Bu Blogda Ara
22 Nisan 2016 Cuma
15 Nisan 2016 Cuma
23 Nisan Uluslararası Çocuk Bayramı Toronto'da kutlanacak
Kanada’nın en büyük şehri ve ticaret merkezi Toronto’da, Atatürk’ün dünya çocuklarına armağan ettiği 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın kutlanması kararı alındı.
Toronto Belediyesi’nin resmi internet sayfasında yer alan duyuruda, Belediye Başkanı John Tory’nin imzası da yer aldı.
Yayınlanan duyuruda şöyle denildi:
“23 Nisan Çocuk Bayramı, her yıl dünyanın birçok ülkesinde kutlanıyor. Bayram, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk tarafından 23 Nisan 1920 yılında dünya çocuklarına armağan edildi.
Çocuk Bayramı, yıllar içinde UNICEF gibi birçok uluslararası kurum tarafından resmen tanınmaya başlandı. Bu özel gün, dünya çocuklarına bir hediye olarak “sevgi, arkadaşlık ve barış” mottolarıyla kabul edildi ve uluslararası toplumda kabul görmeye devam ediyor.
Kanada Türk Toplumu tarafından organize edilen ve 16 Nisan’da Toronto’da beşincisi kutlanacak olan Uluslararası Çocuk Bayramı etkinliklerinin, Toronto’daki çocuklar arasında dostluğu, barışı ve birliği geliştireceğini umuyoruz. Her yıl olduğu gibi bu yıl da farklı etnik ve kültürel gruplara mensup çocuklar geleneksel danslarını ve sanatsal çalışmalarını sergileyecek.
Toronto, farklı etnik ve kültürel grupların bir arada uyum ve hoşgörü içinde yaşayabildiği bir ‘kültür mozaiği’ olarak biliniyor. Çocuk Bayramı gibi etkinlikler, topluluklar arasındaki etnik ve kültürel gelenekleri kaynaştırarak çok kültürlülüğü destekliyor ve kardeşlik, sevgi, dostluk ile birliği sağlamlaştırıyor.”
12 Nisan 2016 Salı
Damla çikolatalı bisküvi
Gereken malzeme:
200 gr tereyağ(oda sıcaklığında)
1 su bardağı pudra şekeri
2 yumurta
3,5-4 bardak un(hamur kıvamına göre ayarlanır)
Kabartma tozu
Portakal kabuğu rendesi
3/4 bardak damla çikolata
170 derece ısıtılmış fırında kızartmadan pişirilir
9 Nisan 2016 Cumartesi
Hayat öyle böyle yaşanır, başka yolu yok
Bir aydınlık tarafı var Ruh'un, bir de karanlık; seçim senin...
Hava güzel, tabiat yeşillere bürünmüş, kuşlar cıvıldaşır, bahar kaygısız ve hafiften sarhoş, İstanbul cilveli, daha ne olsun?.. Yaşa be! Yaşa şu hayat denen mecburiyeti.
Acıların, sevinçlerin varlığında yaşa, ne olsun!?.. Bir tek mucizevi nefesin yetmez mi? Yaşa işte, nefsin kıyametini...
Bil ki, seni tutan/koyveren insani hırs ve kaygın. Bil ki, seni yargılayan egondur. Bil ki, bilmen için aydınlığa dokunman gerektiği. Hayatta kazanmak için karanlığa teslim olman gerektiğini bil. Var olma sebebini anlayabilmen için bil. Sen herşeye rağmen, yeter ki bil...
Umutsuz olmak için şartların tümü bir araya gelmiş. Yaşamı satın almak için şeytan elinden geleni yapmış. Kelimeler satılık, kelimeler hançer, edebiyat hain ve hayat külfet.
Oysa. Tabiat, bahar, İstanbul güzel. Yaşamak nimet...
Gel de küfretme gelmişine geçmişine... Olsun. Sen yine de bil. Karanlık korkar bilenden.
eylül
5 Nisan 2016 Salı
Sadece Aşk yeter...
Ömrüm hayatın yanımdan geçişini seyretmekle geçti. Yaşamın "ustası" olmak bir yana değil, hatta çıraklığa bile varmadı. Sakarlığım hayata dair, ona yabancılık da keza. Düşünüyorum, geçen zaman eğlenceli ve bir o kadar da acı. Bana ayrılan süreyi elbette bilmiyorum(kimin haddine ki bilmek), lakin sonun mutlak olduğuna kaniyim. Eh, yetmez mi? Bir dakika! Neye yetmez? Amaaan...
Sahte gülümsemelerden, yalan duygu gösterilerinden daraldım. Ömrümce. Umutları kaybetmemek aptallık, mucizelere inanmak duble aptallık ve insancıl olmak da bunlara dahil ise, hepsini sahiplenmek de aynı kapıya çıkar. Buyum ben. Hem de gönüllü.
Bazen, neden diye kendimi oldukça sert sorgulayışım oldu. Neden insanın hatasını görmezden gelirim. Neden onu utandırmam. Neden de neden... Ne bileyim ben.
Ah be hayat, ne insafsız, ne kansız, ne onursuz, ne beter bir şeymişsin sen. Bir de şu var: ne tatlı, ne güzel, ne kaygısız, şeker gibi, rüyaymışsın sen hayat.
Seçemezsin. Yerini ayırtamazsın. Birden bire gelir, fırtına olup geçip biter. Yaşarsın sadece. Hayıflanırsın, kendini kaybettiğin her an. Eğer buluştuysan kendinle, o vakit sadece hüzünlü bir gülümseme belirir yüzünde. Yaşarsın. Öylece gelip gider.
Çoğu zaman iki eli yakamda. Hiçbir zaman yüreğimde yer edinmeyen, hayat...
Ömür ağlamakla başlayıp biter. Bir sevinç, bir veda hıçkırığı yeter.
eylül
Sahte gülümsemelerden, yalan duygu gösterilerinden daraldım. Ömrümce. Umutları kaybetmemek aptallık, mucizelere inanmak duble aptallık ve insancıl olmak da bunlara dahil ise, hepsini sahiplenmek de aynı kapıya çıkar. Buyum ben. Hem de gönüllü.
Bazen, neden diye kendimi oldukça sert sorgulayışım oldu. Neden insanın hatasını görmezden gelirim. Neden onu utandırmam. Neden de neden... Ne bileyim ben.
Ah be hayat, ne insafsız, ne kansız, ne onursuz, ne beter bir şeymişsin sen. Bir de şu var: ne tatlı, ne güzel, ne kaygısız, şeker gibi, rüyaymışsın sen hayat.
Seçemezsin. Yerini ayırtamazsın. Birden bire gelir, fırtına olup geçip biter. Yaşarsın sadece. Hayıflanırsın, kendini kaybettiğin her an. Eğer buluştuysan kendinle, o vakit sadece hüzünlü bir gülümseme belirir yüzünde. Yaşarsın. Öylece gelip gider.
Çoğu zaman iki eli yakamda. Hiçbir zaman yüreğimde yer edinmeyen, hayat...
Ömür ağlamakla başlayıp biter. Bir sevinç, bir veda hıçkırığı yeter.
eylül
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)