Bu Blogda Ara
31 Aralık 2012 Pazartesi
Mutlu Yıllar!..
Mutlu, umutlu, neşeli, sevinçli, sağlıklı, gülümseten, gülümseyen bir yıl dileklerimle...
29 Aralık 2012 Cumartesi
Tam Buğday Unlu Pizza
Yarım ölçü tam buğday unu
yarım ölçü beyaz un
1 paket çabuk maya
1 çay kaşığı şeker
1 tatlı kaşığı tuz
1 bardak ılık süt
2 bardak yoğurt(oda ısısında)
1 tatlı kaşığı karbonat
1 yemek kaşığı sıvı yağ
Domates püresi,
sucuk,
doğranmış yeşil biber,
doğranmış siyah zeytin,
parmesan
*Un, şeker, tuz ve maya karıştırılır.
*Isıtılmış süt, yağ ve karbonat eklenmiş yoğurt ilavesiyle kulak memesi yumuşaklığında hamur yoğurulur.
*Büyükçe poşete alınan hamur buzdolabının alt rafında bekletilir. İki saat sonra kullanıma hazır olur.
*Pizzalar istendiği ölçüde hazırlanır; ister tatlı tabağı, ister servis tabağı ölçüsü baz alınarak veya büyük boy.
*Açılan hamurun üstüne önce domates püresi sürülür, ardından sucuk, biber, zeytin veya istenen malzemeler serpiştirilir. En üstte rendelenmiş parmesan eklenerek 200 derecede pişmeye bırakılır.
Not: Pizza hamuru 1 hafta süreyle buzdolabında saklanabilir.
İnsan Halleri
Okul çıkışı; fizik dersinde sürpriz sınavın nahoş etkisi hala üstümde, günlerden berbat olanı. Üstelik yağmur ayakkabı tabanlarını delip geçmiş sanki, sırılsıklamım ve üşüyorum, midemde huzursuz bir gurultu. Eve giden bir sonraki otobüsün gelişine yarım saat var, cebimdeki bozukluklar aklıma düştüğü an "amaan" diye hatırlıyorum aldığım dergiyi ve oflaya puflaya yola koyuluyorum.
Ev şimdi sıcacıktır, annem hazırlamıştır giyecek ve pofuduklarımı. Emaye ıhlamur çaydanlığı ocakta fokurduyordur , "belki kek ya da börek yapmıştır" dişincesiyle birden hızlanıyor adımlarım.
Sonra, evden uzakta olduğumu, yurt odasının soğuk yalnızlığına döndüğümü kabulleniyorum. İçime işleyen kış yağmurunda eriyor gözyaşlarım, farklı, gerçeküstü terk edilmişliği sürüklüyorum ardımda. Böyle büyümenin canına okumak için kaçış planları kuruyorum, senaryolar bir an için canlanıyor aklımda...
Tatil hiç gelmeyecekmiş gibi, okuldan ayrılmak ise çelişkiye düşüren durum. Bir yanın sevinçten hoplayıp zıplarken, diğer yanın ise korkudan bayılacak. Aslında hep istediğin bu değil miydi? Bir an evvel büyüyüp kendi evine, kendi hayatına geçmek. Kimsenin sana karışmadığı, emirler vermediği, sorumluluk yüklemediği, her istediğini yapacağın, keyfine göre yaşayacağın bir hayat. İster erken kalkarsın, ister geç; dişlerini ister fırçalarsın, istersen onu da geçersin. Öyle sebze yemekleriymiş, hatta yemek pişirmene de gerek yok, atıştırırsın bir şeyler, restorana, cafeye gider sandviç yersin, belki bir kadeh şarap bile içersin. O çok beğendiğin ayakkabıyı alabilirsin artık, hatta vitrinde gördüğün elbiseyi bile. Bu dünyanın canına okursun sen be!..
Okul bitti ya, büyüksün, kimseyi tanımazsın artık ya da ufaktan kör olursun, ışıldayan egon var, ne de olsa. Senden önce hiç kimse bir şeyleri başarmamış sanki, bu hayat senden önce hiç yaşanmamış sanki, alemin akıllısı sensin ya, ne de olsa... ahh. Küçülüp görünmez olur çocukluğun, kibrinden tepeler, dağlar yükselir sen ile onun arasında. Beğenmezsin; ne canından can vereni, ne de kendi miladından önceki seni.
İş görüşmesi; kalbin deli gibi atıyor, öğrendiğin her şey pırr diye uçup gitti sanki. Formu dordurmak ne kadar zormuş meğer, parmakların senin değilmiş gibi, ellerin tir tir titremekte. "Hele bir onaylansın bu başvuru, kurdu olurum bu işin" diye bilenirsin içinde. Olmazsa da bir müddet
küçük görürsün bu yeri, senin gibi bir değeri bilemediler diye...
Evin var, kiralık ama olsun, hiç olmazsa sana yakışan, seçkin bir semtte. Ne o, kenar mahallede oturmak yakışır mı insana, herkes ne der, ne düşünür hakkında?.. Henüz iş bulamasan da ordan burdan, o beğenmediğin ailenden bile üç-beş ile idare etmektesin, uzun sürmez, nasılsa Tek'sin... Yine acıkırsın, simit peynir yersin, devleşen hırsın ile aç bile yatarsın, olsun, bunun günleri sayılıdır. İnşallah, öyledir...
Olmuyor; kira bu ay da gecikti ve ev sahibi her sabah çıkışını gözlüyor. Bu hafta mutlaka iş bulmalı,
mutlaka!.. Belki de bir kaç gün arkadaşında kalsan iyidir.
Bu böyle uzar...
Aylar, yıllar, insanlar, hayatlar, hayat. İnsanı öyle hallere sokar ki yaşamak, anlatılsa da bir, anlatılmasa da. Değişen bir şey olmaz; herkes için farklı olur diye düşünülse de hayat, illa ki herkesçe yaşanılacaklar da var...
eylül
Ev şimdi sıcacıktır, annem hazırlamıştır giyecek ve pofuduklarımı. Emaye ıhlamur çaydanlığı ocakta fokurduyordur , "belki kek ya da börek yapmıştır" dişincesiyle birden hızlanıyor adımlarım.
Sonra, evden uzakta olduğumu, yurt odasının soğuk yalnızlığına döndüğümü kabulleniyorum. İçime işleyen kış yağmurunda eriyor gözyaşlarım, farklı, gerçeküstü terk edilmişliği sürüklüyorum ardımda. Böyle büyümenin canına okumak için kaçış planları kuruyorum, senaryolar bir an için canlanıyor aklımda...
Tatil hiç gelmeyecekmiş gibi, okuldan ayrılmak ise çelişkiye düşüren durum. Bir yanın sevinçten hoplayıp zıplarken, diğer yanın ise korkudan bayılacak. Aslında hep istediğin bu değil miydi? Bir an evvel büyüyüp kendi evine, kendi hayatına geçmek. Kimsenin sana karışmadığı, emirler vermediği, sorumluluk yüklemediği, her istediğini yapacağın, keyfine göre yaşayacağın bir hayat. İster erken kalkarsın, ister geç; dişlerini ister fırçalarsın, istersen onu da geçersin. Öyle sebze yemekleriymiş, hatta yemek pişirmene de gerek yok, atıştırırsın bir şeyler, restorana, cafeye gider sandviç yersin, belki bir kadeh şarap bile içersin. O çok beğendiğin ayakkabıyı alabilirsin artık, hatta vitrinde gördüğün elbiseyi bile. Bu dünyanın canına okursun sen be!..
Okul bitti ya, büyüksün, kimseyi tanımazsın artık ya da ufaktan kör olursun, ışıldayan egon var, ne de olsa. Senden önce hiç kimse bir şeyleri başarmamış sanki, bu hayat senden önce hiç yaşanmamış sanki, alemin akıllısı sensin ya, ne de olsa... ahh. Küçülüp görünmez olur çocukluğun, kibrinden tepeler, dağlar yükselir sen ile onun arasında. Beğenmezsin; ne canından can vereni, ne de kendi miladından önceki seni.
İş görüşmesi; kalbin deli gibi atıyor, öğrendiğin her şey pırr diye uçup gitti sanki. Formu dordurmak ne kadar zormuş meğer, parmakların senin değilmiş gibi, ellerin tir tir titremekte. "Hele bir onaylansın bu başvuru, kurdu olurum bu işin" diye bilenirsin içinde. Olmazsa da bir müddet
küçük görürsün bu yeri, senin gibi bir değeri bilemediler diye...
Evin var, kiralık ama olsun, hiç olmazsa sana yakışan, seçkin bir semtte. Ne o, kenar mahallede oturmak yakışır mı insana, herkes ne der, ne düşünür hakkında?.. Henüz iş bulamasan da ordan burdan, o beğenmediğin ailenden bile üç-beş ile idare etmektesin, uzun sürmez, nasılsa Tek'sin... Yine acıkırsın, simit peynir yersin, devleşen hırsın ile aç bile yatarsın, olsun, bunun günleri sayılıdır. İnşallah, öyledir...
Olmuyor; kira bu ay da gecikti ve ev sahibi her sabah çıkışını gözlüyor. Bu hafta mutlaka iş bulmalı,
mutlaka!.. Belki de bir kaç gün arkadaşında kalsan iyidir.
Bu böyle uzar...
Aylar, yıllar, insanlar, hayatlar, hayat. İnsanı öyle hallere sokar ki yaşamak, anlatılsa da bir, anlatılmasa da. Değişen bir şey olmaz; herkes için farklı olur diye düşünülse de hayat, illa ki herkesçe yaşanılacaklar da var...
eylül
26 Aralık 2012 Çarşamba
Mutluluk
Kolay hayat, kedersiz, fırtınasız günler vaad edilmedi insana.
Her günü yaşamak için güç, gözyaşları dindirecek teselli,
yolunu aydınlatan ışık sözü verildi.
Bu yolda taşınamayacak kadar ağırdır hayal kırıklıkları, beklentiler...
İstediğin gerçekleşmedi diye üzülmek yerine
u-mutlu ol, bir başka vakitte daha güzeli bekler seni...
Bir şey olduğunda sana, iyi ya da kötü,
düşündün mü hiç, anlamı nedir diye?..
Başına gelenlerin özel bir amacı var oysa:
daha çok gülümsemeyi veya için için ağlamamayı
sana öğretmek...
Aşk...
Hayatta bir kez gelir başına, enderdir
o muhteşem hisse aynı his ile cevap veren insana rastlamak.
Geldiğinde sımsıkı sarıl ona,
gururun yüzünden kaybetmektense onu,
inan ki makbuldür gurursuz olmak...
Kalbinde nefrete yer verme, affetmektir senin özgürlüğün.
Kimseyi seni sevmesi için zorlama,
sevilecek İnsan olabilirsin, onlara kalır sonrası...
Sade olsun yaşamın, sahip olduklarının değerini bil,
Verdiklerin çok, beklentilerin az olsun...
eylül
Her günü yaşamak için güç, gözyaşları dindirecek teselli,
yolunu aydınlatan ışık sözü verildi.
Bu yolda taşınamayacak kadar ağırdır hayal kırıklıkları, beklentiler...
İstediğin gerçekleşmedi diye üzülmek yerine
u-mutlu ol, bir başka vakitte daha güzeli bekler seni...
Bir şey olduğunda sana, iyi ya da kötü,
düşündün mü hiç, anlamı nedir diye?..
Başına gelenlerin özel bir amacı var oysa:
daha çok gülümsemeyi veya için için ağlamamayı
sana öğretmek...
Aşk...
Hayatta bir kez gelir başına, enderdir
o muhteşem hisse aynı his ile cevap veren insana rastlamak.
Geldiğinde sımsıkı sarıl ona,
gururun yüzünden kaybetmektense onu,
inan ki makbuldür gurursuz olmak...
Kalbinde nefrete yer verme, affetmektir senin özgürlüğün.
Kimseyi seni sevmesi için zorlama,
sevilecek İnsan olabilirsin, onlara kalır sonrası...
Sade olsun yaşamın, sahip olduklarının değerini bil,
Verdiklerin çok, beklentilerin az olsun...
eylül
24 Aralık 2012 Pazartesi
Yarısı eski, yarısı yeni bir gece
Yıl sonuna bir hafta kaldı ve takvimlerde aylar, günler yeniden sıralanıyor. İkiye bölünmüş bir gece Yılbaşı ; yarısı biten diğer yarısı yeni zaman dilimine ait. Bu yüzden sıradan bir gece olarak kalmamayı hak eder; sofralar kurulur, umutlar tazelenir, yeni yılda sağlık, mutluluk dilenir. Şarj etmek gibi kendini, yeni başlangıçlarla eskiyi tazelemek gibi. Ya da iyi vakit geçirmek, kendini ödüllendirmek, eğlenmek için bir bahane. Ben bu tek olan "yarım" geceyi ne bir inanışla ne de inançsızlıkla bağdaştırabildim, başkalarının nasıl kabul edip, etmediği de beni ilgilendirmez. Yine de özel bir zaman, aynı hayatta özel bir basamak, abartıya da gerek yok, kayıtsız kalmaya da.
Okul yıllarında eğlenmek için bahane çok; bir doğum günü, harçlığın gelmesi, bursun yatması, sınavların bitmesi, sıfırcı hocanın başka okula gitmesi, yeni bir filmin gösterime girmesi, haftanın son günü olması, öylesine...
Sorumluluk sahibi olunca insan, yine bahaneler su serper içine: bayram tatilleri, hafta sonları, dost toplantıları, yılbaşı...
Çocukken böyle günler beklenmedik bir hediye gibi ve panayır tadında olur. Büyüklerin yüzü güldüğünde, mutfakta telaşlı koşturmaca başladığında kendini tutmadan abur cubur yiyebileceğini anlarsın. Kızacak, seni uyaracak, çeki düzen verecek kimseler olmadan hoplayıp zıplayacağını anlarsın. Yanaklarından makas alan, öpücükler konduran aile büyüklerinin armağanlarını merak edersin. Küçük kardeşinin yeni oyuncağını kırsan da ceza almayacağını bilirsin. Ve büyüdükçe, büyüdükçe "keşke her gün böyle geçse..." diye içinden geçirirsin. Çocuk olmak sihirli bir dünyaya bakmak gibi; gördüklerine büyükleri inandıramazsın, o dünyanın penceresi sadece sana açılır. Hep şenlik olsun istersin; hep gülümseyen, gülümseten günler olsun istersin, Hayat'a rağmen...
Çocukluk acıtır bazen. Talihsiz yaşanmışlıklar kazınır aklına ve inatla, izin verdiğin sürece, güzel anları yok ederler. Büyüdükçe kalp kırıklığını yine aynı kalbin sevgisiyle iyi edersin ve olgunlaşırsın, hakkını verirsin yüreğinin. Asıl marifet bunu yapabilmek.
Büyüdükçe anlamaya başlarsın: hayat hiç de eğlenceli değil aslında, şenlik eğer sen istersen başlayabilir. Anlarsın, lakin asla itiraf etmezsin ki büyümek de hiç eğlenceli değilmiş, oysa bunun için çok ama çok acelen vardı. Ve aslında eğlenmek için uydurduğun her bahanede o sihirli dünyanın penceresinden tekrar bakabilme arzusu var. Kimbilir, belki "eski bayramlar", "eski günler" hep bu yüzden dudaklarda...
Çocukluğun seni terk etmediği tek haldir Aşk. Büyümeden kapılırsın ona, belki öyle bir şenlikte bulaşır ruhuna, bir melodiyle, bir kelebeğin kanat çırpışıyla, bir yağmur damlasıyla veya sadece gökkuşağın renkleriyle... Zaman sonra, bir an için bile mucizelere inanmaktan vaz geçersen, Hayat'ın içine daldığın an onun esiri olursun, eğer kalbin hala sıcacık kaldıysa her uykuya düştüğünde sihirli dünyanın penceresinden sana seslenen Aşk'ı görürsün. Aldığın her nefes ona gitmek için attığın adım olur ve içindeki çocuk seni iyileştirir. Bir gün onun aslında Sen olduğunu fark edersin...
Her yeni yıl bir yılın daha eskidiğinin kanıtı. Her yeni yılın gelişi heyecanla beklenen Bayramların yaklaşması. Takvimin her sayfası mevsimlerin değişmesi. Günlerden her biri iyi olmak için yeniden başlamak için yeni bir fırsat. Yüreğinle yüzleşmek için bir fırsat. Hayat'ın tuzaklarını fark etmek için, aklını her nevi zincirlerden özgür kılmak için, gerçekten hür olmak için her nefes bir fırsattır insana. Her yeni yıl zamandan bir hediyedir insana.
eylül
Okul yıllarında eğlenmek için bahane çok; bir doğum günü, harçlığın gelmesi, bursun yatması, sınavların bitmesi, sıfırcı hocanın başka okula gitmesi, yeni bir filmin gösterime girmesi, haftanın son günü olması, öylesine...
Sorumluluk sahibi olunca insan, yine bahaneler su serper içine: bayram tatilleri, hafta sonları, dost toplantıları, yılbaşı...
Çocukken böyle günler beklenmedik bir hediye gibi ve panayır tadında olur. Büyüklerin yüzü güldüğünde, mutfakta telaşlı koşturmaca başladığında kendini tutmadan abur cubur yiyebileceğini anlarsın. Kızacak, seni uyaracak, çeki düzen verecek kimseler olmadan hoplayıp zıplayacağını anlarsın. Yanaklarından makas alan, öpücükler konduran aile büyüklerinin armağanlarını merak edersin. Küçük kardeşinin yeni oyuncağını kırsan da ceza almayacağını bilirsin. Ve büyüdükçe, büyüdükçe "keşke her gün böyle geçse..." diye içinden geçirirsin. Çocuk olmak sihirli bir dünyaya bakmak gibi; gördüklerine büyükleri inandıramazsın, o dünyanın penceresi sadece sana açılır. Hep şenlik olsun istersin; hep gülümseyen, gülümseten günler olsun istersin, Hayat'a rağmen...
Çocukluk acıtır bazen. Talihsiz yaşanmışlıklar kazınır aklına ve inatla, izin verdiğin sürece, güzel anları yok ederler. Büyüdükçe kalp kırıklığını yine aynı kalbin sevgisiyle iyi edersin ve olgunlaşırsın, hakkını verirsin yüreğinin. Asıl marifet bunu yapabilmek.
Büyüdükçe anlamaya başlarsın: hayat hiç de eğlenceli değil aslında, şenlik eğer sen istersen başlayabilir. Anlarsın, lakin asla itiraf etmezsin ki büyümek de hiç eğlenceli değilmiş, oysa bunun için çok ama çok acelen vardı. Ve aslında eğlenmek için uydurduğun her bahanede o sihirli dünyanın penceresinden tekrar bakabilme arzusu var. Kimbilir, belki "eski bayramlar", "eski günler" hep bu yüzden dudaklarda...
Çocukluğun seni terk etmediği tek haldir Aşk. Büyümeden kapılırsın ona, belki öyle bir şenlikte bulaşır ruhuna, bir melodiyle, bir kelebeğin kanat çırpışıyla, bir yağmur damlasıyla veya sadece gökkuşağın renkleriyle... Zaman sonra, bir an için bile mucizelere inanmaktan vaz geçersen, Hayat'ın içine daldığın an onun esiri olursun, eğer kalbin hala sıcacık kaldıysa her uykuya düştüğünde sihirli dünyanın penceresinden sana seslenen Aşk'ı görürsün. Aldığın her nefes ona gitmek için attığın adım olur ve içindeki çocuk seni iyileştirir. Bir gün onun aslında Sen olduğunu fark edersin...
Her yeni yıl bir yılın daha eskidiğinin kanıtı. Her yeni yılın gelişi heyecanla beklenen Bayramların yaklaşması. Takvimin her sayfası mevsimlerin değişmesi. Günlerden her biri iyi olmak için yeniden başlamak için yeni bir fırsat. Yüreğinle yüzleşmek için bir fırsat. Hayat'ın tuzaklarını fark etmek için, aklını her nevi zincirlerden özgür kılmak için, gerçekten hür olmak için her nefes bir fırsattır insana. Her yeni yıl zamandan bir hediyedir insana.
eylül
23 Aralık 2012 Pazar
Nişastalı Kurabiye
Çok merak edilen bir kitabın son sayfasına göz atmak;
Bir filmin son karesini görmek için ileriye sarmak;
hayal kurmak gibi... sondan başa dönmek:
Gereken Malzeme:
700 gr buğday nişastası
3 yumurta
1 su bardağı toz şeker
1 su bardağı sıvı yağ
1 tatlı kaşığı karbonat
ve
ahududu / çilek reçeli
Nişastaya şeker, yumurta, yağ ve karbonat karıştırılır ve sert ve pürüzsüz hamur elde edilir.
Fırın tepsisine, ister yağlanmış olsun, ister pişirme kağıdı ile, yerleştirilen kurabiyeler 160-170 derecede kızartmadan pişirilirler(kurutulurlar).
Hazır olan kurabiyeler reçel ile birbirine yapıştırılır.
Afiyet olsun...
Bir filmin son karesini görmek için ileriye sarmak;
hayal kurmak gibi... sondan başa dönmek:
Gereken Malzeme:
700 gr buğday nişastası
3 yumurta
1 su bardağı toz şeker
1 su bardağı sıvı yağ
1 tatlı kaşığı karbonat
ve
ahududu / çilek reçeli
Nişastaya şeker, yumurta, yağ ve karbonat karıştırılır ve sert ve pürüzsüz hamur elde edilir.
Oklava veya merdane ile hamurun ucundan bastırarak 1 cm kalınlığında açılır ve küçük kadeh yardımı ile kesilir.
Fırın tepsisine, ister yağlanmış olsun, ister pişirme kağıdı ile, yerleştirilen kurabiyeler 160-170 derecede kızartmadan pişirilirler(kurutulurlar).
Hazır olan kurabiyeler reçel ile birbirine yapıştırılır.
Afiyet olsun...
20 Aralık 2012 Perşembe
Her yerde kar var
Bu sabah bembeyaz bir sürpriz ile uyandık: şarkıdaki gibi. Gülümsetti, lakin çocuklukta olduğu gibi coşkulu değildi, üstelik yol, iş-güç, elektrik kesintisi düştü hemen aklımıza. Bekleniyordu, zamanıydı, illa ki yağacaktı eninde sonunda, bunlara rağmen hazırlıksızdık. Bir tuhaf oldu içimiz; teslimiyetçi, kırılgan bir sevincin sessiz köşesinde durakladı zihnimiz. Her yeerde kaar var...
18 Aralık 2012 Salı
Ispanaklı Hazır Yufka Böreği
5 adet günlük yufka
İç:
1 kuru soğan, 2-3 demet ıspanak, kavurmak için 1-2 kaşık zeytinyağı
rendelenmiş sert beyaz peynir
tuz ve karabiber
Yufkalara ve üstüne sürmek için:
6-7 yemek kaşığı yoğurt
6-7 yemek kaşığı zeytinyağı
1 yumurta
tuz
Temizlenip, yıkanmış ıspanak önce kaynar suya atılır ve hemen soğuk suya alınır, bir müddet beklettikten sonra suyu sıkılıp ince doğranır.
Kıyılmış kuru soğan zeytinyağında öldürülür, ıspanak eklenir, kavrulmaya bırakılır. Tuz ve karabiber ile tatlandırılan sebzeye ılındıktan sonra rendelenmiş beyaz peynir karıştırılır.(peynir ilavesiz de kullanılabilir)
Yoğurt, yumurta ve zeytinyağı az tuz eklenerek iyice çırpılır. Bir yufka tezgah üstünde açılır, yarısına sostan sürülerek diğer yarısı üstüne kapatılır. Geniş ucuna ıspanaklı içten koyup rulo yapılır ve fırın tepsisine istenen şekil verilerek yerleştirilir. Kalan yufkalar aynı şekilde hazırlanır, yoğurtlu sostan üzerilerine sürülür, börek susam, çörekotu veya haşhaş tohumu ile çeşitlendirilebilir.
200 derecede, üstü kızarana kadar fırınlanır.
Not: Patatesli, kıymalı veya peynirli iç kullanılabilir.
Gnocchi
İtalyan mutfağına ait bu yemeğin dilimizde karşılığını düşünürken mantı, salma ve hingeli çağrıştırdığını fark ettim, gnocchi benzer bir tat. Bir de gnocchinin yanında domates sosu ya da bol peynir olmadan bazılarımız için tatsız gelebileceği de bir gerçek, yine de bence denemeye değer.
Sos: doğranmış domates, sarımsak, kekik, karabiber, pul biber, tuz, şeker ve zeytinyağı ile hazırlanır.
Gnocchi:
2 irice veya 4 küçük patates haşlanır ve preslenir. Patates püresine 3/4 su bardağı un, 1 yumurta ve tuz karıştırılıp ele yapışmayan kıvamda hamur elde edilir.
Hamur eşit parçalara kesilir ve her parça iki avuç arasında yuvarlanarak tekrar lokmalara kesilir. Yemek çatalı yardımı ile (çatal tezgah üstünde eğimli tutulur, hamur lokması üstüne bastırılarak) şekil verilir.
Tüm bezeler bittiğinde sıra hamurları pişirmeye gelir. Hingel, mantı veya salma pişirir gibi önce tuz katılmış su kaynatılır. Patatesli hamurlardan içine atıp, yaklaşık 3-4 dk(hamurlar önce dibe düşer, hazır olduklarında yüzeye çıkarlar) sonra delikli kepçe ile tencereden çıkarılırlar.
Domates sosu üzerilerinde gezdirilir servis edilirler. Hemen tüketilmeyen Gnocchi ise rendelenmiş peynir serpiştirilerek fırında ısıtılabilir.
15 Aralık 2012 Cumartesi
Çikolatalı Mozaik Pasta
Bu tarifin tamamen uydurma ve sade olduğunu belirtmeliyim ve en önemlisi aklıma yatmış olması. Aslında farklı malzemeler ile geliştirilmeye elverişli, üstelik yapılışı çok kolay.
Kek, börek, hamur işlerinde, pastalarda, kurabiyelerde, sofra kremalarında kullanılan büyük miktarda margarin ve tereyağı bana oldukça korkutucu hatta itici gelir. Yine de küçük kaçamaklar olmadan damak tadı şenlenmez
Malzemeye gelince:
1 paket krema
240 gr bitter çikolata
2 küçük paket bisküvi
Üstüne: kakao veya pudra şekeri
Krema ısıtılır. Ocaktan alınır ve çikolata parçaları içine atılır, karıştırarak erimeleri sağlanır.
Diğer yandan bisküviler tamamı toz haline gelmeden ezilir. Erimiş çikolata ve kremalı karışıma eklenen bisküviler kaşık yardımı ile karıştırılır ve alüminyum folyo üzerine dökülüp şekil verilir. Soğukta bekletilen pastanın üstüne kakao veya pudra şekeri serpiştirilebilir.
Not:
Biliyorsunuz, çikolata miktarı çoğaldıkça bisküvi batonu daha da sertleşir bu sebeple krema ve çikolata miktarını dilediğiniz gibi ayarlayabilirsiniz.Aklıma sonradan gelen fikirler ise:
portakal kabuğu rendesi eklenebileceği;
benmari usulü eritilmiş beyaz/siyah çikolata ile kaplanabileceği;
ceviz içi, meyve parçacıkları eklenebileceği... vs.
Sevecek kadar cesur
Karmaşık, hayat ve insan karmaşık, mümkün değil çözmek, lakin illa ki denersin. Bir ucundan tutup asıldığında sökülecek sanırsın, oysa sorular daha da düğümlenir zihninde. Her haline teselli edebiyatı kuşanır insan, bitmez haklılık, üstünlük hırsı bitmez. Sebepler, sonuçlar, hikayeler ve hayatlar öyle küçük, önemsiz kalır bu bulmacada, eninde sonunda pes edersin. Yine de yaşarsın, bakıp görmeden, duyup dinlemeden, ot misali...
Henüz ilkokul 2. sınıftaydım, annem : "bir kuzenin oldu" diyerek anlam veremediğim bir sevinçle sarılmıştı bana. Sonra kendimi tuhaf kokan bir odada buldum, henüz gözlerini açamayan, yeni doğan bir bebek ile. Olan bitenden hiç bir şey anlamadan yumuk gözlerine bakakaldım, küçücük bir kedi yavrusuna benzetmiştim onu, velhasıl o güne kadar görüp bildiğim tek yeni doğan Sarman'ın yavrularıydı. Eski, çocukça bir anı, büyüdükçe anlam kazanan...
Birilerine tutunup büyür insan; ilk önce yürümeyi öğrenir, sonra konuşmayı.
Hangimiz yapmadı?..
İnsan merak eder; okur, sorar, öğrenir, kopyalar, benimser, etkilenir ve sonra tümünü yaşar, kendini bilmeden. Oysa yürek gözü açılmadan tamamlanamaz, hissetmeden, ruhu acı çekmeden, bedel ödemeden Ol'maz. Olsa olsa filmlerdeki gibi yaşar, kiplardaki gibi konuşur, yüreğini unuta unuta nimetlere, övgülere alışır, asılır, yumuludur gözleri, bebek kuzenim misali...
eylül
Henüz ilkokul 2. sınıftaydım, annem : "bir kuzenin oldu" diyerek anlam veremediğim bir sevinçle sarılmıştı bana. Sonra kendimi tuhaf kokan bir odada buldum, henüz gözlerini açamayan, yeni doğan bir bebek ile. Olan bitenden hiç bir şey anlamadan yumuk gözlerine bakakaldım, küçücük bir kedi yavrusuna benzetmiştim onu, velhasıl o güne kadar görüp bildiğim tek yeni doğan Sarman'ın yavrularıydı. Eski, çocukça bir anı, büyüdükçe anlam kazanan...
Birilerine tutunup büyür insan; ilk önce yürümeyi öğrenir, sonra konuşmayı.
Hangimiz yapmadı?..
İnsan merak eder; okur, sorar, öğrenir, kopyalar, benimser, etkilenir ve sonra tümünü yaşar, kendini bilmeden. Oysa yürek gözü açılmadan tamamlanamaz, hissetmeden, ruhu acı çekmeden, bedel ödemeden Ol'maz. Olsa olsa filmlerdeki gibi yaşar, kiplardaki gibi konuşur, yüreğini unuta unuta nimetlere, övgülere alışır, asılır, yumuludur gözleri, bebek kuzenim misali...
eylül
12 Aralık 2012 Çarşamba
Yastıkaltı Yatırıma Enteresan İletişim
Teknoloji aldı başını yürüdü. Neredeyse tüm alışkanlıklar değişirken yastıkaltı yatırım da tarih olma noktasında. Yastıkaltı yatırım konusunda yıllardır çalışan işin kahramanları yastıklar da sonunda halka seslenmeye karar verdiler.
Onların bakış açısından yastıkaltı birikimin zorluklarını, zahmetlerini dinledikçe stres yönetimindeki yeteneklerini takdir edecek, birikim güvencesiyle ilgili kaygılarına siz de hak vereceksiniz. Yastıkların bile `Yeter artık` dediği yastıkaltı yatırıma güvenli ve kazançlı bir alternatif olarak, neyse ki Garanti hep hizmetinizde.
Yastık altındaki altını ekonomiye kazandırmak amacıyla fiziki altınları mevduat olarak alan Garanti, 98 şubesiyle “Altın Salısı” hizmeti veriyor. Takı ve altınların değeri, altın eksperleri tarafından hesaplanıp Altın Hesabı’na yatırılıyor. Böylece altın birikimleri çalınma korkusu olmadan garantiye alınıyor.
NET Hesap ise farklı birikim hedefi olan müşterilere vade sonunda elde edilecek net kazancı ilk günden bildiriyor. Birbirinden farklı 4 hesap sayesinde müşteriler hem biriktirme alışkanlığı kazanıyor hem de vade sonundaki getirisini hesap açılışında garantiliyor.
Garanti'nin birikim ihtiyaçlarınız için en uygun çözüm önerileriyle ilgili daha detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz, yorumlar #yastıkaltıyatırım hashtag'inde.
Bir bumads advertorial içeriğidir.
Onların bakış açısından yastıkaltı birikimin zorluklarını, zahmetlerini dinledikçe stres yönetimindeki yeteneklerini takdir edecek, birikim güvencesiyle ilgili kaygılarına siz de hak vereceksiniz. Yastıkların bile `Yeter artık` dediği yastıkaltı yatırıma güvenli ve kazançlı bir alternatif olarak, neyse ki Garanti hep hizmetinizde.
Yastık altındaki altını ekonomiye kazandırmak amacıyla fiziki altınları mevduat olarak alan Garanti, 98 şubesiyle “Altın Salısı” hizmeti veriyor. Takı ve altınların değeri, altın eksperleri tarafından hesaplanıp Altın Hesabı’na yatırılıyor. Böylece altın birikimleri çalınma korkusu olmadan garantiye alınıyor.
NET Hesap ise farklı birikim hedefi olan müşterilere vade sonunda elde edilecek net kazancı ilk günden bildiriyor. Birbirinden farklı 4 hesap sayesinde müşteriler hem biriktirme alışkanlığı kazanıyor hem de vade sonundaki getirisini hesap açılışında garantiliyor.
Garanti'nin birikim ihtiyaçlarınız için en uygun çözüm önerileriyle ilgili daha detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz, yorumlar #yastıkaltıyatırım hashtag'inde.
Bir bumads advertorial içeriğidir.
Dinliyor musun?
"Bana kulak ver ki,
sana ses verebileyim."
Halil Cibran
Olaylara benim gözümden bakabilir misin, yoksa sözümü kesip fikrini söylemek için acele mi ediyorsun? Söylediklerimi anlamadan tartışıyor, ben konuşurken sen vereceğin cevabı mı düşünüyorsun? Hoşuna gitmedi diye konuyu değiştiriyor musun? Söylediklerime odaklanamıyor musun? Eğer öyle ise; farkında olmadan bana dinlemeye değer biri olmadığımı, senin için önemli olmadığımı, düşünce ve duygularımı umursamadığını açık ettin, eyvah!..
Dikkat ile dinlemek, sadece kelimeleri, cümleleri değil, verilen mesajı duymak saygının işareti ve sevginin ifadesi...
Dinlemek ve dinlemek var;
İnsan, hakikati, bilgiyi kişisel amaçları için kullanmak üzere dinleyebilir. Ya da ilgisinin temelinde başkalarının acıları ve başarısızlıklarından aldığı haz ile dinleyebilir. Üçüncü kişiler hakkındaki iftiraları ve önyargılı söylevlerini küstah merakı ile dinleyebilir, başkalarının özel hayatını hiçe sayıp gözetleyebilir, veya can sıkıntısından, mecburiyet, nezaketen(?!) dinleyebilir.
Lakin, samimi endişe ve empatiyle de dinleyebilir. Konuşma esnasındaki her duraklama anında yardım etme isteğini ve desteğini belirterek, teşvik ederek, teselli ederek ve anlamaya çalışarak da dinleyebilir. Karşısındakini olduğu gibi görüp kabul ederek, dışlamadan, yargılamadan dinleyebilir.
Dinlemek ilgi ve şefkattir; bir başkasının duygularını anlamak için bilinçli bir gayret, fikir ayrılığı sözkonusu olsa da ona sevildiğini ve kabul gördüğünü hissettirmektir. Boş, gösterişli nezaketten uzak, ilgilenmektir.
Kelimeleri duymak başka, dinlemek bambaşka. İçeriği genel olarak kavramak, bakış açın ve ruh haline uygun bilgileri kabul etmek farklı, kendi fikirlerini bir tarafta bırakıp dinlemek farklı. Dinlerken veya konuşma esnasında kendi içinde olanlara kulak verip öfkelendiğini mi, kışkırtıldığını mı anlamaya çalışmak başka, söylenenlerin duygularınla kesişmesini önlemek, onları kenarda bırakıp içerikteki mesajı doğru algılamak bambaşka.
Dinlerken sadece kulaklarınla değil, aklın, yüreğin, bütününle dinlemelisin. Empati, ilgi ve onu tanıma arzusuyla dinlemelisin. Dinlemek, onu kendinden saymak, kendinden vermeye hazır olmak, tinsel paylaşımı olası kılmak ve her iki tarafın maneviyatının zenginleşmesidir.
Nitekim;
İlişkiler, iletişmek gayret ve azim gerektirir. Akıntıya karşı yüzmeye benzer; kendini bırakmak istesen sürüklenirsin. Bazen sonsuza kadar...
"Yalnız açığa çıkan ışığı görebiliyorsan,
Yalnız söylenen sesi duyabiliyorsan,
Ne görebiliyorsun,
Ne duyabiliyorsun."
Halil Cibran
sana ses verebileyim."
Halil Cibran
Olaylara benim gözümden bakabilir misin, yoksa sözümü kesip fikrini söylemek için acele mi ediyorsun? Söylediklerimi anlamadan tartışıyor, ben konuşurken sen vereceğin cevabı mı düşünüyorsun? Hoşuna gitmedi diye konuyu değiştiriyor musun? Söylediklerime odaklanamıyor musun? Eğer öyle ise; farkında olmadan bana dinlemeye değer biri olmadığımı, senin için önemli olmadığımı, düşünce ve duygularımı umursamadığını açık ettin, eyvah!..
Dikkat ile dinlemek, sadece kelimeleri, cümleleri değil, verilen mesajı duymak saygının işareti ve sevginin ifadesi...
Dinlemek ve dinlemek var;
İnsan, hakikati, bilgiyi kişisel amaçları için kullanmak üzere dinleyebilir. Ya da ilgisinin temelinde başkalarının acıları ve başarısızlıklarından aldığı haz ile dinleyebilir. Üçüncü kişiler hakkındaki iftiraları ve önyargılı söylevlerini küstah merakı ile dinleyebilir, başkalarının özel hayatını hiçe sayıp gözetleyebilir, veya can sıkıntısından, mecburiyet, nezaketen(?!) dinleyebilir.
Lakin, samimi endişe ve empatiyle de dinleyebilir. Konuşma esnasındaki her duraklama anında yardım etme isteğini ve desteğini belirterek, teşvik ederek, teselli ederek ve anlamaya çalışarak da dinleyebilir. Karşısındakini olduğu gibi görüp kabul ederek, dışlamadan, yargılamadan dinleyebilir.
Dinlemek ilgi ve şefkattir; bir başkasının duygularını anlamak için bilinçli bir gayret, fikir ayrılığı sözkonusu olsa da ona sevildiğini ve kabul gördüğünü hissettirmektir. Boş, gösterişli nezaketten uzak, ilgilenmektir.
Kelimeleri duymak başka, dinlemek bambaşka. İçeriği genel olarak kavramak, bakış açın ve ruh haline uygun bilgileri kabul etmek farklı, kendi fikirlerini bir tarafta bırakıp dinlemek farklı. Dinlerken veya konuşma esnasında kendi içinde olanlara kulak verip öfkelendiğini mi, kışkırtıldığını mı anlamaya çalışmak başka, söylenenlerin duygularınla kesişmesini önlemek, onları kenarda bırakıp içerikteki mesajı doğru algılamak bambaşka.
Dinlerken sadece kulaklarınla değil, aklın, yüreğin, bütününle dinlemelisin. Empati, ilgi ve onu tanıma arzusuyla dinlemelisin. Dinlemek, onu kendinden saymak, kendinden vermeye hazır olmak, tinsel paylaşımı olası kılmak ve her iki tarafın maneviyatının zenginleşmesidir.
Nitekim;
İlişkiler, iletişmek gayret ve azim gerektirir. Akıntıya karşı yüzmeye benzer; kendini bırakmak istesen sürüklenirsin. Bazen sonsuza kadar...
"Yalnız açığa çıkan ışığı görebiliyorsan,
Yalnız söylenen sesi duyabiliyorsan,
Ne görebiliyorsun,
Ne duyabiliyorsun."
Halil Cibran
10 Aralık 2012 Pazartesi
Kış akşamları, Haiku, Sevgili Viktoria, bir bardak çikolata ve kremalı sıcak espresso
Onu son görüşümüz birkaç yıl önceydi, aylardan aralık ve o günden sonra kesişen yolumuz, buluşan günümüz olmadı. Annemin en yakın iki arkadaşından bir tanesiydi, benim ise hastalandığımda gelip beni muayene eden, içmek istemediğim öksürük şurupları reçeteleri yazan Viki Teyze'm.
Sonra, yıllar sonra, biz: iki aşık, onun konuğu olduk, işte o gün onu gerçekten tanıdım. Bu soğuk kış akşamı, bir fincan sıcak kahve ve Viki'nin haiku dizeleriyle sımsıcak oldu.
A cup of coffee.
A friendly hand.
Warmth in the dusk.
Gerekli malzemeler:
Sonra, yıllar sonra, biz: iki aşık, onun konuğu olduk, işte o gün onu gerçekten tanıdım. Bu soğuk kış akşamı, bir fincan sıcak kahve ve Viki'nin haiku dizeleriyle sımsıcak oldu.
A cup of coffee.
A friendly hand.
Warmth in the dusk.
Çikolata ve Kremalı Sıcak Espresso
Hazırlama süresi. 30 dk
Gerekli malzemeler:
1/2 su bardağı krema
1/2 su bardağı çikolata parçaları
1/2 su bardağı çikolata parçaları
2 1/2 yemek kaşığı şeker
1 su bardağı sıcak espresso
1 su bardağı sıcak espresso
1 tatlı kaşığı kakao
4 ısıya dayanıklı cam bardak
Hazırlama yöntemi:
Kremayı porselen veya cam kase içine boşaltıp 15 dk soğuk yerde bekletin.
Küçük tencere içerisinde 3/4 su bardağı suyu kaynamaya bırakın. Ocağı kısıp çikolatayı, 1 yemek kaşığı şekeri ekleyin ve sos koyulaşana kadar 3-5
Küçük tencere içerisinde 3/4 su bardağı suyu kaynamaya bırakın. Ocağı kısıp çikolatayı, 1 yemek kaşığı şekeri ekleyin ve sos koyulaşana kadar 3-5
dk karıştırın. Ateşten alın ve soğumaması için üstünü sıkıca kapatın.
Bardakları ısıtmak için kaynar su ile doldurun.
Soğuk kremaya 1 yemek kaşığı şeker karıştırıp mikser yardımıyla koyulaşana kadar çırpın. Kalan 1/2 kaşık şekeri sıcak espressoda eritin.
Bardakların içindeki sıcak suyu boşaltın ve iyice süzün. Sıcak çikolatayı eşit miktarlarda bölüştürün. Çikolatanın üstüne (kaşığa eğim vererek, azar azar
Bardakları ısıtmak için kaynar su ile doldurun.
Soğuk kremaya 1 yemek kaşığı şeker karıştırıp mikser yardımıyla koyulaşana kadar çırpın. Kalan 1/2 kaşık şekeri sıcak espressoda eritin.
Bardakların içindeki sıcak suyu boşaltın ve iyice süzün. Sıcak çikolatayı eşit miktarlarda bölüştürün. Çikolatanın üstüne (kaşığa eğim vererek, azar azar
ve yavaşça) sıcak espressodan ekleyin. Kremadan birer kaşık ile bardağı tamamlayıp üstüne kakao serpiştirin(isteğe göre) ve hemen servis edin.
7 Aralık 2012 Cuma
Kaşar Peynirli Çörek
Malzeme:
tam buğday ve beyaz un karışımı (yumuşak kıvamlı hamur elde edilecek miktarda)
1 paket çabuk maya(10gr)
2 yumurta
1 tatlı kaşığı şeker
1,5 tatlı kaşığı tuz
250 gr yoğurt (oda sıcaklığında)
250 ml ılık su
İçine sürmek için: 60-70 gr tereyağı
Rendelenmiş kaşar peyniri
Üstüne: 1 yumurta sarısı
Kuru malzemeler birbirine karıştırılır, ılık su ile inceltilen yoğurda çırpılmış yumurtalar eklenir. Yumuşak, ele hafif yapışan hamur yoğurulur.
Kabarması için bırakıldığı kapta, hamurun altına ve üstüne hafifçe un serpiştirilir, sıcak yerde 40 dk bekletilir.
İki katı olan hamur un ilavesiyle önce yoğurulup sonra 6 adet eşit büyüklükte bezeye ayırılır. Bezeler oklava ile açılır, aralarına eritilmiş tereyağı sürüp, rendelenmiş kaşar peyniri serpiştirilir ve üçerli olarak üst üste yerleştirilir. Bu şekilde hazırlanan üç katmanlı 2 adet yufka, sigara böreği misali, her
birinden sekiz üçgen çıkacak şekilde kesilir. Üçgenler geniş uçtan başlayarak sıkı olmayan şekilde sarılır, fırın tepsisine yerleştirilir. Çırpılmış yumurta sarısı sürülerek, susam, çöreotu veya haşhaş tohumu ile çeşitlendirilebilir. Hazırlanan çörekler 30 dk daha kabarmaya bırakılır. 190 derecede ısıtılmış fırında yaklaşık 20-25 dk pişirilirler.
3 Aralık 2012 Pazartesi
Çeşit çeşit Patates Salatası
İnsanın damak tadı nasıl olursa olsun patatessiz bir menü yok bence. Çorbası, yemeği, kızartması, böreği, tartı, köftesi, püresi, salatası, hatta keki; hepsi patatesten: lezzetli, "uyumlu" sebze. Yine de damak tadı ve tercihler önemli ve yine de her şekilde denemeye değer.
Toskana usulü Patates Salatası
Birkaç biber, 1-2 kabak ve patlıcan közlenip küçük doğranır. 5-6 patates haşlanır, iri doğranır ve diğer sebzelerle karıştırılır. Salata sosu ile tatlandırılır. 2-3 kaşık kıyılmış taze fesleğenle servis edilir.
Meksika usulü
Patatesler haşlanır ve birkaç ince kesilmiş yeşil biber, 1-2 bardak mısır ve ince kıyılmış kırmızı soğan ile karıştırılır. Mayonez ve yoğurtlu sos ile tatlandırılır. Maydanoz ile servis edilir.
Çiftlik salata- taze patatesli
Yarım kilo ıspanak yıkanır ve el ile parçalanır. 2-3 orta boy sert domates doğranır. 5-6 patates haşlanır, irice kesilir. Ispanak ve domateslerle karıştırılır. Salata sosu limon suyu ile hazırlanır. Dereotu veya yeşil soğan ilavesiyle servis edilir.
Akdeniz usulü
5-6 domates çeyreklere dilimlenir. 1 bardak çekirdekleri çıkarılmış zeytinler ikiye kesilir. 5-6 haşlanmış patates irice doğranır, domates ve zeytinlerle karıştırılır. Limon sulu salata sosuyla tatlandırılır. Taze kekik veya fesleğen ile servis edilir.
Floransa usulü
1/4 lahana ince kıyılır(veya karnabahar), haşlanmış patatesler doğranıp eklenir. Balzamik sirkeli salata sosu, birkaç kaşık kıyılmış taze fesleğen ve 1 avuç kavrulmuş çam fıstığı ile tatlandırılır.
Jamaika usulü
Malzemesi:
4 su bardağı haşlanmış, doğranmış patates, 2 haşlanmış yumurta, 2 yeşil soğan, 2 yemek kaşığı margarin, 1 diş sarımsak, 1 bardak krema, tuz, karabiber, yarım bardak haşlanmış mısır, bir avuç haşlanmış bezelye.
Yapılışı:
Patatesler küp küp doğranır, yeşil soğan ve sarımsak ince kesilir ve hepsi salata kasesinde karıştırılır üzerilerine eritilen margarin gezdirilir. Bezelye, mısır ve baharatlar ve en son krema ve yumurtalar eklenir. Soğuk servis edilir.
Ve 3 Seçenekli Salata sosu:
1 yemek kaşığı ince kıyılmış maydanoz
1 küçük ince kıyılmış kuru soğan
4 yemek kaşığı sızma zeytinyağı
2 yemek kaşığı balsamik sirke(1) veya sirke(2) ya da limon suyu(3)
tuz, karabiber
Zeytinyağı, sirke veya limon suyu, tuz ve karabiber çırpma teli ile iyice dövülüdükten sonra maydanoz ve kuru soğana eklenir, soğuk olarak kullanıma
hazır.
Bir de hayal gücünü kullananlar için; mükemmel bir malzemedir patates, misal, haşlanmış doğranmış patatese: turşu salatalık, taze salatalık, mayonez veya süzme yoğurt, doğranmış atom veya marul; haşlanmış kırmızı pancar, ince kesilmiş jambon vs. eklenebilir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)