Bu Blogda Ara
30 Eylül 2013 Pazartesi
29 Eylül 2013 Pazar
Ağlama gönlüm, aslolan Aşk...
Isyanlarım sana değil hayat, boşluğunu dolduran çirkefe. Isyanlarım yetersiz kalan ifadelerime, yetmeyen kelimelere, nutkumun tutulmasına, "yok artık" dedirtenlere...
Öfkem sana değil insan, seni bu hallere sokan cahilliğine, dizginlemediğin hırsına, kinine, açgözlü bencilliğine, aklını reddine... Isyanım, insan çaresizliğime...
Kalemi ilk sımsıkı kavrayışım ile sıfatların güzelliğine kapıldım. Onlarda pırıltıyı, muhteşem asaleti, narin güzelliği keşfettim. Birbirleriyle yarışlarına kapılıp sayfa sayfa cilveleşmelerine gülümsedim, gözyaşı döktüm. Çünkü, siyah ve beyaz birer renk, iyi ve kötü birer masal kahramanıydı. Hep güzel, ihtişamlı, onurlu, sevecen, adil idi sıfatlar. Hep aydınlık, umutlu, bahar, masum, hür ve saf.
Nefrete bulanan sıfatlara kapalı yüreğim...
...
eylül
21 Eylül 2013 Cumartesi
Mayalı Hamur
Haşhaşlı çörek; uzun zamandır denemediğim bir tarif.
Anneannemi seyrederdim; yapış yapış hamuru ellerinden sıyırmasını, hamur tahtası üstüne kar misali düşen un zerreciklerini, havaya karışan maya kokusunun genzimi tırmalayışını hatırlıyorum.
Sıcak çöreklerin çıtır kabukları üstüne bal sürerdi anneannem, tadı hala damağımda. Dızmana yapılırdı, kocaman tepsilerde. Yemekte değil de kovanlığa(arı çiftliği) gidildiği günlerde hazırlanırdı,
yanında pancar pekmezi veya bal olurdu, illa ki. Peynirli, etli, tereyağlı çörekler, mayalı hamurdan akıtma tatlısı(pekmez ve ceviz içi ile) ve kendine has tadıyla baba tatlısı.
Gayrimüslim komşuların paskalya çöreği ikramları olurdu, bol cevizli, tel tel tatlı ekmekler.
Sonra ellerim tanıştı hamurla. Suyun ısısına dikkat ettim, kıvamını bulması için yoğurdum, üşümesin diye sarıp sarmaladım, kabarmasını bekledim. Ekmeği yoğurup pişirmek hoşuma gitti. Ellerime
yapışan emekti, buğdayın bereketi, mucizesiydi...
Mayalı hamur tutmak, bilmeyene ilk tecrübesinde basit, kolay gelir. Asıl öğrenmeler defalarca tekrardan sonra gelir. Hamurun dilinden anlar olur insan. Oda ısısı, bekletme süresi, yumurta
eklemenin olgunlaşma sürecini yavaşlatması, pişirme ısısı, falan ve filanlar. Kısaca, hamur ile birlikte pişer insan.
Haşhaşlı çöreklerin farklı, değişik bir lezzeti var. Elbette haşhaşı bol kullanılırsa. Bu tarifi bir yerde duyduğumu hatırlıyorum, sohbet sırasında kulağıma takıldı, denedim. Uzun zaman sonra
kullanıma hazır haşhaş ezmesini aktarın rafında gördüğümde çok sevindim ve hemen kolları sıvadım.
Haşhaşlı çörek
Çabuk maya, 1 bardak ılık su, az şeker, az tuz, 3-4 yemek kaşığı zeytinyağı, un ile ele hafif yapışan elastik hamur tutulur ve kabarması için bekletilir. Eğer yeriniz geniş ise hamuru bir defada açabilirsiniz, değilse iki bezeye ayırın. Yufkanın üstüne bolca haşhaş sürülür(haşhaş: 2
yemek kaşığı şeker, 2-3 yemek kaşığı zeytinyağı(sıvı yağ) ile inceltilir, yağ yerine süt veya su da kullanılabilir). Yufka tam ortasından delinip dışa doğru yuvarlanarak rulo yapılır. Eşit uzunlukta
parçalar kesilip sarılır. Tepside bir müddet daha kabarmaya bırakılan çöreklere yumurta sarısı sürülüp 200 derecede pişirilirler. Üstleri kızaran çöreklerin yumuşaması için tepside tersyüz edilip
üstleri örtülür. Hepsi bu:)
Ve çikolatalı peynirli kek:
buradaki tarife göre hazırlandı, üstüne ise 200 gr siyah çikolata ile 200ml süt kreması ile ganaj hazırladım.
Anneannemi seyrederdim; yapış yapış hamuru ellerinden sıyırmasını, hamur tahtası üstüne kar misali düşen un zerreciklerini, havaya karışan maya kokusunun genzimi tırmalayışını hatırlıyorum.
Sıcak çöreklerin çıtır kabukları üstüne bal sürerdi anneannem, tadı hala damağımda. Dızmana yapılırdı, kocaman tepsilerde. Yemekte değil de kovanlığa(arı çiftliği) gidildiği günlerde hazırlanırdı,
yanında pancar pekmezi veya bal olurdu, illa ki. Peynirli, etli, tereyağlı çörekler, mayalı hamurdan akıtma tatlısı(pekmez ve ceviz içi ile) ve kendine has tadıyla baba tatlısı.
Gayrimüslim komşuların paskalya çöreği ikramları olurdu, bol cevizli, tel tel tatlı ekmekler.
Sonra ellerim tanıştı hamurla. Suyun ısısına dikkat ettim, kıvamını bulması için yoğurdum, üşümesin diye sarıp sarmaladım, kabarmasını bekledim. Ekmeği yoğurup pişirmek hoşuma gitti. Ellerime
yapışan emekti, buğdayın bereketi, mucizesiydi...
Mayalı hamur tutmak, bilmeyene ilk tecrübesinde basit, kolay gelir. Asıl öğrenmeler defalarca tekrardan sonra gelir. Hamurun dilinden anlar olur insan. Oda ısısı, bekletme süresi, yumurta
eklemenin olgunlaşma sürecini yavaşlatması, pişirme ısısı, falan ve filanlar. Kısaca, hamur ile birlikte pişer insan.
Haşhaşlı çöreklerin farklı, değişik bir lezzeti var. Elbette haşhaşı bol kullanılırsa. Bu tarifi bir yerde duyduğumu hatırlıyorum, sohbet sırasında kulağıma takıldı, denedim. Uzun zaman sonra
kullanıma hazır haşhaş ezmesini aktarın rafında gördüğümde çok sevindim ve hemen kolları sıvadım.
Haşhaşlı çörek
Çabuk maya, 1 bardak ılık su, az şeker, az tuz, 3-4 yemek kaşığı zeytinyağı, un ile ele hafif yapışan elastik hamur tutulur ve kabarması için bekletilir. Eğer yeriniz geniş ise hamuru bir defada açabilirsiniz, değilse iki bezeye ayırın. Yufkanın üstüne bolca haşhaş sürülür(haşhaş: 2
yemek kaşığı şeker, 2-3 yemek kaşığı zeytinyağı(sıvı yağ) ile inceltilir, yağ yerine süt veya su da kullanılabilir). Yufka tam ortasından delinip dışa doğru yuvarlanarak rulo yapılır. Eşit uzunlukta
parçalar kesilip sarılır. Tepside bir müddet daha kabarmaya bırakılan çöreklere yumurta sarısı sürülüp 200 derecede pişirilirler. Üstleri kızaran çöreklerin yumuşaması için tepside tersyüz edilip
üstleri örtülür. Hepsi bu:)
Ve çikolatalı peynirli kek:
buradaki tarife göre hazırlandı, üstüne ise 200 gr siyah çikolata ile 200ml süt kreması ile ganaj hazırladım.
19 Eylül 2013 Perşembe
7 Eylül 2013 Cumartesi
Tek
Gazeteleri açıp haberlere bir göz atmak dahi psikolojimi bozar oldu. Belgesel, yemek, sinema kanalları olmasa televizyon sadece ev dekorasyonunda yer alan bir obje olurdu. Ne kadar kaçsam da gündemden, acı gerçek şu ki aslında hep ortasındayım... Kabus gibi böyle yaşamak, canını yavaş yavaş çıkaran bir cendere gibi hayat.
Yıllarca oyumu kullanmadım, evet, bunu demokratik hakkım olarak saydım. Bir siyasi görüşün inadına yetersiz kalan bir başka siyasi görüşe oyumu vermeyi onuruma yedirmedim. Hak edilmeli güven, hak edilmeli saygı, hak edilmeli makam. Ve büyük harf ile Vatanseverim. Büyük harf ile Türk'üm, Türkiye'liyim. Bir adamın zamanın bir yerinde halkın yüzde yüz kahramanı olduğu bir Türkiye 'nin vatandaşıyım. Halk onun için anne, babası, bacısı, kardeşi ve evladıydı. Ve halk ona ATATÜRK dedi. Mustafa Kemal özgür, bağımsız, onurlu, aydın bir Türkiye için nefes aldı. Kalabalıklar onun tebaası değil yol arkadaşlarıydı. Canı bu vatanın canıydı, ömrünü bu halkın özgürlüğüne adadı. Ne servet, ne nam şöhret, ne yedi sülalesinin rızkı, ne de hanedan hırsı; Vatan, Millet idi tek düşündüğü.
Bir adam dünyaya onuru, cesareti halkıyla bütünleşerek gösterdi. Bu yüzden O hep Tek kalacak...
Hangi zihniyet bariz olan bu gerçeği karalamak ister?.. Hangi zihniyet geçmiş ile yarışa kalkar?.. Zavallılık. Yetersizlik. Kin ve nefret. Kör cehalet. Maşalık eden...
Bir adam, din, ırk, siyasi görüş, sosyal statüsünü sebep gösterip halkını bölerse , nasıl bir 'baş' olur?.. Kendi görüşlerini halka dayatırsa nasıl bir demokrat olur?.. Kendi ailemizde bile farklı sesler çıkıyorsa komşunun ailesine karışma hakkımız olabilir mi?.. Eğer devlet bir baba ise; baba evlatlarını birbirinden nasıl ayırabilir?.. Birini daha çok sevip diğerine sırtını nasıl dönebilir?.. Evinde kıyamet koptuğunda, aç yatıp aç kalkan olduğunda görmezden nasıl gelebilir?.. Halkından esirgediklerini zümresine pay eden nasıl böyle pervasız ve hükmeden olabilir?..
İnanç hani?... Allah ile kul arasında ?..
Hani ölenin ardından kötü konuşulmaz?.. Hani düşene tekme vurulmaz?.. Hani kardeşlik, merhamet, vicdan hani?..
Acılardan bahsedenlere bak!..
Dışlanmış, eziyet görmüş, kakılıp itilmiş oldukları masallarını anlatanlara bak!..
Asıl kimdi "ötekileştirilen"?..
Osmanlı'nın tüm Avrupa'da bıraktığı Türk soyundan olanlara bak, uygura bak, tüm türki cumhuriyetlere bak... Yıllar yılı , yasak dinlemeden, dini ibadetlerini yerine getirdiler, bu sebepten ve Vatana hasret Türk yürekleri yüzünden zindanlarda çürüyenlere bak, bakabilirsen... Onları duymazdan ve görmezden gelmek daha kolay, ötekileştirmek ise sıradan...
Yeter!.. Çekişmelerden, iftiralardan, kaos ortamlarından, bencilliklerden, kibir ve ukalalıktan, saçma sapan sataşmalardan, iktidar sarhoşluğu zırvalarından, zorbalıktan, cehaletten, para mevki kapışmalarından, tekelcilikten, talandan, aba altından sopa gösterenlerden, dinimizi kullananlardan bıktım usandım, yeter!..
eylül
3 Eylül 2013 Salı
Umut üzümleri
Fakir Baykurt'un "Kaplumbağlar" eserinden yola çıkılan duygu dolu bir film: "Umut Üzümleri".
Yorumsuz, saygı ile...
Yorumsuz, saygı ile...
İnsan
Neden kolayca nefret edebilirken affetmekte zorlanır insan ?..
İyiyi neden görmezden gelir?.. İyi olmak onu neden korkutur?..
Mutluluğun kendinden uzakta olduğunu neden düşünür?..
Kaderine boyun eğip neden ağıt yakar?..
Gücü neden hükmetmek için ister?..
Neden aç ve evsiz olan insanlar var?..
Neden?
Ruhu acıtan sorular. Göğe uzanan bir duvara son sürat çarpmak gibi onları cevaplamak...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)