Bu Blogda Ara

28 Ocak 2017 Cumartesi

Kıyıda kenarda kalan tarifler; kakaolu kurabiye



Kakaolu kurabiye

Gereken malzeme:

2 yumurta
60 gr tereyağı
130 gr şeker
40 gr kakao
1 çay kaşığı Kabartma tozu
130 gr un
1 çay kaşığı granül kahve
Ayrıca:
 toz şeker, pudra şekeri

Oda ısısındaki tereyağı ve  şeker mikser yardımı ile krema halini alana kadar çırpılır, ardından yumurtalar  tek tek eklenir. Önceden elenip hazırlanan un, kakao, kahve ve kabartma tozu karışımı yumurta tereyağı ve şeker karışımına karıştırılır. Oldukça yumuşak kıvamda olan hamur(kapalı kapta) buzdolabında en az 3 saat  bekletilir.
Kurabiyelerin dışı için iki ayrı tabağa toz ve pudra şekeri hazırlanmalı.  Tatlı kaşığı yardımı ile hamurdan alınan parçalar yuvarlanıp( eller biraz ıslatılır) önce toz  sonra pudra şekerine batırılır.
Pişirme kağıdı üstüne, aralıklı yerleştirilen kurabiyeler 180 derecede(fan açık) 12-15 dk pişirilir.


12 Ocak 2017 Perşembe

İdrak


"Hayır" diyebilmek bazen kolay, bazen ise çok zordur.  Aslında bu "evet" için de geçerli. Bu iki kelime insanın hayatını kökten değiştirebilme gücüne sahip, bazen de  hayatına malolabilir.  Bu bir gerçek, az da olsa kafa karıştırıcı bir gerçek.  Düşünün, bir kelime ile neler  yapabilirsiniz! Kendi veya bir başkasının yaşamına çekilen kalın  bir çizgi.  Bir kelime ile başlayan veya bitenler, olabilecekler veya asla gerçekleşmeyecekler.  Her iki durumda da sarsıntı söz konusu, pozitif veya negatif.  Oysa öyle  görünmüyor, masum birer kelimedir her ikisi.    Kelimelerden birini seçmek ve ifade etmek için önce konu hakkında  bir karara varmak gerekir.  Yani sırf  öylesine  "hayır" veya "evet" diyemeyiz, bunun sorumluluğunu da taşımalıyız.   Kırmamak için "hayır" diyememenin sonuçlarına katlanmak zorundasınız, yok başka bir yolu.    Heves  doyurmak adına da  "evet"  demek aynı riski taşır: sonuçlarına katlanmak.  Bütün bunlar yaşamın küçük, zalim şakaları.
Kendimizle ve insanlar ile ilgili bazı şeylerin farkına varmak zaman alır. Kişiye göre değişen bir zaman aralığı.  Sadece bu yeterli değil ve kesinlikle tecrübe ile ilgisi yok.  Zaman, yer, koşullar; bunların  seçenekler ile alakalı olduklarını düşünüyorum.  Bazı durumlarda kimileri için doğru zaman, yer ve koşullar başkaları için doğru  olmayabilirler ve unutulmamalı ki kişinin özellikleri de belirleyici.  Bütün bunların sonucunda "hayır" veya "evet" ne bir ödül, ne de ceza olmalı.  Kelimeler, can yakan  tarafında  veya canı yanan tarafında, güçlü veya güçsüz belirleme oyununun zarları olmamalı.  Eğer mantıktan yoksun, sadece kişisel  çıkarlar uğruna alınan kararlara  boyun eğmek, eğdirmek ister ise insan bu onun seçimi, ne kaderden dem vurulur, ne hayattır suçlanacak.  Akıl var, mantık var. Akıl, mantık ve daha da önemlisi: özgür irade var!..   Evet, bu sebeple başkasının özgür iradesi hiçe sayılamaz.   Başkasının yerine karar verilemez.   Belki kırılmalı insan, çünkü o kırılma ardında belki de idrak  vardır.  İlla ki kırılmalı demiyorum, aslında "idrak-anlamak" çok güzel bir kelime. Anlamı güzel  bir kelime.  Her "evet" ve "hayır"ın bir anlamı vardır, doğru veya yanlış  demek  istemiyorum. Doğru veya doğru olmayabilen diye adlandırmak bana daha sempatik  göründü.  "Hayır" demek sana göre doğru  gelmeyebilir. Peki "evet" demek  bana  doğru gelmiyorsa?..   Mühim olan  kendimizden emin olmak değil mi?  Mühim olan  başkalarını  da anlamaya çalışmak değil mi?..  Kendine ayırdığın "hayır" ve  "evet" leri başkalarına sunamazsın.

Hayatı siyah-beyaz yaşamak ve yaşatmak  çaba gerektirmez, herşey net, basit, yaşanmış, denenmiş ve onaylanmış.  Katı kurallar içerisinde verir ve alırsın ve şüphesiz  beklentiler içerisindesin.  Duyguları yok sayarak, göze-göz, dişe-diş yaşamak   cinayet işlemeye benzer.  Sorgulamadan, umut büyütmeden, ardına baka baka yaşarken,  içindeki sadece sana ait farklılığı yavaş yavaş öldürürsün.  Hayat, bir sahne, bir durumdur  ve her kişinin kendisine ait yaşamı hayatın bütününde küçük bir ayrıntıdır.   Ucsuz  bucaksız bir vadinin üzerine eteklerini örtmüş gecenin içinde parıldayan ateş  böcekleri misali. Her biri kendi ışığında yolunu aramakta, her biri farklı yöne kanat  çırpmakta, aynı vadinin  uçsuzluğunda.  Özgür irade özgür ruhlarda parıldayan  rehber yıldız gibidir.  Eğer bir kişi sahip olduklarının farkında değilse ve hazine aramakla  geçtiyse  yaşamı, boşa geçmiştir. İnsanın yaşam şifresi ruhunda gizli.  Tüm sorularının cevabı  gibi...

eylül
İstanbul/2009




Kendini Aşk ile bulabilme ihtimali




"Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden,

  Bir çok seneler geçti, dönen yok seferiden..."



Yahya Kemal Beyatlı'nın Sessiz Gemi şiirindeki bu mısralar bu kez kaybedilenleri değil, kaybedenleri düşündürdü bana. Kaybeden yerinden memnun mu?..  Karşı penceredeki hayatı merak eder, içine girmek ister.  Diğer masaya konan tabaktaki yemek ona daha leziz görünür.  Yüzüne  hissiz ve yalancı bir maske yapışır, adeta teninden bir parçaymışçasına gibi.  Gülümsemeler üstüne üstüne yağır, kıvranır tarifsiz acılar ile, anlam veremez...  Gizlenir, iyice saklanır kendine hazırladığı kafeste, herşeyin ve herkesin ortasında oysa: kendi hayatının arenasında.
Kaybeden olmak hiç kolay değil ve ne yazıktır ki çok kolaydır.  Burada  bir çoğu memnun değil yerinden... 

Kimbilir, belki de her zaman  farkında olmuyor  insan, kayıplarının...  Ya da farkında olmamayı seçiyor, istemsiz veya telaş ederek.  Bence sıkı bir olaydır durup kendine -şöyle böyle değil -derinden  bir bakmak. Hoşa gitsin veya gitmesin, yüzleşeceklerine rağmen içine içine bakmak hiç kolay olmamalı. Bana göre öyle.  İnsan  ruhuna iyi bakmalı, kendine iyi davranmalı ve  ona iyi gelecek tek şey Aşk, gerçek Aşk.  Ne kadar uzak tutulursa tutulsun, ne kadar ulaşılmaz olduğu inanılırsa inanılsın  o insanı terk etmez, gitmez.  Zamanı, koşulları, yeri yok,  Aşk her yerde.  
Şu Hayat hengamesinde  yer kapma koşuşturmasında, birbiri ile yarışan, birbirileri ile çatışan  insanlar bir an için olsun  herşeyi unutup  yüreklerine bakabilseler o muhteşem ışığı görebilme ihtimalleri var.  O ihtimal gerçek olduğunda tünelin karanlık ucundan ışığa  doğru bir yolculuk  başlar.   İhtimali ıskalamak mı?  Kaybeden olmak demek.   Kendini bulamamak.

Hüzün yüklü, belli ki şairin kalemine çaresizliğin  konduğu bir anda yazılmış bu şiiri okuyorum. Bir yerde birileri aynı şarkıyı dinliyor olabilir, kimbilir.  Bu gemide herkes için bir yer ayrılmış, bir yolun sonunda başlayan bir başka yolculuk bu.   Ne ayrılık var ne de son... Eğer Aşk ile buluştuysa kalpler bu gemi Sonsuzluğa yol alır.


eylül


9 Ocak 2017 Pazartesi

Uyan Türkiye'm





Makarnalı beyaz lahana tarifi

Fırında makarnalı beyaz lahana yemeği

Bu yemeğe verilen orijinal isim bu, lakin  itiraf etmeliyim ki aklımdan "daha bir afili adı olmalı" diye geçmedi değil.  Dolması, kavurması, etlisi etsizi, salatası, turşusu; beyaz lahananın sofrada sessiz hakimiyeti var gibi gibi:)

Alttaki tarif oldukça eski bir yemek kitabından alıntı. Değiştirdiğim tek şey üstünde kullandığım beşamel sos. Orijinalindeki sos malzemesini de altta belirttim.

Avrupa'da peynirli, yumurtalı fırınlanmış yemekler, Doğuya gittikçe kavurma, etli kapama olarak tercih ediliyor.  Damak zevki tartışılmaz.

Bu yemeğe gelince; lezzetli, farklı, denemeye değer. İster ana yemek, ister ara sıcak veya soğuk;)  ister köfte, ister hindi tandır yanına yakışır.  Yine de damak zevki tartışılmaz.  Keyif, sahibine özeldir;)



Gereken malzemeler:

1-1,5 kg beyaz lahana
200 gr makarna
Tuz, karabiber,
Zeytinyağı
3/4 su bardağı rendelenmiş peynir(rendelenmiş pizza peyniri veya yağlı beyaz peynir)

Beşamel Sos;
Tereyağı
1 tepeleme yemek kaşığı un
1,5 su bardağı süt
Tuz
Karabiber
1 yumurta

Üstüne;
rendelenmiş kaşar peyniri

Lahananın üst yaprakları çıkarılır ve daha kolay doğranması için dilimlenir. Her parça ince ince kıyıldıktan sonra derin bir kaba alınıp tuzlanır ve iyice ovuşturulur. Zeytinyağı eklenmiş tencereye alınır, karabiber serpiştirip yumuşayana kadar kavrulur.
Diğer yandan 200 gr makarna haşlanıp süzgece alınır. Kavrulmuş olan lahanaya makarna ve rendelenmiş peynir karıştırılıp yağlanmış fırın kabına yerleştirilir.
Sosun hazırlanması için un tereyağında sararmadan kavrulur ve süt eklenir, karıştırarak koyulaşması sağlanır. Orta kıvamda bir sos olmalı; ne çok fazla akışkan ne de çok koyu olmamalı. Tuz ve karabiber ile tatlandırılır ve yumurta eklenerek hızlıca karıştırılır.
Fırın kabındaki makarnalı lahananın üzeri sos ile kaplayıp üstüne rendelenmiş mozarella veya herhangi eriyen beyaz peynir serpiştirilir. 220 derecede fırınlanır.
Fırından almadan önce üzerine rendelenmiş kaşar peyniri ekleyerek kızarana kadar bekletilir.

Not:
Bu yemeğin orijinal tarifinde beşamel sos yerine bir bardak süt veya yoğurt ile çırpılmış 3 adet yumurta kullanılmıştır.




5 Ocak 2017 Perşembe

Muhteşem!..


Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi'ni seslendirdiler...


Ey Türk Gençliği!
Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!
Mustafa Kemal Atatürk
20 Ekim 1927



4 Ocak 2017 Çarşamba

Portakallı kurabiye



100 gr şeker
100 gr tereyağı (soğuk)
1 yumurta
35 ml portakal suyu
280 gr un
Kabartma tozu
2 portakalın kabuğu rendesi
Az yıldız anason rendesi( ben kullanmadım)

Ayrıca: biraz toz şeker ve biraz pudra şekeri

Şeker, küçük kesilmiş soğuk tereyağı ve yumurta karıştırılır. Portakal suyu ve kabartma tozu ile birlikte elenmiş olan un ilave edilir. Son olarak rendelenmiş portakal kabuğu eklenerek hamur hızlıca yoğurulur ve şeffaf folyoya sarıp buzdolabında 1 saat bekletilir.
Süre sonunda ceviz büyüklüğünde bezeler hazırlanır ve  önce toz şeker ardından pudra şekere batırılıp pişirme kağıdı üzerine aralıklı dizilirler.
 180 derecede  (fan açık) 15 dk  fırınlanırlar.

Not:
Fırın konusunda olası farklılıklar göz önünde bulundurmalı. Kurabiyeler kızarmamalı.



Zeytinli açma



2,5 - 3 bardak un ve gereğinde kullanmak üzere 1,5 bardak un
250 ml su
40 gr tereyağı
1 yemek kaşığı şeker
1 tatlı kaşığı tuz
1 çabuk maya

İçine: kıyılmış siyah zeytin
25 -30 gr oda sıcaklığında tereyağı

Üstüne:
Yumurta sarısı , az sıvı yağ


Su, şeker ve tuz ateşe dayanıklı bir kapta ısıtılır ve içine tereyağı eklenir.  Yoğurma kabına un ve maya karıştırılır(çabuk maya), erimiş yağlı ılık su karışımı ilave edilir ve yumuşak pürüzsüz hamur yoğurulur( gereğinde un ilave edilir).
Mayalı hamur hafif yağlanmış kapta, ılık yerde 1,5-2 saat kabarmaya bırakılır.
Yumuşak, hafif bir hamur elde edilir.  Bezelere ayırıp tek tek  yuvarlayıp unlanmış yüzeye sıralanırlar. Her bezenin üstüne küçük bir parça tereyağı bırakılır.
Hamur topaklarından her birini iki elle bastırıp çekiştirerek yağın yüzeyde yayılması sağlanır.  Açılan hamur, üstüne kıyılmış zeytinlerden serpiştirip rulo yapılıp iki ucu birleştirilir.  Bu şekilde hazırlanmış olan açmalar fırın tepsisinde 30 dk  daha bekletilir.
Çırpılmış yumurta sarısı ve az sıvı yağı karışımı sürülüp 200 dereceye ısıtılmış fırında pişirilirler.