"Eski aşklar Yeşilçam'da kaldı" lafı klişe olmaya yüz tutmuşken, fırtınalı sevdalar, çekişmeli ilişkiler günümüzde hem magazin basınında hem de yakın çevremizde -buna kendimiz de dahil- karşımıza bolca çıkıyor. Sevgilimizi elimizden almak isteyen dış mihraplar yoğun şekilde çalışırken bize de biricik aşklarımızı elimizde tutmak için yapmamız gereken çok iş düşüyor. Bu konuya nereden geldiğimi açıklıyorum!
8x4 yeni deodorantları Beauty ve Beast için muhteşem bir project mapping uygulaması daha yapmış. Gösterinin hikayesi kısaca şöyle: romantik bir aşk hikayesi kötü niyetli bir ejderhanın tehdidi altına giriyor. Kahraman erkeğimiz çekici kokusunun da yardımıyla güzel kızı kurtarıyor ve hikaye mutlu bir şekilde sona eriyor.
8x4 dünyasını Facebook'tan takip etmek isteyenler; http://www.facebook.com/8x4Turkiye
Bir bumads advertorial içeriğidir.
Bu Blogda Ara
25 Şubat 2012 Cumartesi
24 Şubat 2012 Cuma
Hayat fotoğrafları
Önce 60 000 fotoğraf çekilmiş, 9 600 adet basılmış ve sonra 1 800 görüntü üzerine uygulama yapılmış. Üstelik çekimlerin üzerinde herhangi bir montaj çalışması yapılmadan.
23 Şubat 2012 Perşembe
Zaman'ın tadı
Herkes kendi zamanını bilir, konuşur. Her bayram "eski bayramlar" muhabbetleri eksik olmaz. Yıllar önceki sıkıntılar itina ile saklandıkları zihin mahzeninden çıkarılıp, değişimi görmezden gelerek, kıyaslara girilir. "Ne güzel günlerdi..." diye cık cık'layıp, yaşanması gereken zaman hiç edilir.
Çocukluğumun tatillerini hiç sevmedim, çünkü hemen köye, akrabaların yanına gönderilirdim. Bu durum evde tek başıma kalabilecek yaşa gelene kadar devam etmişti. Şimdi öyle "organik" tatiller olsa da gitsek, ahh, neyse. Şehir görünümlü köylü olabilirim şimdi; otlara uzanıp toprağın gözeneklerinden çıkan böcekleri dert etmem. Dut ağacının altında durup elbisemin kirlenmesini bile hiç ama hiiç dert etmem üstelik.
Bu dediklerim de olmaz değil hani, orada uzakta bir yerde var öyle köyler, kasabalar. Bu sebeple eski-yeni kıyaslardan hoşlanmadım hiç. Değişimin frenini çekmek mümkün mü ki? Belki, ancak teknoloji görmezden gelinirse. Bunu göze alan var mıdır, acaba?..
Zaman, bazen komşu bahçedeki erik ağacı meyveleri tadında durur ve her bahar o tadı bulmaya çalışır insan, nedenini sormadan kendine.
Zaman, dostlarla sohbette tavşan kanı çayın, bir kadeh şarabın tadında olur bazen. İşe dalıp bir parça ekmeğin arasına sıkıştırılan birkaç zeytin tanesiyle
bastırdığın açlığın, hayatında yediğin en lezzetli sandviçi unutturmaz zamana.
Herşey değerini kendi zamanından öte bir zamanda mı bulmalı, ille ki?..
Çocukluğumun tatillerini hiç sevmedim, çünkü hemen köye, akrabaların yanına gönderilirdim. Bu durum evde tek başıma kalabilecek yaşa gelene kadar devam etmişti. Şimdi öyle "organik" tatiller olsa da gitsek, ahh, neyse. Şehir görünümlü köylü olabilirim şimdi; otlara uzanıp toprağın gözeneklerinden çıkan böcekleri dert etmem. Dut ağacının altında durup elbisemin kirlenmesini bile hiç ama hiiç dert etmem üstelik.
Bu dediklerim de olmaz değil hani, orada uzakta bir yerde var öyle köyler, kasabalar. Bu sebeple eski-yeni kıyaslardan hoşlanmadım hiç. Değişimin frenini çekmek mümkün mü ki? Belki, ancak teknoloji görmezden gelinirse. Bunu göze alan var mıdır, acaba?..
Zaman, bazen komşu bahçedeki erik ağacı meyveleri tadında durur ve her bahar o tadı bulmaya çalışır insan, nedenini sormadan kendine.
Zaman, dostlarla sohbette tavşan kanı çayın, bir kadeh şarabın tadında olur bazen. İşe dalıp bir parça ekmeğin arasına sıkıştırılan birkaç zeytin tanesiyle
bastırdığın açlığın, hayatında yediğin en lezzetli sandviçi unutturmaz zamana.
Herşey değerini kendi zamanından öte bir zamanda mı bulmalı, ille ki?..
8 Şubat 2012 Çarşamba
Ev gibisi yok
Ev gibisi yok, evden her uzak kaldığında bunu tecrübe etmiştir insan. Yolculuğun heyecanı ile hazırlanan bavullar bagaja yerleştirilip, yol haritaları, sözlükler, fotoğraf makinasının unutulmamış olduğundan emin olmak ister son bir kez daha. Sonra bir an evvel yetişmeyi düşünür, tarifeli bir uçuşa, gemi, otobüs veya tren seferine. Ardında bıraktıkları aklının ucundan geçmez çünkü uzaklaşan bizzat kendisidir.
Yeni yerler, şehirler, ülkeler hatta kıtalar insanın içinde uyuyakalmış maceraperest yanını uyandırır. Belki de uyanan içimizde saklanan çocukluğumuz, kim bilir?.. Her ne kadar sıkıntılı bir iş gezisi olsa da bizi gurbete savuran, içimizdeki çocuğun şefkat arayışı uzakta kalan evi derinden özletir. Öyle bir hasretle -ki dilin inkar ettiği- aranır olur bakışlar, eller ve olmazsa olmaz gönül: evde bırakılmış olanlar, sıcaklık, huzur ve tatları...
eylül
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)