Bu Blogda Ara

5 Mayıs 2013 Pazar

Oldum Hocam


Mezuniyetten birkaç gün önce
Sınıftaki herkesin aklının havada olduğu, cümlelerin sonu gelmediği, heyecanın tavan bulduğu günlerdi.   Onlardan birinde, okula varmadan önceki son köşeyi dönerken Siyaset Bilimi hocam ile burun buruna  geldim.  Aile dostu edasıyla gülümsedi önce sonra  resmi tavrına döndü. Bir öğrenci için dost-akraba  ilişkileri arasında kalmak tatsız bir durum(en azından benim için öyleydi).  Öyle kayırılmak, desteklenmek  gibi nimetlere dokunmak değil hatta daha da yokuşa sürülürdü herşey. Ailem yetmezmiş gibi öğretmenlerim (ilk okul öğretmenim dahil) de bana sert birer veliydi. Biliyordum, hepsi iyiliğim içindi...
"Nasıl gidiyor?" diye sordu ve hemen ekledi: "Ne yapmayı düşünüyorsun, edebiyata devam mı yoksa?.. "Daha cevap vermeden kestirip attı: "Bence sen hiçbirini yapamazsın" , yutkunmamı hiç bu kadar gürültülü  duymamıştım. "Neden öyle dediniz ki hocam, şimdi?" derken yokuşu tırmanan eski bir otomobil gibi hararet  bastığını hatırlıyorum.  "Çünkü, evladım, sen herşeyi, ama herşeyi öğrenmişsin,  biliyorsun. Tarağının olmadığı bez yok, korkarım   bu yüzden belli bir meslek sahibi olmazsın..." diye tespitini  lanet gibi savurdu, sırtımı sevgiyle sıvazlayıp yoluna devam etti.  Herşey birkaç dakikada olup bitse de anısı hayatım boyunca peşimi bırakmadı.  Filolojiyi idealize ettiğim, yoluna düştüğüm ışıktı benim için. Diğer yandan da sayesinde ideolojilerin hayra  alamet olmadığını öğrendim.  Meslek sahibi olmak elle tutulur bir eylemin sonuçlarına götürür insanı;  idealler ise insandan alıp götürür.  Yine de hayat her iki şekilde de geçip gider...

Ebeveynler, koşulların etkisiyle de, çocuklarını yoğurup, biçim vermeye çalışırlar.  Kimi sadece bakıp  gözeterek, kimi saf sevgiyle, kimi lafta, kimi disiplinle canından olanına yol belirleme derdinde. Ömürleri  geçer böylece,  Kader ise saatini bekler, hep olduğu gibi...  Herkes bir gün bir şekilde kaderine kavuşur, her  ne kadar zorlasa da şartları, yolunu ne kadar değiştirdim dese de içten içe bilir kaderinin askeri olduğunu.
İnsanın ne istediği değil neye kavuştuğu önemli. Belki dünyanın en talihsiz, en yoksul insanı olabilir fakat en  huzurlu, kendisiyle barışık, mutlu biridir.  Belki dünyanın en varlıklısı, sınırsız olanaklara sahiptir lakin gözüne uyku girmeyen, kuşkucu, ikiyüzlü, bencilliğinde kaybolmuş, gizliden gizliye mutsuz biridir.  Kimin ne olacağı kim bilebilir ki?.. 
İnsan kendinden, özünden uzaklaştıkça maneviyatı fakirleşir,  bilgisiz kaldıkça ise medeniyetsizleşir.  Ne tek başına yürek ne de tek başına bilgi yetmez.  Bence, kader yolumuzu bu kodları girerek yazıyor olmalı.
Şimdi, bunca yıl sonra geriye dönüp baktığımda ne çok olduğumu görüyorum hocam.  Bazen göz çukurlarımı  ağrıtan isyanlarıma rağmen, çıkmazlarıma ve çaresizliklere rağmen kaderime kavuştum hocam.  Hayatın soğuk, duygusuz çarkına dahil olmamak hiçbir şey olmaksa  iyi ki öyle olmuş be hocam!..  Hırsların, kaygıların, anlamsız sidik yarışlarının hengamesinde insanlığın manzarasına dışarıdan bakıp  acınası hali görüyorsam, vallahi olmuşum ben hocam.

eylül

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder