Malüm, ramazan ayı, iftar sofraları ayrı bir heyecan ile hazırlanır. Günler birbirini izlerken buzdolabında kalan yemek artıkları, tüketilemeyen meyveleri, ekmek kutusunda pide, çörek, ekmek parçaları nasıl değerleniderilebilir sorusu takılır insanın aklına. Ekmekler: buzlukta saklanılacak köftelik ekmek içi kırıntısı, çorbalar için kıtır; pideler yumurtalı omlet veya kebap altı; meyveler meyve suyu, pay, turta ve marmelat olur. Kısaca hepsi bir mesai, eğlenceli birer deneyim. Onlardan bahsetmeyi düşünmedim, herkesin bildikleri, yaptıklarıdır diye. Vicdani bir durumdur israf etmemek, tabi ki takıntı haline gelmediği sürece. Nasıl mı?.. Geri dönüşüm süresi sona ermiş malzemeler kesinlikle kullanılmamalı, yarısı çürümüş meyve, küf tutmuş ekmekler gibi.
Aslında benim inancım şu ki, zaten akıllı bir insan bilinçli tüketicidir, israfı da minimumdadır. Akıllı kadın, hele ki ramazan ayı gibi çok özel bir zamanda, iftar yemeklerinde gösterişe kaçmaz, sağlıklı ve besleyici menüler hazırlar. Tüketilmeyecek kadar çok miktarda, mideyi yoracak kadar fazla çeşitte yiyecek hazırlanmayacağını gayet iyi bilir. Yoksa maneviyat, mide spazmları, kalp çarpıntıları ve ağırlaşmış bedenin altında ezilip kalmaz mı? Bir nevi...
Zenginliği maddiyatla değil, maneviyatla sınamalı insan.
Hayatı öğrenmek için okula gidiyoruz, orada öğrenmemiz gerken, bize öğretilmesi gerken müspet bilimlerdir. Çekirdek ailemizde, sınıfta, sokakta, çevremizden gördüklerimizi Hayat diye ezberliyoruz. Yıllar sonra öğrendiğimiz herşeyi unutmak zorunda olduğumuzu anlayıp yeniden keşfe çıkıyoruz... Bu zorlu bir yolculuğu daha da zorlaştırmak değil de nedir?.. Bu yüzden çekirdek ailede yol yordam(adap) öğretilmeli çocuklara. Bu birikimle okula başlayan çocuklar birey vasıflarını edinebilmek için hazırlık aşamasına gelmiş olurlar. Nerden nereye; ramazan ayı, ısraf, maneviyat derken bu kadar derinlere inmişim.
Benim düşüncem; herşeyin bir başlangıcı var, her evin bir temeli olduğu gibi. Güçlü olmak inanmaktan gelir, inanmak için ise bilmek gerekir. Yaşanmışları, geçmişi tekrar etmek değil, gerçekten bil(i)mek gerekir. Bu yüzden matematik, fizik, kimya, tarih, coğrafya, resim, müzik, vs öğretilir okulda. Can sıkıntımızı dağıtmak için değil, ezberleyip sınavlarda sıralamaya girmek için de değil, hayatı akıllıca yaşamak ve yaşatmak için. Akıllı insan tedbir almayı bilir. Ha, akıllı olmayı uyanık olmak ile karıştıranlar da var, ne yazık... Bu bambaşka bir konu, hatta yine çok vicdani bir konu. Vicdanını susturanların nasıl huzurlu olabilirler diye kafa yorduğum zamanlarım da olmadı değil hani...
Blogumda paylaşmak istediğim temelde hayat, insan, duygular gibi konular oldu, gayem buydu. Yemek tariflerini yaşamın gereği diye aralarda serpiştiriyorum zaman zaman. Nitekim, yaşamak için yemek zorundayız, fakat ağız tadımız yerinde olmalı, seçici, meraklı, hatta araştırmacı olmalıyız. Her deneyim bir sonrakinin yol göstericisi değil mi?..
Bugün basit bir arasıcak(mı desem?) tarifinden bahsetmek istedim. Bazen elimizde gereğinden fazla haşlanmış patates kalır; ya salata yaparız, ya püre veya patates köftesi(hamur işi içi olarak da düşünülebilir). Bir de artan salam, jambon, sucuk, haşlanmış yumurta, beyaz et veya kavrulmuş kıyma bulunuyorsa buzdolabında patatesli rulo yapabiliriz.
Patatesli rulo
3-4 haşlanmış ve rendelenmiş patatese 1yumurta, 1 yumurtanın akı, tuz ve karabiber karıştırılır. İç olacak malzeme doğranıp karıştırılır, misal: haşlanış yumurtalar ve salam küp küp doğranıp tuz, karabiber ve ince kıyılmış maydanoz karıştırılır(veya başka bir iç: kavrulmuş, baharatlandırılmış kıyma). Elimizi hafifçe yağlayıp patatesten büyükçe bir parçayı avucunuza alıp hafif bastırarak inceltip ortasına azrulanan içten koyup dikkatlice kapatıyoruz. Hazırlanan patatesli ruloları fırın kabına yerleştirip 1 yumurta sarısını üzerilerine sürüp 200 derecede fırınlıyoruz. Fırından almadan önce kaşar peyniri ile çeşitlendirebiliriz. Yanına cevizli cacık, domates salatası, sade yoğurt veya yeşil salata ile servis edebilirsiniz. Afiyet olsun...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder