Bu Blogda Ara

23 Aralık 2015 Çarşamba

Hindi etli, patatesli brüksel lahanası yemeği




350 gr hindi göğüs
 2 patates
 Bir havuç
Kuru soğan,
İki diş sarımsak
 Bir paket brüksel lahanası
1 tatlı kaşığı bal
 Köri, karabiber, tuz
Bir silme tatlı kaşığı domates salçası
 Bir silme tatlı kaşığı biber salçası
Zeytinyağı
 ( hindi eti ve patates brüksel lahanası büyüklüğünde kesilir)


 Önce et kızarmaya bırakılır, soğan eklenir. Ardından kıyılmış sarımsak , dilim dilim doğranmış havuç, sonra brüksel lahanaları ve patatesler. Baharatlar, bal ve salça karışımı ilave edilir. Üstünü örtecek fakat geçmeyecek kadar sıcak su eklenerek kısık ateşte pişirilir.



10 Aralık 2015 Perşembe

Bomonti’de yepyeni bir yaşama çok az kaldı… Bu çok özel yatırım fırsatını kaçırmayın!

155 apart daireli The House Residence ve 51 odalı The House Hotel, 2016 yaz döneminde Bomonti’de kapılarını açmaya hazırlanıyor. 
Yenigün İnşaat yatırımı, The House Collection markası ve FYP’nin dizayn, marka ve konsept planlaması ile Bomonti’de hayat bulan The House Residence’da ince işler hızlı bir şekilde devam ediyor. Özel dizayn tasarımları ile hazırlanan örnek daireler, bugünden The House Residence tasarım anlayışını ve Bomonti’deki yaşamı keşfetmeniz için sizi bekliyor…
Modern yaşam, sanat ve dizayn ile zenginleşen The House Residence’ta yaşam stüdyo, 1+1 ve 2+1 dairelerde çok özel ödeme planları ile yatırım fiyatı 230 Bin Dolar’dan başlayan fiyatlarla sunuluyor. Dairelerin yatırım planlama ve uzun/kısa dönem kiralama hizmetlerini ise daha ilk günden FYP sizin için yapıyor… 
Dinamik, sosyalleşmeye açık ve konforlu bir yaşamın kodlarıyla şekillenen The House Residence Bomonti’de, 1+0’dan 2+1 ve penthouse’lara kadar 44 m2 ile 199 m2 arasında değişen, özel tasarıma sahip 155 adet apart daire seçenekleri sunuluyor. Yaşama renk katan detaylar ise projenin lounge, dining room, spor kulübü, club ofisi, kafeleri, peyzaj alanları ve teras gibi alanlarında odaklanmış durumda. Yaşamı ortak alanlara taşıyan The House Residence, servis zenginliğini ve kalitesini aynı binada bulunan 51 odalı The House Hotel’den alacak.
The House Residence’da dairenin yatırım planlaması daha ilk günden senin adına yapılıyor, detaylar seni yormuyor. Bütün dairelerin kısa, uzun dönem kiralama hizmetleri The House Residence yönetimi ve FYP tarafından, uluslararası zincirlerin işbirliğiyle gerçekleştiriliyor. The House Residence, her detayı özenle planlamaya dayanan modern tasarım anlayışını evinize de taşıyor. Dilerseniz tüm yaşam alanlarınızı sizin seçimlerinizle güzelleştiriyor. Taşınmaya hazır, zevkle döşenmiş, titizlikle hazırlanmış bir otele gelir gibi bavulunuzu alın, gelin ve yaşamaya başlayın.
Bomonti’ye tasarım dokununca
Piramit Mimarlık Turgut Toydemir tarafından projelendirilen The House Residence’ın yaşam konsepti ve iç mimari planlaması FYP Proje Geliştirme’den Tony Phillipson’ın İngiliz Conran  + Partners ile gerçekleştirdiği özel işbirliğiyle hayat buldu. Peyzaj ve cevre düzenlemesinde ise Hyland Edgar Driver imzası var. Geleneksel ve modern endüstriyel alanların yansımaları, modern mimari ve yaşam tarzı kodlarını harmanlayan tasarım New York Soho, Londra Covent Garden ve Paris L’es Halles gibi örneklerle de organik bağa sahip. Ortaya çıkan sonuç ise, ana yaklaşım olarak modern mimari, life style konsept ile geleneksel ve modern endüstriyel tasarımı birleştiren yepyeni bir konsept.
7/24 hayat, hizmet, mutluluk
The House Residence Bomonti, The House Hotel, The Residence Lounge, The Dining Room, The Cafe, The Club Fitness, The Club Office, The Garden Terrace ve The Services gibi mekan ve hizmetleri aynı binada, aynı çatı altında bir araya getiriyor. The House Residence’da kişiye özel servisler, Bomonti’nin ilk dizayn oteli The House Hotel işletmesi ile sunuluyor. The Services olarak tanımlanan sınırsız hizmetler ile, iki farklı noktada 2 farklı resepsiyon ve özel asistan, housekeeeping, vale, teknik servis, güvenlik ve ev sahibi kullanımına hazır laundry alanı, apart daire sahiplerine ev ortamında da otel konforu sunmayı hedefliyor.
Evler sakin, ortak alanlar yaşamla dolu
Konut, hotel, sosyal yaşam alanları, spor kulübü ve service ofis alanı ile bir yaşam merkezi olarak hayata geçen The House Residence, eğlence, yaşam, iş ve spor keyfini birlikte sunuyor. 2016 yazında tüm sosyal alanları ile hayata geçecek olan The House Residence sakinleri The Dining Room’da dilerlerse hazırladıkları yemeklerle dilerlerse özel asistanın yardımıyla davetlerini verebilecekler. Sabah 7:00 – gece 24:00 saatleri arasında kişiye özel hizmet veren The Residence Lounge, size özel bir mekan olarak tasarlandı. The Club Fitness sağlıklı bir yaşam sunarken, giriş terasında yer alan The Cafe’ler de ise Nişantaşı, Galata ve Karaköy’ün gözde mekanlarını sizlerle buluşturacak.
Daha ayrıntılı bilgi almak için tıklayınız.

Bir boomads advertorial içeriğidir.

4 Aralık 2015 Cuma

Yürekteki İz

Zaman olur günlük tutanlara gıpta ederim. Hayatının kendisi için önemli anları fotoğraflayan, video arşivi oluşturan, kronografiye önem veren ve bunun gereğini yapanlara hayranlık duyarım.  Zaman zaman başıma gelen bir olay.  Böyle olduğundan belki üstünde durmam, durup durup içimi bunaltmam.
 
Günlük tutma  maceram birkaç haftada son buldu yanılmıyorsam. Eksikliğini hissetmedim. Açıkçası, bana göre, aptalca ve lüzumsuz bir eylemdi.  Hangi sebepten dolayı bilmesem de, anlık, günlük olayları yazmayı hiç de arzulamadığımı anlamıştım nasılsa.
Oysa, yazmak benim için önemli bir olay, hayatımın her döneminde olduğu gibi.
Herkes gibi( çoğunluk yüzünden genelledim) şiir ile başladım. Uyaklı, tıkır tıkır, uyumlu dörtlükler ile. Kısa süre sonra beyaz şiirlere, sonra şiirsel cümlelere döküldü hislerim.
Yine de günlük tutmadım; tutmayı beceremedim mi, istemedim mi?..
Hovardalık etmek var bir de bende; uçan kağıtlara mısralar, şiirler, hikayeler yazıp savurdum.  Banknot saçar gibi yazıya döktüklerimi  saçtım.  Ne de olsa bana ait olan tek varlığım onlar, kime ne!.. Dermişim. Mesele hiç de öyle değilmiş, herneyse, geçip gittim diyelim. 
 
Gıpta ettim dedim ya, aslında saliselik bir hal. Çoğunlukla gıcık olurum bu meraklara. Zamanı objelere sığdırıp keyfince geriye sarmak  bir takıntı olmalı diye düşünürüm.
Egonun bir oyunu. Kendini kendine geçmişin yardımı ile tekrar tekrar anlatmak, ne gereği varsa. Fotoğraflara bakıp Zaman bağlamlı kayıplarını görmemek, , işte bu bir sorun. Düşününce; ilkokul çağında yazılmış günlüğün orta yaşlarda okunduğunda etkisi ne olur, ne kadar sürer?..  
Açıkçası, biraz acımasız gibi görünür(herkesçe değil), kullanma tarihi sınırlı olan varlıklarız. Dönem dönem yaşarız bize biçilmiş ömrü.  Öyle veya böyle. Bu yüzden hem gıpta eder hem de gıcık olurum bu insani durumlarından her birine. 
 
Yaşamak, trajikomik bir eylem, en azından benim düşüncem bu.  Trajedi yokluklar, çaresizlikler yüzünden. Komedi ise nimetler ve basiretsizliklerden.   Düşünüyorum da, şükrettiklerim isyanlarımı kat be kat bastıracak çoğunlukta.  Hayat denen öğütücüde tek parça kalmamın nedeni bu olmalı.  İnsandan yana umudumun tükenmemesinin sebebi de.  İnsandan yana umut deyince bir anlık içim bir garip olur ya, es geçerim onu, her defasında.  Bakalım, nereye kadar... 
 
Yaşadığın her günü yazsan ne olur, yazmasan ne olur.  Güldüğün-ağladığın, yediğin-içtiğin, gittiğin-gördüğün ne varsa yazsan, yazmasan ne olur.  Zaman delip geçer ya ömrünü, onu albümlerde, hafıza kartlarında saklasan   ne olur?.. Seni anlatan her ne varsa zaten sana dair,  yüreklerde bıraktığın iz asıl " işte budur!" dedirten...
 
eylül

29 Kasım 2015 Pazar

Kimliksiz

Nereye konuşlandıysan, vatanın olur.  Diyecek ne kalır ki, her laf boş; duyulara sorulur olmuş kimlik. Uyandığın, bakındığın yer yuvan olur. Bu yaşlı gezegenin her neresindeysen: öğretiler, yaşanmışlar zindanın,  aklın ise özgürlüğün olur. Kaçınılmaz bezginliğin gelişini bilsen.  Tükenmişliğin farkına varsan. Kelimelerin acıtan kifayetsizliğinde eriyip bitmeyi kabullenmesen.  Aşk kimliğin lime lime edilirken susmasan. Yaşasan; olduğu/geldiği gibi hayatı ve ruhuna dokundurmasan çamurunu.
Gerçekten!.. İnsanca. Onurlu. Yürekten yaşasan.






Hayat öyle güzel ki, yaşanmalı. Sevgilinin omzunda uyanmak gibisi olmaz. Gündoğumunu beklemek, yağmurda ıslanmak, üşümek bile güzel.  Mevsimlerin geçişine katılıp , yıldızlı gökyüzüne, Ay'a bakıp iç çekmek güzel.  Baharın tazeliğine her defasında şaşırmak, yazın samimiyetine teslim olmak, sonbahar melankolisinde depresyona girmek, kışları baharı özlemek: yaşamak bu demek.  Yaşamak güzel.


eylül


25 Kasım 2015 Çarşamba

Bir Gün Anlayacağız...


1915 baharında, Batı Cephesi'nde savaş çıkmaz içindedir.  Winston Churchill ve Lord Kitchener de dahil olmak üzere Müttefik liderler,  çözüm bulmak için haritaları açtılar. Akdeniz'den İstanbul'a geçiş veren  Çanakkale Boğazı onların dikkatini çekti.  Karadeniz üzerinden Rusya'ya bir yol açmak,  İstanbul ve Boğazları ele geçirmek anlamındaydı. Bilmedikleri bir şey vardı: Türk olmanın gücü!..

Bu tarihi unutmamak için, stratejileri, acıları, hırsları, düşmanlıkları, ırkçılığı bir daha hatırlamamak üzere unutmak gerek.  Bu felaketin yaşanmasına sebep olan halklar, insanlar değil, vicdansız, yüreksiz politikalardır.
İnanmak istiyorum, inanıyorum ki bir gün birbirimizden farkımız olmadığını anlayacağız. Bir gün, canımızın acısı, gözyaşlarımız, kayıplarımız, sevinçlerimizin farklı olmadığını anlayacağız.  Bir gün İnsan olmayı öğreneceğiz...  Bir gün bunun en muhteşem zafer, en büyük zenginlik olduğunun farkına varacağız...

Mustafa Kemal Atatürk'ün büyük yüreğini anlamadıysak:

"Bu Memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar! Burada dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükun içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçiklerle yanyana koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır, huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Onlar bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır."

inanıyorum ki, bir gün anlayacağız...

eylül



18 Kasım 2015 Çarşamba

Kapalı Pizza



Pizza hamuru

 İç

Kaşar peyniri(rendelenmiş): 150 gr
Tombul sosis: büyük ise 1 adet yeterli olur
 Ispanak: 150-200 gr( şoklanmış, kıyılmış, zeytinyağında kavrulmuş,Tuz, karabiber ile tatlandırılmış veya sadece haşlanmış)
 Mayalı pizza hamuru hazırlanır( kabartılır), biri biraz daha küçük olmak üzere iki bezeye ayırılır. Büyük beze açılır, fırın tepsisine yerleştirilir. Üstüne önce kaşar peyniri rendesi, ıspanak ve en son doğranmış sosis serpiştirilir. Diğer beze açılıp pizza kapatılır. Kenarları birleştirilir, üstüne zeytinyağ sürülür, birkaç yerinden çatal ile delinir. 200 derece sıcaklığında önceden ısıtılmış fırında pişmeye bırakılır. Fırından alındığında üstüne tekrar hafifçe zeytinyağ sürülür.









16 Kasım 2015 Pazartesi

ArtTerapi


Yorgun musun? Çiçek resmi yap.

Öfkeliysen, düz çizgilere dök öfkeni.

Canın sıkılmışsa sayfayı renklerle doldur.

Hüzünlüysen gökkuşağını resmet.

Korkuların varsa, örgü, dantel, makrome iyi gelir.

Tedirginsen kuklalar yapmayı dene.

Hayal kırıklığına uğradıysan kağıdı küçük küçük parçalara yırt gitsin.

Huzursuzluk tarafından ele geçirildiysen, origamı(kağıt katlama sanatı) dene.

Rahatlamak istersen  tasarımlarla uğraş.

Bir şeyi hatırlaman önemliyse labirentler,

Memnuniyetsizsen yollar,

Bir şeyi anlamak istediğinde daireler çiz.

Gücünü toplayabilmek için manzara resimleri yap.

Kendini anlamak için otoportreni yap.

Durumunu belirlemek önemliyse, renk lekeleri  bırak kağıdın üstüne.

Düşüncelerini sıraya sokmak istersen beşgenler, kareler çiz.

Kendini ve arzularını anlamak için kolaj yap.

Düşüncelerine odaklanmak için nokta nokta çizmeyi dene.

Düştüğün durumdan kurtulmak istersen dalgalar,

Çıkmaz sokağa girmiş gibi hissettiğinde spiraller çiz.

Hedefine odaklanmak istersen tel çit, hedef tahtası resmet.



Виктория Назаревич( psikolog, terapist)
















...

15 Kasım 2015 Pazar

İnsanı yazmak korkusu var bende

denemelerimden



Annemi yazmaktan korktum. Bilmediklerim, duymadıklarım, görmediklerimle ona haksızlık ederim diye korktum.  Yine de yazdım. Hissettirdikleriyle, ardından bıraktığı iziyle onu yazmayı denedim.  İtiraf etmeliyim ki, aslında onu hiç tanımadım.
Kucağında uyuyakalsam da, iç dünyasına göz atmışlığım olmadı. Dertlerini duymadım,
çaresizliğini görmedim, acılarını dindirecek güçte olmadım. Annem olmasından faydalandım.  Doğanın kanunu dolayısıyla, onun sayesinde var oldum.

İnsanı yazmaktan korktum.  Cümlemi tamamlamadan onun hakkında yeni yeni farkına vardıklarımla  irkilsem de, yazdım. Kelimeler geldikleri gibi kalakaldılar, kalbim çatlarcasına attı, kahroldum.  İnsanda kötünün kötüsüne, iyinin iyisine inanamadım. İnsanın değişken yapısından korktum. Basitliğinin labirentinde kayıp olmaktan, mucizevi yaradılışından, çözümlenemez yürek dilinden ölesiye korktum. Yine de yapabildiğim kadar onu yazdım.

Farkına varıp kabullenmekte direndiğim bir gerçeği yutkundum: insanı yazmak işinde yetersiz kaldığım.  Israrla(inatla değil), yazmaya devam ettim.   Ne para ne de isim edinmek için, sadece ışık olurum umuduyla yazmayı görev edindim.  Kimilerince aptalca, kimilerince gereksizce, yazdım.   Sıfırı bol rakamları gören köşe yazarlarından olmadım. Kitapları çok satanlardan hiç olmadım.  Yazdım sadece. Sadece yazdım.
Gördüklerimi, duyduklarımı, yaşadıklarımı değil,  benliğimin süzgecinden geçenleri yazdım.  Ne kandırmak, ne göz boyamak, ne de onaylanmak için yazdım.

Yorgunum. İnsanı yazmaktan, onu anlamaya çalışmaktan, içimde onu affetmekten, onun adına umutlu olmaktan, ona inanmaktan ölesiye yoruldum. Aptallığı alkışlayanlardan, paranın büyüsüne kapılanlardan, nefesi bile muhtaç edenlerden çok yoruldum.  Çaresi yok, yaşanacak bu hayata yorgunluğumla bezdim.

İnsan olmaktan, anlamaktan, anlatmaktan sıkıldım.  Gitme isteğimden ve gidememekten  sıkıldım.  Hayatın kahpeliğinden, yapmacık yaşanmasından,  gösterişinden, sefaletinden, yalan dolanından usandım bıktım. İstifa, iade edilmezliği, şikayet kabul görmezliğinden yıldım usandım. Üstüne üstlük tüm bunları tek tek yazdım. Üşenmeden, çekinmeden, korkmadan. Oysa ben, İnsanı yazmaktan hep korktum.

eylül


11 Kasım 2015 Çarşamba

Çıldırmadan önce herşey çok güzeldi

denemelerimden...


Basitçe; sabahın ilk seslerine, günışığının yüzüne düşmesiyle  uyanmak yerine  ağır bir yükü sırtlama düşüncesiyle  gözlerini açtığın gün, vazgeçersin. Herşeyden.
Uzun cümlelerde boğulmak gibisinden bir yaşamak olur tekdüzeliğin. Sık sık kaçmaktan, gitmekten bahsedip kalmaya devam edersin.

Günlük yaşarsın. Her sabah, bugün ne olacak diye merak etmeyi bırakıp-iyi kötü -gelen her ne ise, kabullenip karşılarsın. Ara sıra sinir krizleriyle silkelenir benliğin, varlığına lanetler yağdırıp sonra durgun sular gibi hayatının  seni sürüklediği yere akarsın.  Vazgeçersin, başlarsın yine vazgeçip devam edersin. Bitmez bir tekerrüre yazılır ömrün, basitçe: sonunu beklersin. Gün gelir kendini koyverirsin.
Ağır, yapış yapış bir rüyada kalmanın hayalini kurarsın. Direnir her sabah bedenin, kirpiklerin bile kenetlenir, uyanmak istemezsin...

Gün gelir, kocamış bir yalanın içinde olduğunu çözersin.  Ne ağlar, ne de gülersin.
Tüm gücün tükenmiş,  çiğnenip tükürülmüş, kullanılıp atılmış olmanın gerçeğiyle yaşarsın.  "İşte bu kadarım", dersin. İçinden yıkılırken, sahte sahte gülümsersin.
" Bu kadar mı?" çanları çınlatır ruhunu, isyanlarını gömecek yer ararsın. "Lanet olsun!",
diye haykırırsın, sesini duyan olmaz. Senin kadar yalnız, senin kadar bedbaht hiç kimse yok diye zırvalar, kendine acırsın. Karanlık günlerin, zift karası kaderin var senin, inanırsın.  Zihnin bile ihanet içinde, hiç aydınlık günün olmadı diye fısıldadığını sanıp onurlu, iyi, güzel herşeyi unutursun.
Her şeyi unutursun...Tasasız çocukluğunu, mantıksız ergenliğini, ilk aşk kıvılcımını, heyecanlı gençliğini unutursun.  Vefayı unutursun. Sen hep ama hep mağdursun.


eylül


9 Kasım 2015 Pazartesi

Kuşlar kadar özgür


Özgür olmak,  nadir bir durum, yaşanır sadece...

Özgürlük.  Kompozisyon konu başlığı olsa, herkesçe farklı anlatılır diye düşündüm. Kişisel mesele, oldukça toplumsal ve de kitlesel.
Özgürüm diyebilir misin, engeller varsa  önünde?..  O engeller, soyun sopun, ırkın, dinin, rengin, seçimin yüzünden konmuşlar ise, özgürüm diyebilir misin?
Özgürüm diyebilir misin, 'sürü'den biri olmak istemezken?..
Kalıplara uyup özgür olduğunu söyleyebilir misin?.. Kuşatılmışken, özgür olduğunu iddia edebilir misin?
Özgürüm diyebilir misin; şahsi ve keyfi kurallara uymak zorunda bırakıldığında?..
Hırslarının peşine düştüğünde özgür müsün ?.. Ona buna yetişeceğim diye, kariyer yaparım, sınıf atlayacağım diye  yarışırken, insanlığından ödün verip , özgürüm diyebilir misin?..
Dün asgari ücretli ailenin çocuğu olup, olur ya zenginleşen biri olduğunda, ne oldum delisisin ya, özgürlüğü yurtdışı gezilerle, katlar, yatlar ile mi anlatırsın?..
Yapmasan, isabet. Ah'ını almasan emekçilerin, isabet.  Özgür müsün hala?..
Trendleri takipteyken.  Gündemdeyken; seyahatlerin, küçük küçük sanat denemelerin...  Aklın tutsak edilmişken-manen ve madden- özgür olduğunu söyleyebilir misin? Yok, bana değil, sadece kendine, diyebilir misin?..
Belki dersin; sebeplerin olur, anlarım. Aklın bunu alır, anlarım. Param çok, harcarım dersin, anlarım. Vefa ne, vicdan ne derim. Özgürüm dersin, yaşarım, gezerim, yerim, içerim, sana ne? .. dersin. Diyemem, hiçbir şey.  Sen, seçtiğin yerdesin.

Özgürlük, derin derin nefeslenmek. Hakkını yememek kimsenindir özgürlük .
Basit ihtiyaçlardan tedirgin olmadan paylaşmak. Bugünü doyasıya yaşamak, yarından korkmamak.  Özgürlük: saygı, empati, merhamet ve anlayış göstermek.

Özgürlük, onu  vaad edenlerin sağladıkları eğitimle sınanır.  Halkına çağın gerektirdiği eğitimi vermeyen iktidarın köleye ihtiyacı vardır, diye bilinir. Fikirlerden korkan iktidarın bir tek yoludur  diktatörlük.  Hadi bakalım, test et, düşün: özgür müsün?..

Özgürlük, düşünebildiğin kadar. . Bağımlılığını sıfırlayabildiğin kadar. Empati kurabildiğin, bireyin varolma hakkına saygı duyabildiğin kadar.  Eşitlik hakkını kabul ettiğin kadar. Özgürlük, yüreğinin büyüklüğü kadar.
Özgürlük, senin istediğin kadar.


eylül


7 Kasım 2015 Cumartesi

TEK






Hanedan kurmadı.
Yalan yapmadı, kandırmadı, 
insanın aklına, 
soyuna sopuna küfür, iftira etmedi.
Vatanı bölmedi, böldürmedi, 
Kendisi için yaşamadı. 
Kendini  herşeyin üstünde görmedi.
Yalaka ordusu toplayıp menfaatleri için beslemedi.
İhanet etmedi. 
Allah ile kul arasına girmedi.

Mustafa Kemal ATATÜRK , CUMHUR idi...
TEK oldu, TEK kalacak.

Herkes ölür, O ölmedi. 







4 Kasım 2015 Çarşamba

;))

Siyasetten hoşlanmadığımı birçok kez yazdım, bununla birlikte gündemin yabancısı olmadığımı da belirttim. Bir de benim görüşüm kimin umurunda ki veya neden umurunda olsun ki? Bununla da fazlasıyla barışığım.  Konuya gelince; bu sabah işimin arasında küçük  bir mola verdiğimde gazetelere şöyle bir göz atayım dedim. Altta kopyala - yapıştır yapacağım yazıya çok güldüm, hala da gülüyorum. Yanlışa düşen olmasın, siyasetle ilgisi olmayan bir keyif mi desem, sadece buydu.
Bir de oldukça eski gerçeği görmekten dolayı...
Bırakın siyasi görüşü, iş burjuva - işçi sınıfı olayı sadece.

Ekşi Sözlükten



"Yüzde 49.5 oy almasının ardından AKP'ye ilişkin seçim analizleri tartışılırken Ekşi Sözlük'teki paylaşımda AKP'li taksicinin taksisine binen bir vatandaş AKP'liyle ne konuşulacağının 'yöntemini' yazdı.


Yıllarca AKP'lilerle tartıştım ancak anladım ki laf anlatmanın, anlatsan da karşıdakinin anlamasının imkanı yok ben de taktik değiştirdim. Buyrun;

Dün taksiye bindim. Taksinin arkasındaki Osmanlı tuğrasından ve radyodaki açık A haber radyo kanalından anında çakozladım ki şoför gerçek bir 'uzun adam' sevdalısı. Dikiz aynasından şöyle bir tipime baktı takım elbiseli sarışın bi adam. hemen kafasında çaktı Cehape zihniyetini tabi. Neyse yolculuk başladı. Tabi ki de muhabbet hemen seçimlere geldi. Hah dedim şimdi sıçtık. Ama bu sefer ben atik davrandım ve "Allahıma bin şükür tekrar tek başımıza iktidar olduk!" dedim. Şoför şaşkınlığından el frenini çekecekti nerdeyse.
"Abi sen de mi Ak partiye verdin ya" dedi. "Heralde başka kime verecektik. hamdolsun bu sefer istediğimiz aldık" dedim.
"Hay yaşa abim be!" dedi. "Bu millet teröristlere, israil, ermeni döllerine kalmadı" dedi.
"Vallahi ben 2002'den beri ak partiye veriyorum oyumu. çok şükür ayda 100-150bin lira kazanıyorum sayelerinde allah reyisten razı olsun" dedim. herif bi dumur oldu. "3 tane arabam 4 tane evim var çocuklarım da yurtdışında okuyor keyfimiz yerinde çok şükür"dedim.
"Abim sen ne iş yapıyorsun ayıptır sorması" dedi. "Ayakkabı imalat fabrikam var benim antepte" dedim.
Eskiden sigortalı işçi maliyeti yüzünden ayda 50bin zor kazanıyordum şimdi türk işçileri çıkarttım hepsini suriyeli aldım fabrikaya ne sigorta ne bişey ayda 300 liraya çalışıyor adam biz de kazancımıza bakıyoruz elhamdülillah" diye devam ettim. adamın surat düştü. "Ak Parti başımızda olduğu sürece kazancımız hep bol oluyo Allah razı olsun onlardan" diye sıralıyorum.
"Sen ne kadar kazanıyorsun var mı ev/araba çocuk fln" diye sordum. "Abi biz kiradayız, 2 çocuk var. allah bağışlasın" dedi. "yollasana ya çocukları yurtdışına güzelce okusunlar ingilizce öğrensinler" dedim. "abi biz devlet okulunda zor okutuyoruz ne yurtdışısı" dedi.
"Öyle deme her türlü imkanınız var şükür etmesini bilmek lazım" diye devam ettim. herifte yine ses yok.
"Keşke 400 milletvekili alsaydı ak parti, hanımın doğum günü geliyor bmw istiyor ama benim de fabrikayı büyütmem lazım...daha çok para lazım yani ehehehe" şeklinde sallıyorum. Çıt yok. "Bizim çocuklar alıştı her 6 ayda bir yeni telefon istiyorlar 3bin 3bin az para değil... ama yolluyoruz bi şekilde" aklıma ne geldiyse sıkıyorum. Bi ara kendim bile inandım...
Neyse ineceğim yere geldim. Arabadan inerken adamın bana bir bakışı vardı ki... Bir daha Ak Parti'ye oy atacağını sanmam."

Odatv.com

3 Kasım 2015 Salı

Ekmek

Tereyağlı, ballı-reçelli, nutellalı ekmek dilimleri.
Ekmek arası peynir, domates, marul; köfte, sucuk, söğüş et.
Hamburger ekmeği, geleneksel poğaça, açma, pide.
Yumurtalı, kızarmış, tost yapılmış ekmek.
Çorbaya kıtır ekmek küpleri, kebap altı pide parçaları;
ille de ekmek.



Ekmek yapmaya devam:
Bu ekmeğin farkı yoğurt ilavesi ile yoğurulmuş olması, geriye kalan herşey aynı.



Maya, ılık su veya süt, şeker, tuz, yoğurt, un.


Bayatlamış ekmeklerin kaşar peyniri ve baharat ilavesiyle lezzetli ikrama dönüşmesi muhteşem.







Kaşar peyniri, tuz-biber

28 Ekim 2015 Çarşamba

Cumhuriyet

Vatan Türkiye,  aziz şehitlerin kutsal emaneti,
Unutma!..

Satılık değil,
Mirasyedi payı değil. 












27 Ekim 2015 Salı

Cumhuriyet Bayramımız Kutlu Olsun!..

Duyduğum heyecanı, coşkuyu yazabilmek isterdim.
Onur duyuyorum, Mustafa Kemal'in kurduğu Cumhuriyet ile!..
Bayramımız Kutlu Olsun!..






"Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir."

"Bugün hepimize düşen ortak görev; ulusal değerlere, bilince, Cumhuriyet'e sahip çıkmak, Çanakkale'yi, Kurtuluş Savaşı'nı kazanan  ruhu korumak ve bu bilinci gelecek kuşaklara aktarmaktır. Türk Ulusu dili, kültürü, tarihi ve saygın kimliğiyle aydınlık yarınlara el ele güçlü biçimde yürüyecektir."

"İstiklal, istikbal, hürriyet, herşey adaletle kaimdir!"

"Her fert istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine mahsus siyasi bir fikre sahip olmak, seçtiği bir dinin icaplarını yapmak veya yapmamak hak ve hürriyetine sahiptir. Kimsenin fikrine ve vicdanına hakim olunamaz."


"Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben milletimin en büyük ve ecdadımın en değerli mirası olan bağımsızlık aşkı ile dolu bir adamım. Çocukluğumdan bugüne kadar ailevî, hususî ve resmî hayatımın her safhasını yakından bilenler bu aşkım malumdur. Bence bir millete şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın vücut ve beka bulabilmesi mutlaka o milletin özgürlük ve bağımsızlığına sahip olmasıyla kaimdir. Ben şahsen bu saydığım vasıflara, çok ehemmiyet veririm. Ve bu vasıfların kendimde mevcut olduğunu iddia edebilmek için milletimin de aynı vasıfları taşımasını esas şart bilirim. Ben yaşabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evladı kalmalıyım. Bu sebeple milli bağımsızlık bence bir hayat meselesidir. Millet ve memleketin menfaatleri icap ettirirse, insanlığı teşkil eden milletlerden her biriyle medeniyet icabı olan dostluk ve siyaset münasebetlerini büyük bir hassasiyetle takdir ederim. Ancak, benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin, bu arzusundan vazgeçinceye kadar, amansız düşmanıyım."


Mustafa Kemal ATATÜRK