Bu Blogda Ara

25 Nisan 2017 Salı

Aşk ile



Sence yaşamak nedir?  Yok, bana değil kendine sor, cevap ver. 
Tamam şimdi;  sen kendin gibi cevapla, yine kendine.  Hemen de sıkılma veya felsefeye dalma, basitçe düşün yeter. Önceliklerin, hayallerin, olmazların, hırsların, isterik diretmelerini bir yana bırak.   Kendine yalan  söylemeden o soruyu cevaplayabilir misin? Yapabilirsin. Belki yüksek sesle değil, içine fısıldarsın, o da yeter.
"Sana ne " diye çıkışabilirsin, olsun, hakkındır.  Tabi ki bana ne, de, zaten karışmadım ki ben sana?!..  İstediğin, seçtiğin gibi yaşa, hayat senin.  Fakat.  Senin seçtiklerini bana dayatma, söz: ben de yapmam. Senin gibi düşünmemi isteme, zorlama, aklımı çelmeye uğraşma; aslında, kimin bunu yapmaya hakkı var?.. 

Yaşamak nedir? Basitçe yaz, anlat kendine.  Zor mu?.. Kolay değil, lakin kolay be!
Cesaret sadece.  Etrafına bak. Duymayı, görmeyi dene. Çık dışına, bak bir de kendine.  Aç gözlerini en koyu karanlıkta. Bırak şu gündelik şamatayı bir yana, çık içinden.  Kanatlarını açıp uçmanın özgürlüğünü nefesle kardeşim. Çok güzel be! Muhteşem!  
Yaşamak güzel, herşeye rağmen güzel!..  İtiraf et kendine bunu,  kaçma.

Belki çok yalnız, umutsuz, çaresiz zamanlarında sıkışıp kaldın. Belki yalan, ikiyüzlü 'dostluklara' tutundun.  Aç, susuz, bedbaht sokakları mekan bildin.  Kalabalıklarda tanıdık bir çehrenin peşine düştün belki. Umursamaz,  günlük hikayelerde dağılmış, somurtkan, güvenmeyi unutmuşsun belki. Kim bilir, fazlasıyla kalabalıksın . Zamanın yok.  Yüreğini  duymaya yetecek sessizlik, onunla göz göze gelecek halin yok. Bir 'sen' yoktur belki  sana kalan. Uyan.  Bir tek his var ömre bedel, uyan.
Aşk var.



eylül




24 Nisan 2017 Pazartesi

Kaybedenler, kazananlar


Hayat, mutlaka katılman gereken bir eylem


Hayatı ve insanları anlamayı denedim, ömrüm yettiğince de bunu yapmaya devam edeceğimin farkındayım.
Vazgeçmek diye bir seçeneği aklımdan  geçirmedim.  Şimdi durup  baktığımda, karmakarışık bir hal görüyorum. Düğüm düğüm olmuş bir iplik çilesi gördüklerim, yaşadıklarım, bildiklerim, anladıklarım. Tek tek açmak için o düğümleri, ömrüm yeter mi? Bilmiyorum.
Ben mi yanlış yerinden başladım hayat şarkısına?..

Ömür dediğin içinde herşeyi barındıran sınırlı zaman dilimi değil mi?  Değil mi?  Apayrı bir anlamı varsa onu bana anlatsın birileri, ne olur.
Her seferinde olduğu gibi en başa dönmeliyim. Başından karışmadı mı ki o iplik çilesi?..  İlk haykırışla uyandığın bu yaşlı gezegen, yoksa yok mu böyle bir yer? Herşey bir düş mü?
Gelişin farklı değil, sebep olanlar nerede olurlarsa olsun, dil, ırk, renk, inanç fark etmez.  Aynı şekilde geldik bu dünyaya, farkımız yok birbirimizden.  İnkar edilemez tek bir gerçektir farklı uyanan Ruh ve Yürek.  
Var farkımız birbirimizden, tek tek, özenle yaratıldık. Biz, hepimiz bunu unuttuk.  Kazandık, kaybettik, skor tuttuk, alkışladık, yuhladık; bütün bunları biz ettik kendimize.  Hayat böyle yazılmış diye kandırılmak istedik, inandık. İtaat ettik, boyun eğdik, eksik gördük içimizdeki mucizeyi ve hırslarımıza yenildik.
 Hayat dediğin bir canın nefes alıp verişi, peki öyleyse  neden bunca cevaplı cevapsız soru hezeyanı? Neden bunca isyan ve acı? Neden? Bırak sosyo-ekonomik mesajları, bırak asaletle avamlığı, bırak seçilmişliği, yaşamak herkesin doğuştan hakkı. Bir tek günahların var bahsedebileceğin, o da cesaretin varsa...
Anlamıyorum,  burada kazanan, kaybeden kim?  Öyle bir iç çekişi ki hayat... insanın ciğerini parça parça eder.



eylül


18 Nisan 2017 Salı

Özgür irade


Bugünkü hal millet iradesiyle oluşmadı, bunu  çok çok iyi bilirler! 

Düzmece referandum  yalan dolan, kin nefret, hırsla maskelenmiş hezimetle geçti. Kazanan kim? Kaybeden kim? Böyle karanlık bir zamanın içinden geçeceğimizi biliyor muyduk? Evet!  ATATÜRK:
"Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir."
Oldu, buradayız. 
Fitne fesat mesaisindeki paranın uşakları insanları ötekileştirilmiş, damgalamış, millet bölünmüş.  Kusurlu,  yetersiz, haklarından yoksun bir kitlenin adı muhalif konmuş ve hedef alınmış.  
 Ağıza alınmayacak, insana yakışmayacak hakaretlerle masumiyete, iyiliğe, gerçek, aydınlık olana saldıranlar  ülkeyi fiilen yağmaladılar.  Sattılar, peşkeş çektiler.
Ne uğuruna?  Siyaset değil onların yaptıkları, asla değil!  Siyaset halka hizmette en iyiyi seçmektir.   
Ben, mükemmel değilim, hatalar yaparım, onlardan ders çıkarırım. Yüreğimde kin ve nefretin yeri yok, olmadı, olamaz. Lafta kalmaz söylediklerim.  Boş sözler vermem, yalanlarla menfaat sağlamam.  Ben, İnsan'a dair umudumu kaybetmedim,  çünkü o Yaradan'ın mucizesidir. Yıllardır Türkiye Cumhuriyetini yıkmak için onun her nimetinden faydalananlar  yüzbinlerce Vatan evladını şehit vermiş  bu halkı yönetemez. Onlar olsa olsa sandık hırsızlığı, hukuksuzluk,  şiddet ve savaş çığırtkanlığı yapıp vatana ihanet eder!  Bugünkü hal millet iradesiyle oluşmadı, bunu  çok çok iyi bilirler! 
Mustafa Kemal ATATÜRK'ün dediği gibi:
"Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!"

eylül






9 Nisan 2017 Pazar

Peynirli yufka böreği




Gerekenler:  beş hazır yufka, 300-400 gr peynir veya lor peyniri, maydanoz, 2 yumurta, 3-4 yemek kaşığı yoğurt, bir bardak süt, yarım bardak sıvı yağı,

Önce maydanoz inçe doğranıp peynire iyice karıştırılır.
Sos hazırlanır; yumurtalar yoğurt ile çırpılır, süt ve yağ eklenir, az tuz ile tatlandırılır.

Bir yufka alıp ikiye bölünür, üzerine sostan sıvanarak diğer yarısı ile kapatılır. Tekrar sos sürüp düz ucuna peynirli içten koyup rulo yapılır. Yağlanmış fırın tepsisine ortadan başlayarak yerleştirilir.
Tüm yufkalar bittiğinde kalan sostan üzerilerine sürüp 200 dereceye ısıtılmış fırında pişirilir.

Not:
Eğer peynir fazla kuruysa yumurta, krema  veya az yoğurt karıştırılabilir.



Taksim, İstiklale en son ne zaman gittin?



İki-üç hafta önce oradaydık. En son ne zaman gittiğimi hatırlamıyorum, belki dört beş yıl olmuştur.  Uzak mı? Değil, bu trafikte bir saatlik yol, kısmet olmadı, kısmeti de zorlamadık, zaman geçti.  Olan olmuş, kısaca, ben hala  o bahar soluklu mart günü akşamüstündeyim.  Bir yanım "gitmeseydik", diğer yanım "gidip görmeseydik", ve "neden? niye kıydınız?" diye isyan edip avaz avaz haykıran benliğim.
İstiklal caddesi savaş sonrası bir hale bürünmüş, kimbilir orayı "keşf" eden suriyelerin yabancılık çekmemeleri için belediyenin hizmetidir(!).  Kaldırım yok, asfalt yok, çatlaklarla, toz içinde, garip inşaat artıkları, paravanlar...  Kalabalık mı? Kalabalık, yabancı, arabesk, tekinsiz.
Gezi Parkına çıktık, aynı manzara. Toz toprak içinde, terk ve istila edilmiş. Etrafında polis barikatları.
Taksim anıtı, hala yerinde.  Dört bir yanı suriyeli darbukacılar, şarkıcılar, meraklı sığınmacılar.
Irkçılık mı? Değil. Umurumda da değil, kim ne düşünürse düşünsün.
Taksimin dört bir yanı basiretsiz, bölücü, kindar, vatansız siyasetçilere esir düşmüş.  Türkiye yaralı. Sırtından hançerlenmiş.
Sahi, en son ne zaman Taksim, İstiklale gittin?..

eylül


1 Nisan 2017 Cumartesi

Halit Akçatepe'yi uğurladık bugün de Yevgeni Yevtushenko- Евгений Евтушенко



1932 doğumlu Rus şair yazar.  İlk şiir kitabı 1952 yılında  ve  günümüze kadar 150 kitabı yayınlanmıştır.
Bir diğer konu Nazım Hikmet Ran'ın yakın arkadaşı olması. Birçok eseri arasından bu şiiri seçmemin sebebi :



NAZIM'IN YÜREĞİ

Usanınca gerçeklerin yalanından,
Kaygan, yüzsüz baskıdan,
Tunç Nâzım'ı anımsarım
Ve sesini
Biraz hançerimsi :
"Merhaba kardaşım...
Ne o, neden yüzün asık öyle
Boş ver!
Yoksa şiir mi takıldı bir yerde?
Gel, birlikte bitirelim.
Paran mı yok?
Bakarız bir çaresine, dert değil.
Kız mı?
Aldırma bulunur..."
Oysa asıl kendisinde var bir şey,
İçini kemiren
Yüz çizgilerinden dehşetle akan :
"Hepsi iyi de,
Şu yürek ağrısı...
Adam sen de
Ağrıyadursun, yaşıyoruz ya..."
Kimisi için şiir bir roldür,
Kimisine bir dükkân,
Kazançtır.
Onun içinse ağrıdır şiir,
Rol değil.
Nâzım'ın yüreği de ağrıdı durdu işte.
Üzerine titreyen doktoru bir gün,
Hani pek de güvenemiyerek,
Tenbih etmişti bana :
"Bakın" demişti,
"Keskin konulardan kaçının ki
Ağrımasın Nâzım'ın yüreği..."
Hey gidi doktor...
Hastanız gitti.
Yaramadı çabalarınız.
Yüreğiyse onun
Gizli gizli çarparak
Sürdürdü ağrısını
Ölümünden sonra da.
İçimdeki acı için ağrıyor,
Türkler için, Ruslar için ağrıyor,
Kendisi gibi mapusta özgür olanlar için
Özgürlükte mapus gibiler için
Ağrıyor.
Hapisane acılarıyla yanan o yürek
- Ölümden sonra bile -
Dinlemiyor doktorları,
Korkak olduğumuz zaman
Ağrıyor.
Neme gerek dersek
Ağrıyor.
Onun gibi açık yürekle :
"Merhaba kardaşım..."
Diyemezsek ağrıyor...
Varsın ağrısın
Hepsi için yüreklerimiz,
Tek ağrımasın Nâzım'ın yüreği...

Yevgeny Yevtushenko (Евгений Евтушенко)
 ( 1932 -  2017 )

( Rusya )


 Çeviri : Ziya Yamaç