Bir zaman, bu zaman, komşu evlerde, ayrı şehirler, kıtalarda bir Umut, bir Hayal uyanır. Umut
umduklarıyla, Hayal düşledikleriyle, ikisi kocaman sevinçleriyle, coşkuyla yaşama katılırlar. Umut'un yüreği o kadar güzel ki, yüzüne yansır su damlası şeffaflığındaki masumiyeti. Hayal'in heyecanı bir kat daha artar Umut'a tutulunca. Daha renkli, daha bir muhteşem düşleriyle yola çıkar ve gezegenin Işık Şehrinde kavuşur Umut'una. Bir zaman, az zaman sonra tüm kahinlerin doğacağını duyurduğu bir mucize gerçek olur: Aşk perisi gözlerini açar. Masal bu ya, sonsuza kadar mutlu yaşarlar.
Karanlığın gölgelerinde pusu kuran Hayat olmasa...
Hayat, her şeye sahip olmak ister. Gücün tümüne hakim olmak, Umut ve Hayal'ı karanlık zindana hapsetmek ve hükümdarlığı sonsuza dek sürsün ister. Umut'un şefkatli, ışıltılı bakışları, Hayal'in tükenmeyen direnci ve aralarındaki kuvvetli bağ Hayat'ı deli etmekte. Her yolu dener, tüm kötülükleri çağırıp pusu kurmalarını emreder. Işık Şehrine giden tüm yolları kapatıp paralı askerlerini nöbete diker. Karanlık gittikçe büyür, bulut bulut yeryüzünden gökyüzüne yükselir, neredeyse her yeri kaplar. Bir tek Umut ve Hayal kalır ışığın ilahi dokunulmazlığında. Bu durum Hayat'ı daha da delirtir; ordularını, sinsi vezirlerini toplar, planlar yapılır, zehirli oklar hazırlanır ve saldırı başlar; tüm şiddetiyle, akıl almaz ve acımasız.
Aydınlık Gezegen istila edilir, kan dolar denizler, yerle bir olur Işık Şehri, Hayal ağır yaralanır, Umut esir düşer bu harbin sonunda... Hayat'ın karanlık sarayında zafer çığılıkları atılırken Umut'un getirildiği zindanda fısıltılar yükselir: "yakındır kurtuluş" diye... Gardiyanları korku sarar ya, daha da dehşetli işkencelerle onu bastırırlar.
Hayat Umut'u bir kez olsun görmek istemez, lanetlendiğine inanmış: Umut ile göz göze gelse paramparça olacak diye. Korkusunu unutmak istese de kabuslar izin vermez, bu yüzden daha da açgözlü, daha da cani, sapkın ve daha da kahpe olur.
Aşk perisini hiç umursamaz Hayat, inanmaz bile varlığına, gerçek olana söylenti deyip geçer. Hayal'i bir müddet arar, ölü bedenini Umut'un önüne atma hırsıyla, bulamayınca da yenildiği korkuya bir şüphe eklenir. Hayat'ta ne uyku, ne huzur kalır. İçinde yüzlerce canavar canlanır, ağzından, gözlerinden akıtırlar çirkinlik ve kötülüklerini. Kime dokunsa taş eder kalbini, esir düşen ruhları şeytanlığına kul köle eder.
Hayal ise derin, çok derin uykuda, kimsenin bilmediği, gitmediği ıssız bir ormanın ortasında. Yanında sadece Aşk perisi ve Umut'un mavi kaftanı. Yaraları hızla iyileşirken Umut'un gülümseyen gözlerine, ellerinin sıcacık dokunuşlarına teslim eder düşlerini Hayal. Uyandığı an Aşk perisi kanatlarını açıp bu güzel haberi Umut'a vermek üzere uçar. Geçtiği her yer aydınlanır, uyanır doğa; saklandıkları topraktan çiçek, buğday tohumları çıkar, mevsimler silkeler grileri, sıradanlığı, çağlar nehirler, gökyüzü kuşağını takınır, cilveleşir kuşlar, Ay, yıldızlar, Güneş daha yakınlaşır.
Umut, zindanın en dibinden duyar Aşk perisinin söylediği şarkıyı. Gözlerini sımsıkı yumup, kollarını
göğsünde kavuşturur. Yüreğinin sıcaklığında, umduklarının tümüyle Hayal'ine sarılır ve incecik, gümüşi bir ışık hüzmesine dönüşür. Bedeninin her yanına dolanan zincirlerden sıyrılıp duvarların içinden geçer ve Aşk perisinin kanadına tutunup Hayal'inin yanına, sonsuz özgürlüğüne uçar...
Hayat, karanlık sarayında, gölgelerin oyunlarında kendi sonunu bekler... Umutsuz, Hayalsiz, Aşksız ve Yüreksiz...
eylül
Masallar, Gerçekler
Bu Blogda Ara
27 Nisan 2014 Pazar
25 Nisan 2014 Cuma
Damla çikolatalı, hindistan cevizli kek
Denemeyi ertelediğim bu tarif keşke daha önce yapsaydım dedirtti. Hindistan cevizinin egzotik kokusu hoşuma gitse bazen aroması fazla yapış yapış ve ağır gelir. Bazen.
Bu yüzden bu küçük keklerin lezzeti beni şaşırtmıştı.
Orijinal tarifinde süt, yumurta, şeker ayrı, kalan diğer malzeme ayrı çırpılıp, iki karışım bir araya getirildikten sonra eritilmiş tereyağı eklenerek hazırlanmış. Ben klasik kek hamuru hazırlama yolunu tercih ettim: önce yumurta ve şekeri karıştırıp, sırasıyla yağ, süt ve sonra kabartma tozu ile elenmiş un ve en son hindistan cevizi rendesi, damla çikolatayı ekledim.
Gereken malzemeler:
1 yumurta
130 gr şeker
80 gr erimiş tereyağı
150 ml süt
180 gr un, kabartma tozu
100 gr damla çikolata
70 gr hindistan cevizi rendesi
vanilya(istenirse)
Kek karışımını hazırlayıp kağıt kalıplara doldurun ve 180 derecede fırınlayın. Hala sıcakken pudra şekeri ile üstünü süsleyin.
ve bahar tüm kapıları açtırdı:
13 Nisan 2014 Pazar
Mutlu son ile bitmez tüm hikayeler
Oysa büyük çoğunluk öyle olmasını ister. Fakir kız zengin genç ile evlenir, sonsuza kadar mutlu yaşarlar. Patron işçisine dolgun maaş verir, evlerde şenlik, mutluluk taşar...
Polyanna: bir kitap karakteri; teselli, pozitif duruşun emsali. Nereye kadar?..
Bu dünyanın düzeni para, kendini kandırmış olursun sadece, Polyanna...
İşte bu kadar basit. Havası, suyu para olan bir dünyanın misafirleriyiz hepimiz.
Hayat nasıl yaşanırsa olsun, son aynı. Incikli boncuklu, altınlı, dövizli, hayat aynı sona gider. Biter.
Ne yazık, biten nezaket, saygı, anlayış...Sonradan görmüşlüğün devrinde yaşamak zor. Zorundasın yaşamaya, seçim hakkın yok. Ne yazık...
Büyük bir kandırmaca aslında. Para çoğaldıkça dokunulmazlık gelir sanırsın. Ölmezsin sanırsın. Soyun kutsallaşır sanırsın. Oysa yine aynı sensin; nekes, uyuşuk ve cahilsin. Ölmemek için direnirsin; hekimler, teknoloji emrinde. Yine de ölürsün!.. Allah'ın emri... Parası kıt olanların tesellisi bu ya: kim olursan ol, eninde sonunda: ölürsün...
Hayat bu; nefes bir mucize ve gidicisin ey kul!.. Uyan...
eylül
Polyanna: bir kitap karakteri; teselli, pozitif duruşun emsali. Nereye kadar?..
Bu dünyanın düzeni para, kendini kandırmış olursun sadece, Polyanna...
İşte bu kadar basit. Havası, suyu para olan bir dünyanın misafirleriyiz hepimiz.
Hayat nasıl yaşanırsa olsun, son aynı. Incikli boncuklu, altınlı, dövizli, hayat aynı sona gider. Biter.
Ne yazık, biten nezaket, saygı, anlayış...Sonradan görmüşlüğün devrinde yaşamak zor. Zorundasın yaşamaya, seçim hakkın yok. Ne yazık...
Büyük bir kandırmaca aslında. Para çoğaldıkça dokunulmazlık gelir sanırsın. Ölmezsin sanırsın. Soyun kutsallaşır sanırsın. Oysa yine aynı sensin; nekes, uyuşuk ve cahilsin. Ölmemek için direnirsin; hekimler, teknoloji emrinde. Yine de ölürsün!.. Allah'ın emri... Parası kıt olanların tesellisi bu ya: kim olursan ol, eninde sonunda: ölürsün...
Hayat bu; nefes bir mucize ve gidicisin ey kul!.. Uyan...
eylül
12 Nisan 2014 Cumartesi
Ekmek
Birçok tarif denedim ve sonunda:
Gerekenler:
300 gr un, yarım paket çabuk maya, yarım tatlı kaşığı tuz, 1 tatlı kaşığı şeker, 2 yemek kaşığı zeytinyağı, 180 ml ılık su
Fırını 180 dereceye ısıtın.
Undan yaklaşık bir avuç ayırıp yoğurma tahtasına bırakın. Kalan unu bir kaba alıp maya, tuz, şeker, yağ ve ılık su ilave edip kaşık ile karıştırın.
Koyu, yapışkan hamuru yoğurma tahtasına alın ve ayırmış olduğunuz unu yedirerek yoğurun. İster kalıba ister fırın tepsisine yerleştirip, üstüne mutfak bezi örterek yarım saat ılık ortamda bekletin.
Fırına alıp üstü pembeleşene kadar pişirin. Üstünü örtüp soğumasını bekleyin.
Gerekenler:
300 gr un, yarım paket çabuk maya, yarım tatlı kaşığı tuz, 1 tatlı kaşığı şeker, 2 yemek kaşığı zeytinyağı, 180 ml ılık su
Fırını 180 dereceye ısıtın.
Undan yaklaşık bir avuç ayırıp yoğurma tahtasına bırakın. Kalan unu bir kaba alıp maya, tuz, şeker, yağ ve ılık su ilave edip kaşık ile karıştırın.
Koyu, yapışkan hamuru yoğurma tahtasına alın ve ayırmış olduğunuz unu yedirerek yoğurun. İster kalıba ister fırın tepsisine yerleştirip, üstüne mutfak bezi örterek yarım saat ılık ortamda bekletin.
Fırına alıp üstü pembeleşene kadar pişirin. Üstünü örtüp soğumasını bekleyin.
9 Nisan 2014 Çarşamba
Benim kelimelerim
Belki bahardan, yazamıyorum, oysa kelimeler cümlelere sıralanmış sessizliğimden dökülmeyi bekliyorlar. Kaybolup yeniden buluşup, parçalanıp, daha da kalabalıklaşarak sıkışıp kaldıkları
labirentin koridorlarında çıkışı arıyorlar. Düşüncelerime yetişemiyorum. Gözkapaklarımın ardındaki ani flaş patlamalarında anlamlarıyla göz göze geliyorum ve karanlığın içinde erimelerini
izliyorum. Sadece izliyorum. Yüküm gittikçe ağırlaşırken kum saatinden döküle döküle tükeniyor zaman.
Bahardan. Hislerimin nazlı dansı, tomurcuklanan doğa, yeşilin ve mavinin fısıltısı, içimdeki bulutsu hafifliğin sebebi. Kanımın daha hızlı akması, kapıları sonuna kadar açıp kanat çırpma arzusu,
yenilenme, arınma duygusu ve depresif hayat yorgunluğu. Dünü yakıp küllerini sonsuzluğun rüzgarında savursan da, üstüne yapışan o hayat yorgunluğu...
Yazamıyorum. Kelimelerin hepsi hayatın içinde; kullanılmış, çiğnenmiş, tükürülmüş, kirletilmiş, aldatılmış... Onlar benim değil.
Hiç hırsım olmadı. Yüreğimin tek dileği Aşk oldu, gerçekleşen. Hayattan dilediğim ise sadece yazmak. Başkaları okusun diye değil, kalemimi satmak, fikirlerin esiri olmak için hiç değil.
Kelimelerin özgür bırakılışı sihrine kapıldım ben. Bu eylemin bana yansıttığı duyguları - heyecan, acı, öfke, sevinç, özlem, umut, Aşk - resmetmek büyüleyici. Ellerim, parmaklarım olmasaydı,
sözcüklere dökerdim içimdeki çağlayanı. Dünyamı duvarlara, ağaçlara, denize anlatırdım, tükenene kadar.
Yazmayı düşledim; çocukluğumda korkularımı, gecenin gölgelerini. Hasretin mısralarında Aşk'ı yazmayı düşledim... Hayatın ikiyüzlü, duygusuz panayırlarını, karanlık girdaplarını. Hayallerimi
yazdım.
Sonu gelmeyen yolculuğa çıkmayı düşledim, yanımda Aşk. Rengarenk şehirler, yalnız koylar, tozlu patikalar beni bekledi. Otobüste, trende, duraklarda uykumun parçalarını birleştirip zamanımın
en büyük kısmında uyanık kaldım. Günbatımında şarabın meyvemsi tadında durakladım, gecenin bir yarısında dans ettim. Yağmurda sırılsıklam olmuş hayallerimle uyandığımda tek gerçeğim Aşk'a
sarıldım. Sonsuzluğum hayallerimden geçip üstüme yazıldı, mısralar, notalar ve tarifsiz duygularla. Ve ben, sonunu görmediğim basamakları yalınayak çıkıyorum. Dalgakıranın dibine oturup tuzlu
damlaların yüzüme her düştüklerinde sevinç çığlıkları atıyorum. Hissediyorum çünkü, bunların hepsi Aşk'tan...
eylül
labirentin koridorlarında çıkışı arıyorlar. Düşüncelerime yetişemiyorum. Gözkapaklarımın ardındaki ani flaş patlamalarında anlamlarıyla göz göze geliyorum ve karanlığın içinde erimelerini
izliyorum. Sadece izliyorum. Yüküm gittikçe ağırlaşırken kum saatinden döküle döküle tükeniyor zaman.
Bahardan. Hislerimin nazlı dansı, tomurcuklanan doğa, yeşilin ve mavinin fısıltısı, içimdeki bulutsu hafifliğin sebebi. Kanımın daha hızlı akması, kapıları sonuna kadar açıp kanat çırpma arzusu,
yenilenme, arınma duygusu ve depresif hayat yorgunluğu. Dünü yakıp küllerini sonsuzluğun rüzgarında savursan da, üstüne yapışan o hayat yorgunluğu...
Yazamıyorum. Kelimelerin hepsi hayatın içinde; kullanılmış, çiğnenmiş, tükürülmüş, kirletilmiş, aldatılmış... Onlar benim değil.
Hiç hırsım olmadı. Yüreğimin tek dileği Aşk oldu, gerçekleşen. Hayattan dilediğim ise sadece yazmak. Başkaları okusun diye değil, kalemimi satmak, fikirlerin esiri olmak için hiç değil.
Kelimelerin özgür bırakılışı sihrine kapıldım ben. Bu eylemin bana yansıttığı duyguları - heyecan, acı, öfke, sevinç, özlem, umut, Aşk - resmetmek büyüleyici. Ellerim, parmaklarım olmasaydı,
sözcüklere dökerdim içimdeki çağlayanı. Dünyamı duvarlara, ağaçlara, denize anlatırdım, tükenene kadar.
Yazmayı düşledim; çocukluğumda korkularımı, gecenin gölgelerini. Hasretin mısralarında Aşk'ı yazmayı düşledim... Hayatın ikiyüzlü, duygusuz panayırlarını, karanlık girdaplarını. Hayallerimi
yazdım.
Sonu gelmeyen yolculuğa çıkmayı düşledim, yanımda Aşk. Rengarenk şehirler, yalnız koylar, tozlu patikalar beni bekledi. Otobüste, trende, duraklarda uykumun parçalarını birleştirip zamanımın
en büyük kısmında uyanık kaldım. Günbatımında şarabın meyvemsi tadında durakladım, gecenin bir yarısında dans ettim. Yağmurda sırılsıklam olmuş hayallerimle uyandığımda tek gerçeğim Aşk'a
sarıldım. Sonsuzluğum hayallerimden geçip üstüme yazıldı, mısralar, notalar ve tarifsiz duygularla. Ve ben, sonunu görmediğim basamakları yalınayak çıkıyorum. Dalgakıranın dibine oturup tuzlu
damlaların yüzüme her düştüklerinde sevinç çığlıkları atıyorum. Hissediyorum çünkü, bunların hepsi Aşk'tan...
eylül
4 Nisan 2014 Cuma
Umut Limanı
Aki Kaurismaki'nın festival filmi "Le Havre"-"Umut Limanı" dostluğun, sevginin, umudun, Aşk'ın ve
mucizelerin hikayesi. Sıradan, hakiki ve sarsıcı. İnsan olmanın onurlu halinin altını çizen, pembe değil, masmavi bir hikaye. Ne abartılı dramatik ne de hayal kurgusu, çırılçıplak hayat ve gerçekler. Ne kasvet giydirilmiş sanat ne de şaşaalı sahne gösterisi. Hikaye, hayattan. Başrolde: maneviyat...
mucizelerin hikayesi. Sıradan, hakiki ve sarsıcı. İnsan olmanın onurlu halinin altını çizen, pembe değil, masmavi bir hikaye. Ne abartılı dramatik ne de hayal kurgusu, çırılçıplak hayat ve gerçekler. Ne kasvet giydirilmiş sanat ne de şaşaalı sahne gösterisi. Hikaye, hayattan. Başrolde: maneviyat...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)