Bu Blogda Ara

30 Kasım 2012 Cuma

Kayıp

Maneviyat yoksunluğu en  korkunç kabusum; duygularından uzaklaşan, onları hapseden,  kayıp ruhlu  insanlardan korkarım. 
İnanırım; bir uyanmak hep var: insanın içinde bir yerde bekleyen. Bazen zor, haykırışlarla ve bitmeyecekmiş gibi  görünen ızdırapla, yine de kaçınılmaz.
Eksik bir şeylerin gıcık eden  farkındalığından kaçar insan,  nefesini tutup hayata atladığı an  kaybolur, kendinden gider.

eylül

25 Kasım 2012 Pazar

Hayal et ve Yap...

Her gün yeni bir başlangıç ve İnsan bu gerçeği görebildiğinde, onu mümkün kılabilecek güce sahip.  Bunaltan sıradanlığa rağmen, koşullara, zamana ve diğer insanlara rağmen hayata yeniden başlayabilir.  Eğer isterse, unutulan, ertelenen küçük mutluluklarla ruhunu özgür bırakabilir.  Eğer isterse, olanlara, olmayanlara, zamana, koşullara, insanlara olan bakış açısını değiştirebilir.  O tüm bunları yapabilecek güçte, ben inanıyorum.

Bazen, edebiyatın(kelimelerin) peşine takılır insan; başkaların hayalleri(anlattıkları) ile  mutlu olmak için hazır,  uyanana kadar... Uyandığında ise içini  acıtan boşlukla yüzleşmek zorunda kalır.  Ve o zaman her şeyin aleyhine işlediğine karar verir, karanlık boşluğunda önce kendini  sonra tüm dünyasını   bitirir.  Aklına son gelen-gelmeyen ise kendini değiştirmek, dünyaya bir başka pencereden bakmak olur.  Nasihetlerden hoşlanmaz, lakin müptelasıymış gibi onları gizlice almayı bırakmaz, çünkü denenmiş ve onlarla başarmış görünür birileri.  Şefkati, sevgiyi, mutlu etmeyi, güldürmeyi, yaşamayı, yaşatmayı  ve değişmeyi erteler. 

Diğer yandan, ehil kişilerden  yardım bekler, çareler arar, akıl ister insan.  Kendini kaybettiği labirentten çıkış yolunu bulmaya çalışırken derdini döker, çıkmazlarını son bir umutla açık  eder.  Sihirli formülü  duymak için bekler ve hiç kimse aslında herkesçe bilinen tek gerçeği yüksek ses ile dile getirmez:   yaşamak para ile, bedava olan  İnsan  olmak...  Bu yüzden, yaşamak kirli, duygusuz ve maddiyatçı, lakin payesi  her ne kadar edebiyatta kalsa da daima  kazanan İnsan olur. Bu yüzden,  yeni başlangıçlar yaşamak için değil, İnsan olarak var olmak için gerekli... 

Basit kelimelerle anlatılmış, yaşanmış, kulaktan kulağa geçen hikayeleri dinlemeyi; Antik Çağ, Uzak Doğu, Batı  kültürü masalları  okumayı seçer insan,  çünkü  aklının sınırlarını zorlayacak ne gücü ne de  zamanı kalmadığına karar verdi.   Teknolojiyi sadece kullanmayı değil, esiri olmayı tercih etti. Bu da bir  cehalet devrinin başlangıcı: bir başka zengilik ve bir başka fakirlik yaşatılmakta şimdi.  İnsanlığından yoksun(l) kalmaktan başka cehennem var mıdır?.. 

Parasızken sokakta yaşarsın, aç susuz, paçavralara bürünmüş; yüreğin kırılmaz bir zırhla kaplanır, nefret ve inançsızlıkla savaşa düşersin. Yine de bir  sonun olur, bir köprü altında, bir kanalizasyon çukurunda,  ve senin yeni başlangıcın benim bakış açımdır sadece.  Benim bakış açım senin başlangıcınsa  duyacağım muazzam ve inanılmaz hafifliğin adı mutluluk olur.  Bu kadar basit,  kibir ve siyasete yenilmezsen...  Şeytani güçlerin peşine düşmeden,  vicdanını susturmadan, yüreğini çırılçıplak edip, sadece içindeki sonsuz  Aşk ile başarabilirsin.  Bir Son'un değil, bir Başlangıcın farkında olarak. 

Her ne kadar elin kolun bağlı da olsa, yine de yapabileceğin bir şey olmalı. Hayal et ve yap.  Belki önce kendin için, değişerek... 

eylül

20 Kasım 2012 Salı

Mayalı Börek, Turtalar ve Pushing Daisies

Ev yapımı ekmek her zaman ilk tercihim olur. Bizim evde öyle fazla ekmek yendiği yok, fakat illa ki bulunur.  Karmaşık, birçok aşama gerektiren yerine  pratik ve basit tariflerle ekmek macerasına atılıyorum ve  bu iş gittikçe daha da hoşuma gitmeye başladı.   Hadi hayırlısı.
Bir de turta konusu var. Bir kaç yıl önce evde zevkle seyrettiğimiz Pushing Daisies dizisinden bana bulaşmış, geçen zamana rağmen aklımdan silinip  gitmeyen bir merak.  Elbette ki turta yapıyorum, meyveli kekler de favorim, lakin birkaç denenmiş tarif -sonuçlar ne kadar başarılı da olsa- yeterli gelmedi.  Belki çok müşkülpesent  görünürüm, olabilir, memnuniyetim şundan  ki  sorunum sadece kendimle(sorun? ).  Nasıl desem; yapmak istediğim her ne ise  onu becerim dahilinde en iyi şekilde kotarmak isterim. Bir güzellik daha var: yarıştığım birileri yok, kanıtlamam gereken bir şeyler de yok,  sözüm  kendime. 
Bahsettiğim dizinin turta yapımı ile alakası başrol oyuncusunun işi olması; aslında Pushing Daisies'in  farklı, esrarengiz, fantastik, romantizm, aksiyon ve  tabi ki Aşk  ile bezenmiş konusu var. Ne yazık ki kısa sürmüştü...
Buna benzer, ya da "mutfaktan geçen" sinema filmleri ve dizilerin insanın üstünde garip bir şekilde etkileri olduğu düşüncesindeyim.  Misal: "İkinci  Bahar"-Şener Şen ve Türkan Şoray ile. Bir kebapçı dükkanından geçen  hayatların dramatik, romantik, neşeli, hüzünlü  hikayesi.   Sonra; "Baharat, tarçın ve buse", "Yabancı damat", "Çikolata-Chocolat" Johnny Depp-Juliette Binoche, "Ratatouille -Aşçı Fare" ile ve aklıma  gelmeyenler...
Bu arada konu yavaş yavaş dağılmaya başladı sanırım, oysa ben ekmekten, mayalı hamurdan vb bahsedecektim güya.  Bugün denediğim  tarif, uygulaması kolay, çok fazla vakit almayan, iç malzemesi seçenekli mayalı bir  hamur işi:

Mayalı Börek

Malzemeler: 2,5-3 su bardağı un, 1 çabuk maya, 1 su bardağı ılık su, 1 tatlı kaşığı şeker, 1 tatlı kaşığı tuz, 2 yemek kaşığı zeytinyağı,
Üstüne: 1 yumurta, 3 yemek kaşığı yoğurt, 1 yemek kaşığı zeytinyağı, tuz
içine sürmek için: 1 çay bardağı zeytinyağı
İç: arzuya göre: peynirli-patatesli-kıymalı-sebzeli(ıspanak, pırasa vs)

Kulak memesi yumuşaklığında mayalı hamur yoğurulur ve kabarması için 30-40 dakika bekletilir.  Bu arada tercih edilen bir  iç hazırlanır. Hamurdan elma  büyüklüğünde beze  koparılır ve un yardımı ile ince açılır. Açılan yufkanın üzerine fırça ile zeytinyağı sürüp içten serpiştirilir.
Yufkanın ortası parmak ile delinip dışarıya doğru  yuvarlayarak rulo yapılır. Rulo herhangi bir yerden kesilir fırın tepsisine yerleştirilir(ister ortadan başlayıp  etrafına sarılır, ister dikdörtgen tepsinin bir  ucundan başlayıp yan yana dizilir). Kalan hamur aynı şekilde hazırlanıp börek tamamlanır. 30 dakika tepside  kabarması beklenir ve süre sonunda  yumurta-yoğurt-yağ karışımı üstüne sürülüp 220 dereceye ısıtılmış fırına verilir. 10 dakika sonunda fırının derecesi
180 yapılır ve 10-15 dakika daha  pişirilir. Süre sonunda fırın kapatılır ancak börek 30 dakika daha içinde bırakılır.
Not: içine sürülen yağ miktarı  kullanılan iç malzemeye göre değişir; misal:  kıyma yağlı ise sadece kavrulduğu yağ yeterli olur.



Afiyet Olsun ve İyi Seyirler...

eylül



18 Kasım 2012 Pazar

Yolculuk kanımızda var

Yol yorgunu doğar insan, sonra tekrar bir başka yola çıkar. 
Vadiler, tepeler arasında kıvrılan bir yolda kimimiz hızlı, kimimiz ağır adımlar atar.

Bazılarımız için  bir dönemeç sonrası yol biter, bazılarımız için ufuklara kadar  uzar,  gider... 
Adına yazılanların zaten yazılmış olduğu, söylenenlerin söylenmiş olduğu,  ruhu değişmemiş bir hayata uyanıyoruz, her gün.

eylül


13 Kasım 2012 Salı

İki Kişilik Yemek

Evde eski bir tarif kitabı var, o kadar eski ki cilt kapakları neredeyse bir ağacın kabuğu kadar kuru, sayfaları ise sarı ve kırılgan.  Yeniden  ciltlemeyi  denedim, parmaklarımın arasında kağıt parçacıkları uçuşunca da vazgeçtim. Velhasıl, yıllardır ne zaman içimden aşçılık yapmak gelse ilk onunla  buluşurum.
Annem çalışan  ve aynı anda mutfakta sihir yapabilen bir kadındı.  Şimdi düşünüyorum da, doğru zaman ve  doğru yer koşullarında ünlü bir şef aşçı  olabilirmiş. Kader işte, mış-miş'ler  boş,  annem çalışkan, pratik düşünen,  becerikli biri olduğundan her işte başarılı oldu.  Canım annem...
Lise son sınıftaydım sanırım,  hamurumda hamarat ev hanımından  eser olmadığını kabullendi ve bu konuda beni hiç zorlamadı.  Mutfak ile tanışıklığım   yavaş yavaş, sindire sindire oldu.  Önce yemek yapmanın o kadar da gerekli olmadığını düşündüm, şarküteriler vardı nasılsa, sonra mutfakta geçirdiğim  zamandan  keyif aldığımı fark ettim. 
 
Yemek konulu bloglar o kadar çoğaldı ki  hangi adresi sık kullananlara eklemeliyim diye şaşırıyorum bazen.  Bir konuda iddialı olmak bence sorumluluk  almak, bazen de  aymazlık olur.  İnsan kendini ne kadar geliştirirse geliştirsin illa ki onunla boy ölçüşecek bir  başkası bulunur.  Asıl kendisiyle rekabet  etmeli, hem varabileceği yeri belirlerken kendine şahitlik  eder. Ben mi?  İddialı değilim, kendimden memnunum sadece. 

Fırında iki kişilik köfte

Köfte:
350 gr kıyma, 1 yumurta, 1 büyük kuru soğan, 1 dilim ekmek içi, kekik, füme kırmızı biber, kimyon, tuz, 1-2 diş sarımsak, yarım fincan ılık su
kabı yağlamak için az zeytinyağı

Üstüne:
1 yumurta, 1 küçük kase yoğurt, tuz
az kaşar peyniri rendesi

Hazırlanan köftelik karışım küçük bir fırın kabına bastırarak yerleştirilir, 220 dereceye ısıtılmış fırına verilir.   Yumurta ve yoğurt iyice karıştırılır, tuz eklenir. Hazırlanan sos  kızarmış olan  köftenin üstüne dökülür ve sos pembeleşmeye başladığında kaşar peyniri  serpiştirilir tekrar birkaç dakika(kızarana kadar) fırınlanır.

 
 

11 Kasım 2012 Pazar

Sanalika

İnternet: hayatı kolaylaştıran teknoloji, elbette kullanım sebepleri göz ardı edilmeyecek kadar önemli. Herneyse; sıkıcı banka işlemlerini şubeye gitmeden, sıra beklemeden, bir-iki tıklamayla halletmek, cilt cilt ansiklopedi karıştırmadan sorulara cevaplar bulmak, alışveriş etmek, vergi, ehliyet, pasaport, sosyal güvenlik ile ilgili işlemde bulunmak gibi kolaylıkların herkes farkında. Blog yazmak ve okumak, sosyal ağlara üye olmak, takip etmek, internet üzerinden iş kurup para kazanmak günümüzde oldukça yaygın.
Diğer yandan, türkçemizin canına okunduğu, çeşit çeşit akımların yaratıldığı, teşhirciliğe varacak düzeyde özel hayatın deşifre edildiği, sanal dolandırıcılığın, siyasi ve dini oluşumların eylem tetikleyicisi, etki altında almak gayesiyle fikir despotluğu yapıldığı yer yine internet. Kısaca; ne için kullanılırsa öyledir...
Albert Einstein nükleer teknolojinin önünü açarken bir ırkın bir diğerini yok edecek silahları hiç düşünmedi. Belki de düşünmeliydi. Belki de tüm bilim adamları ilk önce insan psikolojisi ve davranışları konusunda eğitim almalılar. Çünkü insanın içinde hırs, fesatlık, var olmak için yok etme güdüsü ve bir çok tohum filiz verebilir.
İnsan seçtiği rolün kisvesini hayata taşır. Seçim hakkına sahip, evet, olağanüstü dengenin terazisi kurulmuştur bütününde ve hangi kefenin ağır geldiğini kendisi de farkında, lakin inkar daha kolay...
Aslında özel hayat der demez durup sınırları belirlemeli insan, hem kendisi hem geri kalan herkes için. Aksi halde hiçbir şeyin özelliği kalmaz. Devamında ne saygı, ne onur, ne kişilik kalır; başkalarına göre davranılır, yaşanır, karar verilir. Elbette insan egosu dillere destan, ne oluyorsa ondan dolayı olmuyor mu?..
Aile fotoğrafları duvarları yükseliyor internette, öyle masumane değil, her etkinliğin, hatta atılan her adımın fotoramanı asılı sanal dünyada. Haykırıyorlar sanki, insanın kendine özgüven eksikliğini, başkaları tarafından onaylanma isteğini?!.. Bir kıyas hengamesi ve hep "en" olmayı, hep "çok" olmayı haykırışları yankılanır boşlukta... Peki ya... bana ne?.. Şeytanın sefahati için  gözünü yummalı mı insan?..
Mesele internet değil, onunla ne yaptığımızdır.

Kimbilir, belki yüreğimizi unutmak üzereyiz?..

eylül

9 Kasım 2012 Cuma

Affet ATAM


Ölüm geldiğinde hayat gider, çaresizlik kalır yanında, son nefesini verdiğin an'a kadar. 
Ölüm geldiğinde, ona henüz hazır olmadığın düşer aklına, bitmeyenlerin peşinde kanatlanır düşünceler. 
Gözlerinde bir başka ışığın pırıltısı, yakarışların ruhunu çınlatırken seni kimse duymaz.
Sonra, tarifsiz, kahr eden  acıyı hissedersin; kıymetlinden uzakta olacak, onu koklayıp, dokunamayacak  olmandan. Ve anlarsın ki, Zaman durduğunda artık bu günahkar dünyada yoksun sen... Başka bir gerçeği yok  bu hayatın.

Böyle bir yolculuğa çıkanları bir de  uğurlayanları var; gözyaşı ve sessizlikle.  Anılar bir bir canlanır, sonra  ağır bir sis perdesi girer araya, garip bir huzursuzluk, buruk bir acı müstesna anların müdavimi olur.  Yaşananlar bir rüya, hayat bir tiyatro  sahnesi,  oyun sürmekte...

Ölüme yolculuğumuz varken, yaşadıklarımız sanrıdan başka ne olabilir ki?..  


Bu akşam Mustafa Kemal ATATÜRK hakkında yazmak istedim; henüz küçük bir çocuk iken hakkında  okuduğum ilk kitabın bendeki etkisinden bahsetmek ve tüm zihnim ve kalbimle  onu  yad etmek istedim.
Büyük bir isyan yumruk olmuş boğazımda, yutkunamıyorum, ağlayamıyorum, hançer gibi saplanmakta  sorular benliğime.  Şanlı tarihimize, şehitlerimize, kan denizinden doğan özgürlüğümüze, kötü yola  düşürülen demokrasimize, ağlayamıyorum...   yazık bize...

eylül

6 Kasım 2012 Salı

Tohumlarımızın Nesli Tehlike Altında!

Binlerce yıllık tarım geleneğini barındıran Anadolu topraklarında yetişen yerli tohumlar yaşamın sürekliliğini temsil ediyor.

Atadan kalma tohumlarımız;

* Lezzetli ve sağlıklı gıdaların temini için birer genetik hazinedir
* Binlerce yıldır değişen koşullara uyum sağlayarak günümüze ulaşmayı başarmış numunelerdir
* Tarımsal biyoçeşitliliğin önemli bir parçası ve yaşamın sürdürülebilirliğinin olmazsa olmazıdır
* Dışarıya bağımlı kalmaksızın ülkemizin gıda güvenliğinin teminatıdır

Ancak bugün Anadolu’ya özgü yerel tohum çeşitliliğimiz yok oluyor. Tek seferlik, ticari tohumların egemenliği nedeniyle gıdamızın ve geleceğimizin güvencesi yerli tohumların nesli tehlike altında! Yeryüzünde zengin çeşitlilikteki yaşamı sürdürebilmek, atalık tohumlarımızı gelecek kuşaklara aktarmamıza bağlı.



TOHUM TAKAS AĞI, yüzyılların bilgisini taşıyan yerli tohumlarımızın korunup yaygınlaşmasını amaçlıyor.

Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği’nin, Adım Adım Oluşumu desteğiyle yürüttüğü TOHUM TAKAS AĞI KAMPANYASI’na destek olarak,

* Anadolu’nun dört bir yanındaki ekolojik çiftliklerde yerli tohumların çoğaltılarak paylaşılmasını sağlayacak;
* Bu toprakların yüzlerce yıllık bereketinin, lezzetinin, besin zenginliğinin ve kültürünün gelecek kuşaklara aktarılabilmesi için sağlam patikalar oluşturacaksınız.

Verdiğiniz desteğin her kuruşu binlerce yeni tohuma dönüşecek...

Kredi kartı ile bağış yapmak istiyorsanız: https://www.bugday.org/portal/BagisAdimAdim.php

EFT/havale yoluyla bağış yapmak istiyorsanız:
Alıcı Adı: Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği
Garanti Bankası Karaköy Şubesi - Şube No: 400
Hesap No: 6295240
IBAN No: TR67 0006 2000 4000 0006 2952 40

www.bugday.org - www.yasasintohumlar.org
facebook.com/BugdayDernegi
twitter.com/BugdayDernegi
Twitter paylaşımlarınız için hashtag: #YasasinTohumlar




Bir bumads sosyal sorumluluk içeriğidir.

5 Kasım 2012 Pazartesi

Avatar'ın Fısıldadıkları

 
Fizyolojik ve psikolojik  benzerliklere rağmen  birbirimizden çok farklıyız, sosyal ağlara kayıtlı milyonlarca üyenin kullandığı avatarlar bu gerçeğin kanıtı gibi.  Ruh hali( aşk acısı, hüzün, yalnızlık...)  avatar seçimine  yansıdığında kişinin profil resmi çok şey anlatabilir. Benzer ruh halinde olanların benzer avatarları da olur  haliyle.   Aslında kullanıcılar bilgisayarın ardında gizlenmiş olsalar da,  avatarları onları ele verir. 
Avatar, dünyaya verilmiş bir mesaj: "ben buyum", "bana böye davranın" ve " beklentilerim bunlar", "istediğim işte bu!" diyerek  eksiklerimizi yansıtan bir şekil resmi.

Peki, sizin avatarınız ne fısıldıyor?..

Çocuk, bebek, yavru kedi, köpek v.b resmi

Dünyaya mesajı: Ben küçüğüm
Açığı: Çocuklar ne ister? Sevgi, ilgi, şefkat.
Beklentisi: çocuklukta eksik kalan sevgi, alaka.
Görünen: Ailede aşırı veya eksik ilgi sözkonusu. İlk durumda kişi bu peri masalının bitmesini istemez, diğerinde de eksikliklerden dolayı büyüyemez; sonuçta her iki
durumda olgunlaşmamış, çocuksu kişilik sözkonusu. Bu kişi  yetişkin ve başarılı olabilir lakin  zaman zaman içindeki sevgi, ilgi ve şefkat bekleyen  çocuk  onu ele
verir. Bu yüzden
Görevi: Büyümek...

Kendi çocuğunun resmi

Dünyaya mesajı: "Benim çocuğum-Ben demek."
Açığı: kendini ve amaçlarını kaybetmiş bir insan; çocuğuyla özdeşleşen, hayatı onunla doldurmayı denemek.
Beklentisi: "Benim yapamadıklarımı çocuğum yapsın, böylece herkes bana saygı duyacak..."
Görünen: Kişinin gerçekleştiremediklerine çocuğu üzerinden ulaşmak istemesi.  Dışarıdan ilgili görünen ebeveynler aslında kendi amaçları doğrultusunda hareket  ederler.
Görevi: Kendi hayatını yaşasın...

Sevgili ile birlikte fotoğrafı

Dünyaya verdiği mesaj: "Benim bir ilişkim var".
Açığı: Özgüven eksikliği,
Beklentisi:  Biri için değerli olmak
Görünen:  Özüne saygı eksikliğini ilişkisiyle kapatmaya çalışan kişi.
Görev: Kendini değerli hissetmek

Resmi fotoğraf
 (Ünlüyle birlikte, sosyal başarısının ön planda olduğu, pahalı araba, şık giyim)

Dünyaya mesajı:  "Ben başarılıyım!"
Açığı: başarılarından emin olmamak
Beklentisi: takdir edilmek ve sevilmek
Görünen: Çocuklukta koşulsuz sevgiden yoksun kalan kişi. Yetişkin olarak içine kapanık, sosyal olmayı beceren lakin yalnız kalmayı tercih eden, maddi değerlere  önem veren. Maneviyat ile maddiyatı eşit gören bir kişilik: marka giyindiğinde iyi aksi halde kötü hisseder kendini. Zamanla başarı ve maddiyat  onu mutlu edemez  olur.
Görev: Maneviayatına yoğunlaşıp  iç huzura ulaşmak.

Komik fotoğraf

Dünyaya mesajı: "Gülelim, hiçbir şey o kadar da ciddiye alınmamamlı"
Açığı: kaçış
Beklentisi: alaycılığının desteklenmesi, duygusallığın gereksiz olduğu kabul edilmesi
Görünen:  Ailenin komiği(6 yaş civarında şakacı rolü oluşur) mevcut gerginli dağıtan kişi; duygusal acılardan bir nevi kaçış. Bazen sorunlar bu şekilde çözülebilir,  bazen ise sorunlardan kaçıştır.
Görev: Sorunlarıyla yüzleşmeli.

Manzara veya doğa fotoğrafı

Dünyaya verdiği mesaj: "Tatil zamanı!"
Açığı: İç huzur eksikliği,  büyük bir yorgunluk
Beklenti: Dinlenme ihtiyaçları başkaları tarafından da onaylanmalı
Görünen: İç huzurları kalmamış ve doğaya sezgisel bir ihtiyaç sözkonusu. Kronikleşmiş stres(aile huzursuzluğu, iş veya basitçe yorgunluktan dolayı) oluşmuş.
Görev: Acilen tek başına tatil yapması.

Fotoğrafsız

Dünyaya mesajı: "Bana bakma!"
Açığı: Belli sebepler yok ise(iş, ün): güvende olmamak
Beklentisi: Sınırlarına saygı.  Özen ve güvenlik.
Görünen: Gizemli, şüpheci kişilik. Durumu kontrol altında tutmak ister. Çocuklukta başlayan insanlara karşı bir güvensizlik. Anne ve babanın vaatlerini yerine  getirmemeleri sonucu olabilir.
Görev: Dünyanın, insanların o kadar kötü olmadığını anlayıp kabul etmesi.


Kaynak  
http://irsol.wordpress.com/



3 Kasım 2012 Cumartesi

Tadımlık


Sonbahar bana salkım salkım üzüm hatırlatır. Bağ bozumunda kesilen asma dalları kilerin kirişlerindeki çengellere asılır ve salkımlar taa ocağın başlarına kadar  dayanır. Üzüm tanelerindeki tatlı su çekile çekile lezzetli bir şerbete dönüşür, tadına doyum olmaz.  Elmalar  tek tek kağıda sarılıp kasalara dizilirler, ayvalar henüz  tam olgunlaşmamış. Kış kavunları serin kilerin bir başka köşesinde file torbalara konup asılırlar, yere değmemesi lazım. Topu topu üç-dört tane olur, tadımlık,
misafirlik.  Yine de en çok kurumaya yüz tutmuş üzüm tanelerinin tadı hoşuma gider. 
Uzun süredir yemek tariflerine yer veremedim, belki de o kadar da uzun değil, kayıtlara bakmam lazım sadece. Neyse, önemli değil, uzun kış günlerinde  enerji  ihtiyacı bir yandan, soğuk diğer yandan sıkıştırınca  telafi ederim nasılsa. 
Bayram gelip geçti, evde yine baklava(tarifi blogda mevcut) telaşı oldu, geleneksel:


Uzun süredir  ilgimi çeken kolay bir tarifi denedim, yine "Büyüksün Patates!" dedirten:-)
 
İstanbul Köftesi
Köfte:
6-7 tuzlu suda haşlanmış orta boy patates, 1 yumurta sarısı ve 2 bütün yumurta
İçi:
300 gr kıyma, tuz, karabiber, kızartmak için az sıvı yağ
Pane:
1 çırpılmış yumurta, az un
Yapılışı:
Patatesler püre yapılır ve 2 tam yumurta ile 1 yumurta sarısı iyice yedirilir. Kıyma kavrulup tuz ve karabiber ile tatlandırılır. Patates karışımından topaklar alıp avuç içinde açılır ve her birinin ortasına kıymalı içten bırakıp kapatılır. Köfteler hafifçe bastırılıp önce una sonra yumurtaya bulanarak kızgın yağda kızartılır.
 

Birkaç gün sonra ise patatesli salata yaptım. Patates ile yapılan öyle çok  yemek çeşidi var ki, kitabı bile yazılır dersem abartmış olmam. Bu tarife benzer çok salata
var lakin onlardan birini örnek alıp yapmadım, daha çok malzemeye göre uyarladım.
 
Mısırlı Patates Salatası
 
5-6 haşlanmış orta boy patates
                                                            1 mısır konservesi
                                                  yarım atom salata yaprakları, 1 yeşil biber
                                              1-2 yemek kaşığı mayonez, 1 bardak süzme yoğurt
                                              3-4 yemek kaşığı sızma zeytinyağı, 1-2 diş sarımsak
                                                                          karabiber, tuz
                                                İstenirse: maydanoz ve ince doğranmış jambon

Yapılışı:
Patatesler küp küp doğranır ve küçük doğranmış diğer malzemeler ile birlikte karıştırılır. Mayonez, zeytinyağı, ezilmiş sarımsak ve süzme yoğurt baharatlandırılır ve salataya eklenir.


Afiyet Olsun...

2 Kasım 2012 Cuma

İstanbul'da Sonbahar

Pastel renkleri, soğuk yağmurları, uyuyakalan sabahları, erken akşamlarıyla geldi sonbahar.  Depresif, kararsız hava durumu ve  yaprak yaprak dökülen hüzünlü romantizme teslim oldu sokaklar.  Trençkotlar, şemsiyeler saçıldı ortalığa, bahçeler ise Van Gogh resimlerini andırır gibi.   Sessiz bir sonbaharın içine düştü İstanbul,  kah mahzun, kah neşeli.
Bavul hazırlamayı hatırlatır sonbahar, tuhaf bir yolculuk  arzusunu hissettirir.  Hayallere sarmaşık  olmuş düşlere dalarsın; isli vagonların makine yağ kokusu gelir burnuna, tiz  sesli düdüğün ıslıklı son çağrısı yankılanır kulağında, rıhtımda yürüdüğünü görürsün ve tuzlu su damlaları yağar  üstüne, faytoncunun kamçıyı atların terli bedenlerinde şaklatmasına için burkulur, bavulun ağırlaşır, ağırlaşır... uyanırsın.
Rüzgarın savurduğu tozlu bulutlar arasında yürüyen evsizlerin kabullenilmişliği insanın canını acıtacak keskinlikte.  Bulutlar yamalı, eskimiş bir örtüyü tamamlar gibi  gri gökyüzünde, kah üşümekte, kah astımlı öksürüğünde boğulmakta İstanbul, bu mevsimde...

eylül