşke yanımda olsaydın
Kolay olurdu o zaman
Ben sussam sen anlatsaydın
Yorulunca uyusaydın
Kolaymı sanıyorsun
Kolaysa yan o zaman
Yağmurum ol üstüme
Ben böyle yaşayamam
Halimi görüyorsun
Bir şeyler yap o zaman
Sebebim var biliyorsun
Ben seni arayamam

Yaşar-Başımda Sevdan



başımda sevdan
hep benimmi basımda esecek kış yelleri
hep bu soğuk rüzgarlardan üşüyen ellerimmi olacak
ellerini tutuşumla bitecek tüm dertlerim
yok mu soğuk rüzgarlarda üşüyen ellerimden tutacak

uyku düşümüyor gecelerime
sen bunu düşünüyormusun
uyku düşümüyor gecelerime
üşüyorum üşüyormusun

hersey degişiyor birsey degişmiyor
basımda sevdan kaşımda sevdan
gözümde sevdan hergece
uyumuyor ben uyumayınca

ah bu hayatmı bu be bunca acıya
niye ben bu sarkıyı kime yamıstım
umutlar vardır dönersin diye
mutluluk yasarken degil sonradan
hatırlanır da niye