Bu Blogda Ara

25 Temmuz 2008 Cuma

Uyanmak

Canımın sıkıntısı geceden kalmaydı sanırım. Huzursuzluğumun sebebine gelince, onu bilmiyorum. Uyuklamalarla geçen bir geceden sonra olacağı buydu, sebepsiz bir huzursuzluk. Belki sebebi vardı... Her sabah aynı şeyler, uyanmak, hazırlanmak ve işe gitmek için evden çıkmak. Hep aynı. Bazen alarm çalmadan uyanıp kalkıyorum, bu durumda değişen tek bu oluyor. Alarmın sesiyle uyanmak farklı bir telaş. Birden gözlerimi açıp odamın her yanına dağılmış uzuvlarımı toplamaktır uyanmak. Bedenimi hissedip onu harekete geçirmek. Apar topar yataktan çıkıp doğru banyoya giderim. Aynada karşılaştığım bir yüz beni görmezden gelir her sabah. Musluğu kapatıp doğrulunca bu kez kendimi bulurum karşımda. Merdivenleri indiğimde tamamen uyanmış durumdayım ve mutfağa girmek için önce saatime bakıyorum. Bazen bir fincan kahve veya bir bardak süt için zamanım oluyor. Alarm çalmadan uyanmaktan pek hoşlanmıyorum. Kendimi oyalayacak şeyler bulurum bulmasına da hoşlanmıyorum işte. Çoğu zaman kendimi kandırıp uyuklamaya devam ediyorum. Göz kapaklarımı sımsıkı kapatırım ve alarmın o muhteşem sesini beklemeye koyulurum. İçimden bir sesin fısıltısı kulaklarıma gelir: "kaçıyorsun".... Evet, kaçıyorum, düşüncelerden, kendimden, hayattan...
Arabanın camından yanımdan geçen dünyayı seyrediyorum her sabah. Binalar, arabalar, insanlar, ağaçlar, kıyılar... Yavaş yavaş saklandıkları yerden çıkıp gelmeye başlar düşünceler.
Radyoyu açıyorum, bir ezgiyi aralarına katmak istercesine... Ruhum gülümsüyor, yüreğime yansır gülümsemesi. Yüzüme gelmesi için biraz daha yol almalıyım derken ofisin kapısında buluyorum kendimi. Hayat tüm kalabalığıyla beni bekliyor... Çocuk ruhum sınıfın önünde, ders başlıyor!.. Yaşamak, aralıklarla nefes almak gibi diye düşünüyorum. Nefessiz kalıp, boğulduğum anlar ise yaşanmamış olan hayatım... "Günaydın" diyorum ve zil çaldı, ders başlıyor... Çocuk ruhum sınıfın önünde ve ben Hayat'ın içindeyim...
Gün boyunca kaçmak için fırsat kolluyor çocuk ruhum. Bulutların arasından bütün parlaklığıyla çıkan güneş, çiseleyen yağmurun pencerelerdeki tıkırtısı, bir vapur sireni sesi; her biri birer bahane onun için. Küçük kaçamaklar küçük mutluluklara götüren birer patika oluveriyorlar. Çekmecemde bir paket meyveli şeker ile bahanesiz yola çıkıyorum bazen... Karşı kaldırıma geçiyorum. Birkaç basamak var binanın önünde, ikinci basamağa oturuyorum elimde şeker paketi. Bir tanesini içinden alıp açıyorum. Şekeri dilimin üzerine bırakıyorum yavaşça, jelatin kağıdını ise dizimde elimle düzeltiyorum. Limonlu şeker. Ağzımın içine erimeye başlıyor. Yapışkan tatlılığı bulaşıyor dudaklarıma. Hafif bir esinti var, buklelerim uçuşuyor gözlerimin önünde... Ellerime başımı dayıyorum, dirseklerim dizlerimde ve önümden geçen hayatı seyre dalıyorum. Çocuk ruhum çıkmaya çalışıyor bedenimden. Kıyıya inmek için sabırsızlanıyor. Dalgalara yakalanmadan suda taşları sektiriyor, her atışına eklenen hafif çığlıklarla. Cebinde unuttuğu çeyrek simit parçasını martılara atıyor. Çocuk ruhum elimden tutup götürmek istiyor...

eylül
(lütfen kaynak belirtmeden alıntı yapmayın, teşekkürler)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder