Hayat bir savaş alanı gibi, bu yüzden içinde olasın gelmiyor. Başka seçeneğin yok, bu çelişkiye katlanmak zorundasın, hıçkıra hıçkıra ağlatan bir armağanın var: yaşamak.
Ah yaşamak; ürkek adımlar attıran, cesareti öğreten, şükretmeyi bulduran... Lanetler edilen, arzulanan, hesapsızca harcanan, tekrarı bir daha olmayan bir yaşamak.
Sonsuz bir sofra gibi hayat, yerini bulmak için aranır durursun, kalabalığın arasında ezilmeden. Bir bakmışsın, içindeki açlık kamçısını şaklattıkça içgüdülerinin efendisi sen değilsin. Ahh, yaşamak...
Hayat denizinden oltana bir balık yakalansın diye beklersin, gece ve gündüz yorgunluğunu yudumlayıp, yanından geçen balıkçı teknelerine gülümsersin, bihabersin çalınan kısmetinden... Ah, yaşamak...
Kenara çekilirsin; nehirler, çağlayanlar, seller gibi yaşamaktan kurtulmak istersin, hayatın içinde boğulmamak için... Hayat... Maskelerin ardından gösterdiği yüzünü unutmak istersin, çirkin, kindar, hırslı yüzünü zihninden silmek istersin. Kıyıya çekilirsin, Zaman'ın kum tanelerine tutunur ruhun, düşe düşe yaşarsın...
Hayat, kocamış bir dolandırıcı, her yıl kurulan bir kasaba panayırı, tekrarlanan bir festival. Kocaman, ışıl ışıl bir falcı küresi Hayat, herkes kendini arıyor içinde. Kocaman bir hiç'i görene kadar...
Ahh, yaşamak!..
Gülümsettiğinde deniz ve mehtap, şarkılar söyleten bir yaşamak olur o anlar. Bulutlara yazılan masalları okuduğunda, kuşların kanadına tutunan ruhunun peşine düştüğünde, gerçekten, kalbini hiçbir şeyden sakınmadan sonsuzluğa açtığında, anlayacaksın ki: işte budur yaşamak...
Gözlerin, renklere sevinmek için var, sevincini anlatmak için dudakların, kalbindeki ilahi müziği duyman için kulakların, ellerin vermek için var, ayakların kaderine koşmak, aklın anlamak, ruhun kendini bulmak için... hayatın asıl olanında, yaşamak var...
eylül
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder