Bu Blogda Ara

29 Mayıs 2017 Pazartesi

Evde ekmek yapılır:)

Gereken malzeme:

Un, 140 ml ılık süt, 100 ml ılık su, 40 ml zeytinyağı, 1 yemek kaşığı bal, 1 dolu tatlı kaşığı tuz, 1 paket çabuk maya 

Yoğurma kabına 2-3 bardak un alıp maya ve diğer malzemelerle pürüzsüz, homojen sert olmayan hamur elde etmelisiniz. Gereğinde un ilave edebilirsiniz. 
Hamuru iki saat kabarmaya bırakıp süre sonunda kullanacağınız kalıbın büyüklüğüne göre tek seferde veya iki kerede pişirmek üzere hazırlayabilirsiniz.
Ben iki bezeye ayırdım. Her bir hamur topağını merdane yardımı ile dörtgen açıp rulo halinde yuvarladıktan sonra  pişirme kağıdı ile kaplanmış kalıplarda bir saat daha beklettim. 
Bir saatin sonunda kabarmış olan ekmeklerin üzerine fırça yardımıyla süt sürülür ve 180 dereceye ısıtılmış fırında 35-40 dakika pişmeye bırakılır. 

Bu tarifte zor kısım sadece beklemek:)



16 Mayıs 2017 Salı

Ol'mak

Klişe bir laf: eğer istersen... 


Bildiklerinin farkına çok sonra varabilmen bir olasılık. Yüklendiğin bilginin, sorgusuz sualsiz uygulayıcısı veya sadece taşıyıcısı olman gibi.   Yaşamak, olasılıklar toplamı...?  İnsanı uyandıran, olgunlaştıran,  yüklendiklerinin farkına varması. 
Yaşanacakları önceden tahmin edebilmek mümkün mü?  Olasılıklar hesaplanır. Ayrıntılar gözden geçirilir. Yine de yüzde yüz tahmin söz konusu değil.  Ruh hesaba gelmez.  Bu yüzdendir ki, hesapla işi olanların ilk yaptıkları vicdanı-yüreği görmezden gelmek.  

Bilmek lazım. Yoklaya yoklaya yürümemek için; ışık olur bilgi. Anlamak gerek. Farklıyız çünkü, birbirimizden.    İnanmak; sınıfsız, önyargısız: yürekle/yürekte  olur sadece, gösterişsiz. 

Tekrar eden bir dönencenin ortasındayız.  Hepimiz.  Hiç kimsenin onun dışında kalmak gibi bir ayrıcalığı yok.  Gözden kaçırılan bir gerçek bu. Ya da kısa süre için unutulan. 
Ölüm düşüncesiyle yaşamak; cehennemde olmaktan farkı olmaz.
Cezalandırıyoruz birbirimizi.  Ölmeden.  Yasaklıyoruz mutluluğu, sevinci, huzuru, kendimize ve yanımızdaki herkese. Göçüp gitmeden.  Maneviyat ile ilgisi olmayan hırslarımız için. 

Öğrenmek lazım. Akıl ile, mantık ile sorgulamak gerek. Şeytanların tuzağına düşmemek için. Gerçekten, hakkıyla var olmak için.  Kolay değil Ol'mak. 
Kolay olan, vazgeçmek. 


eylül

14 Mayıs 2017 Pazar

Annem

Bir kadın seni dünyaya getirir ve nefes alırsın, kaçınılmaz kaderine yolculuğun başlar.
Ben hiç "anneci" olmadım, ayrı bir birey olarak yetiştim, yetiştirildim-bilerek, bilmeyerek. Sorumluluk sahibi yapıldım, bilip isteyerek veya bilmeyerek.  Benim annemin benle çok zaman geçirecek vakti yoktu.  Birbirimizi tanımaya zamanımız olmadı. Ne ben ona çocuğu gibi baş kaldırdım, ne de o beni anne gibi  sarıp sarmaladı.  Önemli olan ne biliyor musun? Ona güvendim, o da bana. Ona saygı duydum, o da bana. 
O, benim için, en güzel, en etkili, en güçlü insanıydı. 
Toprağın bol olsun annem...


eylül

11 Mayıs 2017 Perşembe

Suç ortağı


Kafamın içi şehir panayırı; yolunu kaybetmiş cümleler kalabalığı. Boğazımda düğüm düğüm, nedensiz hıçkırık. Hayretler içerisindeyim, hüzünlüyüm , ağlamıyorum. 
Seyretmekteyim yanımdan geçen hayatı, içinden geçtiğim zamanı, insan hikayelerini, sessiz sedasız, yorumsuz.  Kelimeler dilimin ucunda, çoğu isyankar, birazı öfkeli ve yorgunum.  Hayatı anlamaktan, dinlemekten, kasırgalarında   dağılmaktan, geriye çekilmekten, altyazısını takip etmekten yorgunum.  Bir yanımın boşver demesinden, diğerinin siteminden, ikisinin arasında kalmaktan bezginim.  
Hayata bakıp eksik kalan ömürlerin kederinde aklımı gömüyorum. Hayata bakıp içimde ona ait ne varsa kusmak,  olmadı, kesip atmak için yanıp tutuşuyorum. 
Sadece yürek, sadece hisler, naif masumiyet ile bezenmiş kocaman bir gülümseme olmak yeter ya, yetmiyor.  Çirkefini bulaştırmadan, izini bırakmadan, ruhu yaralamadan geçmez hayat.  Suç ortağı hayat. Ağır bir pranga, ruhuna vurulmuş bir kelepçe, beynine çakılmış çivi.  Ya aklını kaçırtacak ya da işgal edecek.   Mükemmel bir dilemma, kirli bir savaş.  Temiz  kalmak için çabaladıkça illa  çamur sıçratır üstüne.


eylül

5 Mayıs 2017 Cuma

Asparagas hayat

Gaza geliyoruz, hem de öyle böyle değil. Kimimiz tam hız kapılır, kimimizin aklı son anda frene asılır.   Yaşanmışı bir türlü kenara koyamadık. Hısım akrabayı kendimizden
sandık, kullanıldık.  Meğer sadece kendine çalışmalı(?!). Aynanın karşısına geçip: en büyük, en akıllı, en, en, en olan benim diye tezahürat etmeli, ettirmeliymişiz.
Hayat böyle demek. Hayatın öyle olduğunu idrak etmek için, demek ki, bir süre yaşamak gerek.  Oldu bitti maşallah kıvamında bir oturtmanın elemanlarıyız hepimiz.
Yoksa kandırıldık mı demeliyiz? 
Amaan.
Hayat bir yalan haber.  Çünkü yaşadığını anlayana kadar sürenin sonuna gelirsin. Kapanma saati gelen mekanlar gibi işiklar tek tek söndüğünde  sonun geldiğini anlarsın. Bu da çok fena koyar insana.  "Dur, ben daha hiçbir şey anlamadım ki?! " diyecek zamanın kalmaz.  Geçmiş olsun mu demeli, başın sağ olsun mu...
Hayat asparagas haber  gibi.  Kapılırsın, hiç bitmeyecek bir yarışın içinde yerini alırsın. Hep önde olmak için ödünler hatta kurbanlar verirsin.  Herkesten daha çok, daha iyi, daha fazla, daha daha... olmak için elindeki tüm olanaklarla asılırsın. 
Kendine değil, hele ki yüreğine değil karşındakine  göre yarışırsın.  Niye? Ne için? 
Cevapsız sorulara bir tane daha eklenir. 
Hayat, bir fırsat değil, sonu var çünkü. Hayat; kıymeti tek sende geçen bir liyakat nişanı. Yetmez mi?  
Hayat, bir seçim. Sen ne dilersen, o olur... 

eylül