Bu Blogda Ara
29 Ağustos 2013 Perşembe
Eylül
Bir başkadır eylül: romantik, duygusal, kararsız hüznüyle biraz depresif. Güneşin rengi sıvanır her yere, eylülde. Vedanın hıçkırığı, umudun sevinci, son ve başlangıç. Eylül güzel; dökülen
yaprakları, yağmurları, toz bulutları savuran rüzgarı, yazdan kalan kırıntılarıyla. Bir solukta yaşanır biter, takvim yaprağında anısı kalır. Her eylül lunaparka gitmek, her günü bir başka eğlence için
bedava birer jeton gibi. En azından benim için öyle...
Not:
Ne savaş için, ne de kişisel hırslar için yazmak gelmiyor içimden, istemiyorum. Bu ne pasifizm, ne apolitik olma durumu. Sadece değmez; insanın sahip olduklarına ve yaptıklarına bakıp diyebileceğim tek şey: değmez...
26 Ağustos 2013 Pazartesi
Bir Başka Yolculuk
Her yolculuğun sebebinde gizlenen bir kaçış, bir arayış var. Hayatın yorgunluğu ve bunalımından, mümkün olan her an, uzaklaşmak ister insan. Yola çıkmak, zihnin kuytusunda uyuklayan arayışın huzur ve dokunulmamış saflığın çağrısı peşine düşmek olur. Eve dönüş ise hep bir "daha", hep bir "bambaşka" hayallerin tesellisiyle kabullenilir olur.
Gittiğin yerlerde tanıdık bir şeyler bulursun bazen, kıpır kıpır olur gönlün, gülümsersin. Yeşile, maviye, zakkumun pervasız salınışına gülümsersin. Sahildeki çakıl taşlarında çocukluğun, yakamozda hüznünle buluşup gülümsersin. Dudaklarının, gözlerinin kenarlarında gülümseme kırışıkları yerleşir, hepsini bir bir okşarsın...
Rüzgar okumaya başladığın kitabın sayfalarını çevirir, hikaye ilk sayfalarda kalır, düşlere dalıp sonunu sen yazarsın. Güneşin toprağa bıraktığı ateşinde yalınayak yürüyüşe çıkarsın, uğur böceklerini uçurmak gelir içinden. Başına papatyalardan taç örersin, sonra tek tek öpüp özür dilersin onlardan...
Otların kokusunu içine çeke çeke uyuyakalırsın bir çınarın altında. İlk gördüğün köy çeşmesinden kana kana su içersin, ıslanır saçların, yüreğin sırılsıklam, aşktan... Dolunayda yıldızları sayarsın, dileklerin bekleme durağında, için içine sığmaz. Yolculuğun ruhuna, farkında bile değilsin...
Dönmek istemezsin. Hayatın içindekileri hatırlayıp, dönmek istemezsin.
eylül
Gittiğin yerlerde tanıdık bir şeyler bulursun bazen, kıpır kıpır olur gönlün, gülümsersin. Yeşile, maviye, zakkumun pervasız salınışına gülümsersin. Sahildeki çakıl taşlarında çocukluğun, yakamozda hüznünle buluşup gülümsersin. Dudaklarının, gözlerinin kenarlarında gülümseme kırışıkları yerleşir, hepsini bir bir okşarsın...
Rüzgar okumaya başladığın kitabın sayfalarını çevirir, hikaye ilk sayfalarda kalır, düşlere dalıp sonunu sen yazarsın. Güneşin toprağa bıraktığı ateşinde yalınayak yürüyüşe çıkarsın, uğur böceklerini uçurmak gelir içinden. Başına papatyalardan taç örersin, sonra tek tek öpüp özür dilersin onlardan...
Otların kokusunu içine çeke çeke uyuyakalırsın bir çınarın altında. İlk gördüğün köy çeşmesinden kana kana su içersin, ıslanır saçların, yüreğin sırılsıklam, aşktan... Dolunayda yıldızları sayarsın, dileklerin bekleme durağında, için içine sığmaz. Yolculuğun ruhuna, farkında bile değilsin...
Dönmek istemezsin. Hayatın içindekileri hatırlayıp, dönmek istemezsin.
eylül
22 Ağustos 2013 Perşembe
9 Ağustos 2013 Cuma
8 Ağustos 2013 Perşembe
Komplo Teorileri
Sherlock Holmes, Hercule Poirot, Miss Marple; Arthur Conan Doyle ve Agatha Christie'nin tanıştırdıkları kitap kahramanları. Sayfasını araladığım her hikayenin gizemine hemen kaptırırdım
kendimi ve onlarla birlikte ipuçların peşine düşerdim. Okumaya başladığım kitabı elimden bırakamazdım; sofrada bile. Okul otobüsünde, büyük teneffüste, uykuya dalmadan önce. Dumas'ın
Monte Cristo Kontu, Hugo'nun Sefilleri, Vern'in serüven hikayelerine bile galiba bu kadar kaptırmamıştım kendimi. Çocukluğun sonuna yakın yılların tadı bu yüzden bambaşka.
Bunların ne ilgisi var yukarıdaki başlıkla? Yok. Zihnin labirentiyle ilgili. Bir olayı çözmek için gerekenlerle donatılması gerekir zihnin, yani özel olmak.
Komplo teorisi(komplo=düzen, teori=kuram, somut karşıtı), sık kullanılan bir deyim günümüzde. Soyut şüpheleri dile getirmek, suçlamada bulunmak hatta karalamak için. Akıl oyunu. İnsanın
ruhu ne kadar karanlıksa o kadar tehlikeli olabilen akıl oyunu. Bunun özel olmakla, bilgili ve değerli olmakla, mevki hak etmekle alakası yok. İçindeki karanlığın güce ihtiyacı komplo teorilerini
üretir çünkü inançtan, umuttan yoksun kalmış bir ruhun sahibidir...
Günümüzde oynanan büyük oyunların kurbanlara ihtiyacı var, şüphesiz. Dalaverelerle, taş, balta, bıçak, kılıç ve ateşle savaşmak uzak geçmiş, şimdi meydan psikoloji savaşlarına kaldı.
Nitekim; bir kişiyi sürekli karalarsanız gün gelir herkes ondan şüphe duyar, suçlu bulur, yargılar. Bir kişiyi sürekli göklere çıkarırsanız, gün geçtikçe melek olduğuna inanırsınız.
Bir topluluğun üstüne baskı kurmak isterseniz, hayvan muamelesinden yola çıkarsınız. Huysuzluk edenleri ezerek, geri kalanları besleyerek...
Hah, şimdi akıldan bahsedecektim, akılsızlıkla alakası yok çünkü tüm bunların. Cin de değil, doğrudan şeytan fikirleri. Komplolar teorisiz kalmış, ipuçları yaratılmış, soyut kavramlar somut
delillere kavuşmuş böylece. Üçüncü Dünya Savaşının içindeyiz; bu savaşın kazanan tarafı olmaz.
eylül
6 Ağustos 2013 Salı
Hainlere çözüm süreci, vatanı koruyanlara müebbet...
Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi
"Ey Türk Gençliği!
Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır.
Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!"
5 Ağustos 2013 Pazartesi
Cheesecake , labneli peynirli pasta
Gözümde büyütüp ertelemişim. Zor bir tarif diye değil, ekler pişirmek zahmetlidir mesela. Oyalıyıcı; hamuru, pişirmesi, krema, glazür derken yarım gününü alır insanın. Biraz abarttım galiba.
Yine de cheesecake hazırlamak düşündüğümden kolaymış, bunu öğrendim. İlk denemem, bu yüzden bir sürü yerli yabancı blogları ziyaret edip tariflere bakmam gerekti.
Jelatin ilaveli, ilavesiz, fırınlanmayan, fırınlanan, meyveli, çikolatalı, sadece peynirli... Herkes kendi bildiği gibi takılmış bu konuda. Sonuçta çıktığım sanal gezinti aklımı iyice karıştırdı ve bu
yüzden herşeyi bir kenarda bırakıp işe koyuldum.
Limon kremalı seçimim değildi, eğer bir kutu krema daha almayı unutmasaydım çikolata ganajlı olacaktı:) Limon kreması buradaki rulo pastada kullandığımla aynı, sadece şeker miktarını azalttım ve
nişasta miktarına bir kaşık daha ekledim. 23-24 cm kelepçeli kek kalıbına taban için 2 paket Eti Burçak bisküvi(toplam 260 gr), 50 gr eritilmiş tereyağı, 4 yemek kaşığı süt kullandım. Bisküviler
rondoda öğütülüp tereyağ ve süt ilavesiyle karıştırılır. Kelepçeli kek kabım oldukça eski bu yüzden ne olur ne olmaz içini pişirme kağıdı ile kapladım. Kalıba boşalttığım bisküvi hamuruna kase
yardımı ile baskı yapıp tabanı hazırladım ve 30 dk buzlukta beklemeye aldım. Peynirli karışım: bir kutu(200gr) kremayı 100-120 gr pudra şekeri ile karıştırdım. Ardından iki kutu labne peynirini
(toplam 400 gr) boca edip tekrar karıştırdım. Ardından 1 tepeleme yemek kaşığı un, 2 tepeleme yemek kaşığı nişastayı ekleyip karışıma yedirdim. Son kalan 4 adet yumurtayı tek tek olmak
kaydıyla ilave ettim. Bu karışımı hazırlamanın tavsiye edilen püf noktası çok fazla karıştırılmaması. Arzuya göre vanilya eklenebilir.
Bekleme süresi dolan tabanın üstüne peynirli karışımı boşaltıp 170 derecede, pişirmek üzere fırına aldım. Yaklaşık bir saatte hazırdı. Soğumasını beklerken, limonlu kremayı hazırladım.
0,5 su bardağı şeker, 1 limon kabuğu rendesi ve suyu, 3 yemek kaşığı nişasta, 1 bardak su ile karıştırıp muhallebi gibi pişirdim. Krema iyice ılındığında kelepçeli kalıptan çıkardığım kekin üstüne
boşalttım. Yarım parmak kalınlığında bir tabaka meydana geldi, limonlu, hafif. Krema yerine reçel, meyveli hazır jöle, çikolata ganajı kullanılabilir. Cheesecake bir gece buzolabında bekledi.
Ortalama bir cheesecake tarifi. Benim için önemli olan az tereyağ, az şeker kullanmış olmam. Tadına gelince: mütevazi olmayacağım...:)
Not: Peynirli pasta iki şekilde pişirilebilir: kalıbı üç kat alüminyum folyo ile kaplayıp
3-4 parmak yüksekliğinde kaynar su olan başka bir tepsiye oturtarak veya öylece fırınlamak.
İkinci şıkta ısı derecesi biraz düşük olmalı.
Aşama aşama peynirli pasta:
Yine de cheesecake hazırlamak düşündüğümden kolaymış, bunu öğrendim. İlk denemem, bu yüzden bir sürü yerli yabancı blogları ziyaret edip tariflere bakmam gerekti.
Jelatin ilaveli, ilavesiz, fırınlanmayan, fırınlanan, meyveli, çikolatalı, sadece peynirli... Herkes kendi bildiği gibi takılmış bu konuda. Sonuçta çıktığım sanal gezinti aklımı iyice karıştırdı ve bu
yüzden herşeyi bir kenarda bırakıp işe koyuldum.
Limon kremalı seçimim değildi, eğer bir kutu krema daha almayı unutmasaydım çikolata ganajlı olacaktı:) Limon kreması buradaki rulo pastada kullandığımla aynı, sadece şeker miktarını azalttım ve
nişasta miktarına bir kaşık daha ekledim. 23-24 cm kelepçeli kek kalıbına taban için 2 paket Eti Burçak bisküvi(toplam 260 gr), 50 gr eritilmiş tereyağı, 4 yemek kaşığı süt kullandım. Bisküviler
rondoda öğütülüp tereyağ ve süt ilavesiyle karıştırılır. Kelepçeli kek kabım oldukça eski bu yüzden ne olur ne olmaz içini pişirme kağıdı ile kapladım. Kalıba boşalttığım bisküvi hamuruna kase
yardımı ile baskı yapıp tabanı hazırladım ve 30 dk buzlukta beklemeye aldım. Peynirli karışım: bir kutu(200gr) kremayı 100-120 gr pudra şekeri ile karıştırdım. Ardından iki kutu labne peynirini
(toplam 400 gr) boca edip tekrar karıştırdım. Ardından 1 tepeleme yemek kaşığı un, 2 tepeleme yemek kaşığı nişastayı ekleyip karışıma yedirdim. Son kalan 4 adet yumurtayı tek tek olmak
kaydıyla ilave ettim. Bu karışımı hazırlamanın tavsiye edilen püf noktası çok fazla karıştırılmaması. Arzuya göre vanilya eklenebilir.
Bekleme süresi dolan tabanın üstüne peynirli karışımı boşaltıp 170 derecede, pişirmek üzere fırına aldım. Yaklaşık bir saatte hazırdı. Soğumasını beklerken, limonlu kremayı hazırladım.
0,5 su bardağı şeker, 1 limon kabuğu rendesi ve suyu, 3 yemek kaşığı nişasta, 1 bardak su ile karıştırıp muhallebi gibi pişirdim. Krema iyice ılındığında kelepçeli kalıptan çıkardığım kekin üstüne
boşalttım. Yarım parmak kalınlığında bir tabaka meydana geldi, limonlu, hafif. Krema yerine reçel, meyveli hazır jöle, çikolata ganajı kullanılabilir. Cheesecake bir gece buzolabında bekledi.
Ortalama bir cheesecake tarifi. Benim için önemli olan az tereyağ, az şeker kullanmış olmam. Tadına gelince: mütevazi olmayacağım...:)
Not: Peynirli pasta iki şekilde pişirilebilir: kalıbı üç kat alüminyum folyo ile kaplayıp
3-4 parmak yüksekliğinde kaynar su olan başka bir tepsiye oturtarak veya öylece fırınlamak.
İkinci şıkta ısı derecesi biraz düşük olmalı.
Aşama aşama peynirli pasta:
1 Ağustos 2013 Perşembe
Krem Karamel
Krem karamel; süt, yumurta, şeker, vanilya(ki onu hep atlamışımdır), karamel tadı ve hafif(diyet listesine giren), pürüzsüz lezzet.
Annem onu sofradan eksik etmediğinden ilk ne zaman tattığımı hatırlamıyorum. Hala kullandığım krem karamel kapları aslında onun ve oldukça eski. Ara sıra yenilerini almalıyım diye
hatırlatırım kendime, sonra gerekmiyormuş olmalı ki bunu hiç yapmadım. Krem karamelin ipeksi yüzeyine iki parmağımla hafif bastırdığımda kenarları kaptan ayrılır ve onu sevis tabağına tersüz
etmek çok kolay. Bu yüzden gösterişli porselen veya cam fırın kaselerine ihtiyaç duymadım. Annem, tatlıya oldukça düşkün olan babam yüzünden bu tatlıyı fırın tepsisinde pişirirdi. Aslında
pratikte daha kolay bir yol bu, yine de sadece samimi çekirdek aile ortamında geçerli. Misafire ise kaplar kişi başına hesaplanır, tatlı bir gün öncesi pişirilip bekletilir ki ertesi gün servis tabağına
formunda devrilsin. Yok evde biz bize yeriz derseniz, dalın kupanın içine, sorun yok:)
Bazı tarifler var ki, fazlaca evirip çevirmeye gerek yok, oldukları gibi bırakılmalı. Elbette bu benim düşüncem. Yeni lezzetler bulmak güzel, başarıp tutturanı da tüm samimiyetimle alkışlarım.
Yine de baharat manyağı yemekler, çeşitlilik katmanın zorlama gayreti, bir tek görsellik uğuruna saçma sapan icraatleri aklım kabul etmiyor. Her neyse, renkler ve zevkler tartışılmazmış:).
Krem Karamel
Krem:
1 lt süt
6 yumurta(küçük boy yumurta kullanılacaksa 7-8 adet)
1 su bardağı şeker
vanilya
Karamel:
yarım su bardağı şeker hafif ateşte eritilir, kararmaması(yanmaması) gerekir ki acılaşmasın. Fırın kaplarının dibini kapatacak kadar pay edilir.
Yumurtalar ve şeker tel çırpıcı yardımı ile iyice çırpılır. Kıvam aldıklarında karıştırmaya devam ederek süt azar azar, incecik akıtarak eklenir. Karamelli kaplara doldurulur ve yerleştirildikleri
derince fırın tepsisine yarılarına gelecek seviyede su koyup160 derecede pişmeye bırakılırlar. Fırına göre pişme süresi 1 saatten 1,5 saate varabilir. Önemli nokta ise tepsideki suyun fokur fokur
kaynamaması. Eğer öyle olursa krem karamel ipeksi bütünlüğünü kaybeder. Tat aynı, sadece pütürlü bir görüntüsü olur.
Kolay gelsin:)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)