Bu Blogda Ara

8 Eylül 2012 Cumartesi

Hep zaman yüzünden


Araya sıkıştırmak

Niyetim dostluktan bahsetmekti; çocuklukta başlayıp süren, bazen o benzersiz çağlarda kalıp özlenen,  mahalle, apartman, semt dostlukları.  Gıpta ile izlemişimdir öyle ilişkileri, araya girmeden, özenmeden,  tuhaf, kendimce mutlu bir memnuniyetle.  Paylaşılan iyi ve kötü anların hafifliğiyle hayatın çirkefliğini dayanılır  kılmanın dostluktan geçtiğini gördüm ve memnuniyetim, sanırım, bu tespite dair.  Bir insanın bir diğerine koşulsuz güvenmesi oldukça fazla aşamalar gerektirdiğine inanırım.  Öncelikle dost  olabilmek, beklentilerin sıfırlanması ve zaman.  Dostluk, soruların önemli  olmadığı, karşılıklı, sezgisel bir  anlayış denizinde kulaç atmak. 

Çok irdelemesen kırdığın potların farkına bile varmazsın bazen.  Herkesin hoşgörü kapasitesi farklı, bu  yüzden ölçüler, davranışlar,  tepkiler de farklı.  Kimimiz ufacık ayrıntılara takılıp volkanik patlamalarda  ifade bulur, kimimiz bekleyip bekleyip sabrının taştığı sellerde.  Bir de umursamazlar var; kendini çok  derinde saklayıp mazoşistçe acı çekenler veya gerçekten umursamayanlar.  Dost, arkadaş, eş, aile, hısım akraba; tümü ile olan ilişkilerden bir nebze de olsa bahsetmek istedim.  Aslında daha çok zoraki ve de   kaygıların sebep olduğu, bazen "gönül alma" diye adlandırılan, belki de olumsuz tavırları bertaraf etme amacı güden saçma sapan bir çaba yüzünden bulunulan davranışlardan, araya sıkıştırılan ilişkilerden bahsetmek istedim.
Bir kez karşılaştığın bir insana gösterdiğin saygı, sabır ve anlayışı her gün burun buruna gelip çalıştığın,  aynı evde yaşadığın, aynı mahallede büyüdüğün insandan  esirgemenin ne olduğunu anlamaya  çalıştım.  Farklı karakterler,  ortam,  hikayelerin içinde olabiliriz lakin  ortak bir özelliği görmezden  gelmek bence şuursuzca: en nihayetinde hepimiz insanız.  İnsan olduğumuz, duygularımız olduğu için tam zamanlı  ilişkileri hak etmekteyiz, araya sıkıştırılmak öyle kolay yenilir, yutulur bir hal değil. 
Samimiyetini, aklını, vaktini sunduğun dostların tarafından "araya sıkıştırıldığını" görmek çok üzücü bir deneyim olmalı. Bu yüzden o dostluk sorgulanır...    Ebeveynlerini  sırf evlat zorunluluğu  ile araya sıkıştırmak çok üzücü. Bu yüzden evlatlığın sorgulanmalı...   Çocuklarını, eşini, aileni işinden, karşılıklı  çıkar ilişkilerinden arta kalan vakitlerde yaşamak ne kadar kalp kırıcı olabilir bazen hiç farkına varılmaz,  ne yazık.  Bu yüzden kendini sorgulamalısın, hem de acilen.
Her an tek bir defa yaşanır,  akıp geçen zamanın tekrarı olmaz, tıpkı kıyıya vuran dalganın bir önceki  dalga olmadığı gibi.  Eğer vaktin kıymetli ise, kıymetli diye adlandırdıklarını da unutmamalısın.  Evet, çok önemli  işlerin olabilir, çok meşgul olabilirsin o zaman fırsatları sen yarat, bu güce sahipsin çünkü. Araya  sıkıştırmaktansa eşini, dostunu, onlara zaman ayır, tüm dünyaya kapını kapat, kısacık ömründe mutlu  olmanın mutlu etmekten geçtiğini anla...

eylül

1 yorum:

  1. Tebrik ediyorum arkadaşım, ne kadar haklısınız, maalesef yazdığınız hataları (hata mı diyeyim bilemiyorum)çok yapıyoruz. Ben de yaptım, yapmadım desem yalan olur. Hala da çok pişmanlık duyarım (söz konusu hatam ailemin üyelerine karşıydı o yüzden zaten önemli, yoksa konu komşuyu dediğiniz gibi üzmüyoruz, kırmıyoruz daha dikkat ediyoruz da, kendi ailemize gelince daha az hoşgörülü oluyoruz)Bir laf vardır insanlar ençok sevdiklerini üzerlermiş ama bu değişmeli. Tam tersine sevdiklerini enaz üzmeliler. Konu, komşu, el değil aile en önemli şeydir. Demiyorum ki, konu komşuyu kırın, dökün ama onlara gösterdiğimiz nezaketin, anlayışın çok daha fazlasını kendi ailemizden esirgemeyin. Teşekkürler bu güzel yazı için

    YanıtlaSil