Bu Blogda Ara

22 Şubat 2013 Cuma

Olmak mı, yaşamak mı?..

Sayısını tutmadığın sorular gelip geçer mi aklından?  Zihninde dönüp dolaşan kelimeler, kurulmamış cümleler, seslendirilmemiş nidalar mı var? İçindeki  monologun sessiz temsilinden kaçmak neden?  Oysa herşey yolunda;  işin, ailen, dostların, hayatın tam da istediğin gibi. Peki, ya adını koyamadığın,
sebebini aramaktan korktuğun, itiraf etmediğin, rahatsız edici sıkıntı neden? Nedir sende eksik kalan?..  Nedir sana olan?..

Derin bir uykunun içindesin.  Yürüyorsun. Okyanusun dibinde yürüyorsun. Kum tepeciklerini bir çırpıda aşıyorsun, kanatlanmış gibisin veya yer çekimsiz  bir fanusun ortasındasın...  anlamıyorsun.  Hava kabarcıkları uçuşuyor  üstünde, yakalayıp kendine saklamak istiyorsun, hiç birleştirmediğin heceler  hapsolmuş içlerinde.

İstiridye kabukları açılıp kapanıyor, yosunlar sarılıyor ayaklarına, mercan kesiği bedenin kanıyor, kanıyor, uyanıyorsun...  Karanlığın içinde uyanıyorsun. Bir canavarın yapışkan salyasına bulanmış, insan kırıntıları arasında sonunu bekliyorsun...  İşte şimdi, kaçacak bir yerin  olmadığında anlayabiliyorsun: Hayat seni yutmuş, sindirmekte... Yapayalnızlığını şimdi fark ediyorsun. Beklediğin, bir tek mucize...

Serçe misali kafesinin duvarlarında kendini çarpıyor kalbin.  Karanlık, dipsiz uçurum derinliğinde. Şimdi   uzanıp dokunmak istediklerine  sadece sensizliği  verdiğini  anlarsın. Yine de henüz geç olmadığını fısıldar terk ettiğin yüreğin. Korkularının, hırslarının, kibrinin arasında unuttuğun umudun sana halat uzatıp  asılıyor. Kulaç atmalısın.  Kulaç atmalısın, seni bekleyen dinginliğe, hislerine, kendine...

eylül

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder