Bu Blogda Ara

6 Ocak 2018 Cumartesi

Dostluk üzerine


En iyi arkadaşın

Dostluk ve dostlar adına yazacaklarım için bu başlıktan daha iyisini bulabilirdim belki.

Çocukluk, okul yılları ve sonrası birçok farklı mekan, farklı insan demek.  En azından benim için. Bir insanın hayatı aynı şehirde, aynı mahallede ve evde geçebileceğini öğrendiğimde açıkçası kıskandım.  Çok fazla  taşınmaktan olmalı.  Her defasında kısa bir alışma süreci sonrasında yeni yerimizi ya severdim ya da bir sonraki yolculuğu iple çekerdim.  O günlerden geriye kalan, çocukluğumun geçtiği  farklı  evlere dair zihnimde bulanık   resimler ve bölük pörçük anılar.   Bu esnada doğal olarak arkadaş edinecek vaktim  olmadı.  Ortaokul son sınıfındaydım ki ailem nihayet  kesin yerleşme kararı aldı.  Çocukluk bitti bitecek, geçmiş olsun.  Herneyse, beğensem de beğenmesem de yeni  ve değişmeyecek olan son ikameti tanıyıp, alışmam gerekti. Kısa bir süre için. Eğitimime farklı bir şehirde  devam edeceğimi, nedense,  hesap etmemişim.  Hatırladığım kadarıyla başımda  kavak yelleri de esmemişti, sadece basitçe, o ihtimal aklıma düşmemiş. 

Dostluğu tecrübe etmemiş olmak onun hakkında fikrim olmadığı anlamına gelmez.
En baştan onu  nasıl tahayyül ettiysem hala öyle.  Dostluk, sorumluluk taşımak, paylaşmak, güvenmek demek.  Dost dediğin  yanında olmasa bile insana güç verir.  Kolay değil en iyi arkadaş olmak.  Geldim mi şu uygun göremediğim başlığa?.. İyi, en iyi, çok iyi ne demek yahu?  Derecelendirilmez ki...  Olan, olmayandır.  Yok, bu iyi arkadaşım, şu daha da iyisi, o en iyisi; ne demek?  Yüzeysel olup herkesle arkadaş olmak bambaşka. Okulda, iş yerinde, yan dairede, sürekli gittiğin mağazada bir çok "durum" arkadaşın olur.  Gülümsersin, hatır sorarsın, üstünkörü ilgili olursun.  Karşılıklı bir oyun sergilenir, hayat sahnesinde. Kimimiz bu role kolay bürünür, kimimiz ise  oynamaz ciddiye alır.  Ben ciddiye alanların tarafındayım, en başından.  Bu tespiti söylemek için taa yıllar öncesine gitmek gerekmezdi, lakin o dönemin bir önemi vardır dedim (psikolojide var ya "çocukluğuna inelim" merakı, şimdi aklıma geldi de çok güldüm:)). 
Dost ol(bul)mak zor.  Lego misali, uygunluk gerek.  Saçma bir benzetme belki,  olsun, şimdilik idare eder.   Mesele benzer bakış açıları, fikir birliği, alışkanlıklar değil.  İki insan her ne denli farklı kişiliklere sahip olsalar da karşılıklı anlayış ve saygı eşliğinde sıkı dost olabilir.  Kelimelerle tarifi zor olan o nadir uyum yakalanabilir. İşte o zaman tadına varılır dostluğun.   

Velhasıl, zor.
Çıkar ilişkilerine bakınca hayata lanet edesin gelir, ki onun(hayatın), senin bu  isyanından  haberi olmaz.  Birbirilerinden "beslenenler"(vampir misali), kendilerine odaklanan ilgi açları, can sıkıntısından, mecburiyetten,  falanlar ve filanlar. Yüreğinle yaşayıp ikiyüzlülüğü kaldırmak mümkün değil. İnsanın ıssız bir adaya kaçası gelir. Bunu yapmaya imkan olmadığından bakan kör olup bütün bu "insani" rezillikleri görmemeye başlarsın.   İçini acıta acıta dost diye geçinenlerden fellik fellik kaçarsın.   Sorun yanılmış olmanda değil, olabilir, kavun değil ki koklayıp seçesin. Mesele yanıltılmış olmak. "Ben bu hatayı nasıl yaptım?" değil, "neden?" diye için içini yer. Boş.
İster istemez acı gerçekle yüzleşirsin; dostluk diye siper olmuşsun, kendini geçmişsin, beyhude.  Kırgınlık değil, seni acıtan boşluktur.  Hayal kırıklığı. Hayalmiş çünkü.

Bir daha asla.
İçinden kimsenin duymayıp şahit olmadığı yeminler edersin.  Öte yandan, gücünün farkında, kabullenmekten çok, oluruna bırakırsın. Kafanda durmadan çınlayan "neden?" sorusunu uzun bir süre duymazdan gelmenin depresif haline teslim olup iyileşmeyi beklersin.  Eninde sonunda olacak. Mühim olan  ruhunun güzel ve iyi yanını kaybetmemek.  Belki teselli gibi, olsun, mahsuru yok. Zaten hayat da öyle değil mi? 


eylül

Not:
Dostluklar var, yıllanır...
Annem, Viktoriya ve Margarita 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder