Ben, robot değilim. Yazılımlar yüklenebilir makine değilim. Köle ise, hiç değilim. Ben, Akıl, Yürek, Ruh ile, özene bezene, ışık ve umutla yaratılanım. Yaradan kulu, İnsan'ım.
Hürüm. Zindan, prangalar ve anahtarları, aklımda sadece. Kendim hapsolur, özgür olurum. Yürüyorum, kendimce, aklın yolunda; lal, kör, topal... Mucizeler yüreğimde, kefaretimi vicdanım öder.
Saygı duymam altına, paraya, pula, tüccara, şöhrete, üne, sanatçıya, siyasete, siyasetçiye.
Eğilmem kürke, mücevhere, saraylara. Ruhuma seslenen Sanatı alkışlarım, el etek öpmem.
Oyumu insan onuruma, var olma hakkıma saygı duyana veririm, satmam. Yaradan kuluyum ben.
İnsan'ım. Rengim, dilim, ırkım antropoloji sadece. Aklım, Yüreğim, Ruhum ile varım. Üstün değiliz
birbirimizden...
eylül
Bu Blogda Ara
30 Kasım 2014 Pazar
11 Kasım 2014 Salı
Fırında sarıkanat ve patates salatası
Sarıkanat temizlenir, tuz karabiber ve zeytinyağı ile terbiyelenir. Fırın tepsisine, pişirme kağıdı
üstünde, bir defne yaprağı ilavesiyle önce üstü kapalı(alüminyum folyo ile) 30-40 dk sonra üstü açık pişirilir.
Patatesler haşlanıp küp küp doğranır. Marul yaprakları ince kıyılıp patatese karıştırılır. Sızma zeytinyağı ve limon, tuz, karabiber ile sos yapılıp karıştırılır.
Çok, çok eski bir yalan
Itiraf etmeliyim ki bu yazıma nerden başlayacağımı bilemedim. Aklımda cirit atan düşüncelerle göz göze gelememenin sıkıntısı var zihnimde. Oldukça gıcık bir durum; konu belli, fikirde sorun yok lakin kelimeler fazlasıyla kalabalık.
Sonra yine kabullendim: bazı fikirler sadece yaşanır, mecburen.
Oldum olalı bildiklerimi paylaşırım. Zor olanı kolaylaştıracak bildiğim ne varsa, kendime saklamam. Püf noktaları, izlenecek yol, etaplar, herşeyi ama herşeyi bilgiye gerek duyan ve duyduğunu dillendirmeyenle paylaştım.
Şaşkınlık içerisinde kaldığım zamanlar oldu. Kaderiyle barışmış, kader diye çaresizliği ile kucaklaşmış, ezilmişliği kader edinmiş insan hikayelerini şaşkınlıkla karşılamak ilk tepkim olmuştur. Belki bu acıtan şaşkınlık yüzünden eksiklikleri tamamlamayı görevim bildim. Bilgi evrenseldir çünkü ve bu gerçek sadece laftan ibaret kalmamalı.
Bilginin gücü inkar edilemez ve... belli şartlarda tehlikeli. Bilgi, yaşamı kolaylaştırma donanımı, koruyucu bir zırh. Kimin ellerinde olduğu ve o kimliği oluşturan içeriğe göre anlam-taraf- kulvar değiştiren, inanılmaz bir Güç.
Bu gücün farkında olup rahatsızlık duyan ise Yönetenler. Bilginin araladığı pencerelerden gelen aydınlığın onların karanlık emellerini açık etmesinden korkarlar. Bu yüzden avam'a yasaklanması, ki olmaz, eksik verilmesi gerektiği fikri ortaya atılmış.
Itaat eden, başına gelen herşeyi kader diye kabullenen, aslında değiştirebileceği geleceğini başkalarının şekillendirmesine farkında olmadan izin veren kitlelere ihtiyaç duymuş Yönetenler. Asırlarca ve hala...
Iktidar olanların ilk yaptığı eğitim sistemine el atmak. Bilgi kirliliği peydah olur. Saçmalıklar komedisi yazılıp sahnelenir. Bilgi adına safsata servis edilir. Bilim/ bilgi pazarlanır olur. Pahalı kurslar, özel okullar, ayrıcalıklı eğitim. Ki! Eğitim herkesin hakkı sloganı altında!.. Dalga geçer gibi ve pervasızca.
Yanılmayın, siyaset yok yazdıklarımda. Para iktidarın gerçek rengi var, asırlardır olduğu gibi. Bu sebeple, boş, derim, eşitlilik, demokrasi lafları. Boş aydınlık gelecek umutları, asıl cehennemi yaratan insanın ta kendisiyken... Cehaleti besleyip büyüten insan. Kinlenen, kibirlenen, intikam alan, ezen, aşağılayan insan. Özünü unutan, geçmişini reddeden, geleceğini satın almaya kalkışan, insan. Ölüme rağmen.
Bilgi ise... Onunla üstün olunmaz, yok edici değil yol gösterici olunur.
Bilgi, aydınlık bir zihin, hayatta kalma sözü, geleceğin imtihanı. Pazarlanmayıp hak olsa...
Kimbilir?
Bilmemeyi tercih etmenin zamanıdır belki. Uykuya dalıp bir başka boyutta uyanmanın...
Kimbilir?
Belki isyan zamanıdır.
eylül
Not:
Birkaç gün sonra kutlanacak Öğretmenler Günü'ne ithafen...
9 Kasım 2014 Pazar
4 Kasım 2014 Salı
Hayal hırsızlığı
Yazarlığımın ilk yıllarında edebiyat hocamın yazdıklarıma dair uyarısı olmuştu: "karamsar olma" diye. Gülüp geçtiğimi hatırlıyorum. Başkaldırı güdüsü ile gülüp geçtim. Yıllar geçti, asiliğim beni terk etmedi. Bazen baş belası, bazen kurtarıcı, geri kalan zamanda yeşerecek iklimi ve toprağı bulamayan nadir bir bitki gibi sararıp solsa da, kalmak için direndi.
Düşünüyorum da hayallerim hiç de absürt olmadı. Kolayca gerçekleşecek olanları düşledim. Bilerek değil, haddimin farkında olarak. Velhasıl, bu hayat için mütevaziliğin bir kıymeti yokmuş... Ağa Babaların dediğiymiş, " büyük düşünüp, büyük oynayacaksın" diye. Ve bunu herkesi, herşeyi küçümseyerek yapacaksın.
Ederim ben böyle anlayışın içine!.. Herneyse, tercih ve hesap meselesi.
Ruhuma hitap eden müziği dinlerken, içimden duygu çağlayanları dökülürcesine, anlatamadığım bir heyecan sarar tüm benliğimi. Yazarken ise ruhumun bestelerini duyuyorum, inanılmaz. Ve bu bir frekans, anlatılanı anlamak, anlaşılmak, buluşmak için ayarları bulunması gereken frekans. Aynı anda aynı kelimeyi haykırmak, aynı duyguda susmak, kemanın aynı teline dokunmak, aynı manzaraya bakmak...
Yıllar geçti diye üzgün olup olmadığımı düşündüm. Değilim. Aşmam gerekenler gereğinden uzun zaman aldı, yapacak bir şey yok. Öyle olmalıymış. Ömür, resimli bir kitabı tamamlamak ise ben kendi hikayemi hala yazmaktayım. Her renkte yaşanacakların farkında... Karamsar olunmaz ki, içinin simsiyah olduğu anlar olduğunun farkındaysan...
Kolayca mutlu olabildiğim için mutluyum, öyle anlatılmaz, muhteşem bir hafiflik ki...
Bazen, aslında çok değil benim istediğim diye ağlayabiliyorum. Yüreğimi mutlu etmek için burada olduğumu düşünüyorum, sıklıkla. Güzel, masum, tertemiz herşeyin farkında olup onu koruyup kollamak için... Ve zifiri karanlıkta kayıp olmamak, çamura bulanmamak için direniyorum.
Hayallerim küçücük, Aşk ile harmanlanmış, uzanıp dokunacakken kanatlanan, yine de mümkün. Çalınmasalar...
eylül
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)