Bu Blogda Ara

3 Temmuz 2012 Salı

Hayat, seçimlerimizdir

Hayat, insanlar, sevinçler, kederler, doğmak, yaşamak ve ölmek -Shakespeare'ın yazdığı gibi  "to be or not to be"- olmak ya da olmamak.

Annemin hasta yatağındayken gidişinin farkında olup belli etmediği, bizim de bilmiyormuş gibi yaptığımız zaman düştü aklıma.  İnsan nahoş olaylardan, hüzünden, dertten   kaçmayı  seçmiştir, doğasında var,  yakalanır, o başka.  Böyle zamanlarda, ölümün yakınındayken, belki de çok küçük çıkmazlar yüzünden, bir an için de olsa, sorgulanır  Hayat.  Zaman delinmiş gibi akıtır onu etrafa, yaşamak bulaşır insanın tüm ruhuna ve sorularını birer post-it gibi yapıştırır üstüne.  Acıtır ayrılıklar, acıtır  söylenmeyenler,  yapılmayanlar, çaresizlikler.  Sonra, bir tekrarın içine düşer insan, çocuk gibi burnunu çeke çeke uykuya dalar.
Hani klişe bir repliktir filmlerde, iyi ve kötü haber olayı, "önce hangisini söyleyeyim?" sorusunun iki cevabı var.  Birincisi:  ilk önce iyi haberi duymak ister insan, kötü olana  hazırlıklı olmak için. Diğeri ise: önce kötü gelsin, yaraları iyi ile sarmalamak için...  En basitinden bir sınama gibi, değil mi?..
Uzun, derin bir suskunluğa saplanır bazen insan, bilmediklerini örtmek veya bildiklerinden kaçmak için.  Susmak, bazıları için sigorta poliçesi gibi, tazmin edilen, garantili bir durum.  Susmak,  seslendirilmeyen korku olur bazen, kapıların açılması ve ardındaki bilinmeyenden...   Susmak; sonların fon müziği, necefli maşrapa görüntüsü, kabulleniş.  Ve  susmak, ruhun yüreği sağır eden haykırışı, Aşk halidir...  Susmak, zihnin bir başka diyarda kendini kaybetmesi, çıldırmak gibi...  Hepsi insan halleri, olmak ya da olmamak  arasında görülen...
"Her şey insan için", klişe bir söz daha... Her şey, insan yüzünden.  İyinin ve kötünün, meleğin ve şeytanın konağıdır insan, hayvandan farkı ise aklı ve yüreği birbirine bağlayan vicdanı.  Vicdansız değildir  insan, olsa olsa zalim cehalet vardır ve ne yazık damgayı vuranlardır onlar... 

Nitekim, kelimeler parmaklarımın klavyede bıraktığı izler sadece.  Edebiyat değil, kurgu yok çünkü. Kapılmamışımdır süslü kelimelerin şatafatına, derinliğinde yediğim  vurgunların hastasıyım.  Kendime çok sormuşumdur: yazmak mı yazmamak mı? diye. Hep yazmaktan yana oldu cevabım. Bazen küskün, bazen yorgun lakin hep yazmak. Yazdıklarımla rüzgarda savrulmayı seçmiştim, çok çok uzun zaman önce, hala öyle.  Çünkü o rüzgara kapılmayan kalmayacak, her ne kadar savrulsa da her toz zerresi, ille ki  toprağa düşecek... Bir gün, bir yerde, her neresi, her kimse olsa da...

ve Hayat... seçimlerimizdir...

eylül



Des yeux qui font baisser les miens
Un rire qui se perd sur la bouche
Voila le portrait sans retouche
De l'homme  auquel j'appartiens

Quand il me prend dans ses bras,
İl me parle tout bas je vois
la vie en rose

İl me dit des mots d'amour
Des mots de tous les jours,
Et ça m'fait quelque chose

İl est entre dans mon coeur,
Une part de bonheur
Dont je connais la cause,

C'est lui pour moi,
Moi pour lui dans la vie
İl me l'a dit, l'a jure
Pour la vie

Et des que je l'aperçois
Alors je sens en moi
Mon coeur qui bat

Des nuits d'amour a plus finir
Un grand bonheur qui prend sa place
Des ennuis, des chagrins s'effacent
Heureux, heureux a en mourir

Quans il me prend dans ses bras,
İl me parle tout bas
Je vois la vie en rose,

İl me dit des mots d'amour
Des mots de tous les jours,
Et ça m'fait quelque chose


İl est entre dans mon coeur,
Une part de bonheur
Dont je connais la cause,

C'est pour moi,
Moi pour toi dans la vie
Tu me l'as dit, l'as jure
Pour la vie

Des que je t'aperçois
Alors je sens en moi
Mon coeur qui bat

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder