Bu Blogda Ara

4 Haziran 2018 Pazartesi

Sıkıntı


Zamanımın büyük kısmı not defterimin boş sayfasına bakmakla geçmesine eskisi kadar içerlemediğimi fark ettim. Bu bir pes ediş mi diye kendimi defalarca yokladım  ve hala bir cevabım yok.  Utanç verici.  Gündüzleri  ev işleriyle oyalanmanın bir numarası kalmadı, bile bile kendimden kaçıyorum. Durumu değiştirmek için yol, yöntem yok, lakin, ille de bir son olacak.  
Yazmak, vazgeçemediğim, değer verdiğim tutkum.  Öylesine bir karalama olmadı, hiçbir vakit.  Kimi zaman hüzünlü, bazen neşeli, çoğu kez satır aralı şifresiyle çözülmesi ağır, bazen coşkulu ve her daim Aşk. Yazmak.  Birbirine sarmalanmış gerçek ve tinseli kelimelere dökmek; bilgiler akıldan, duygular yürekten gelerek.   Anlamı, tınısı hoş, güzel sözcüklerle cümleler kurmak değil yazmak.  En azından, benim için yazmanın anlamı bu değil.   Hal, hayal ve duyguyu en iyi yansıtan kelimelerle anlatabilmek.  Anlatmak, anlatabilmeyi denemekle geçti zaman. Beklentisiz.  
Şimdi, dışımda sessizliğim, içimde yetişemediğim kelimeler kalabalığım, neyi beklediğimi biliyorum. Çalakalem yazdığım o anları tekrar yaşamayı. Dağın tepesinden akan şelalenin soğuk sularına atlamak gibi bir şey, müthiş!  Göğüs kafesine sıkışır ya nefesin, sancısı geçtiğindeki hafiflik gibi.  Önce korkarsın, sonra kanatlarını hissedersin. 
Çok özledim.  


eylül

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder