Bu Blogda Ara

19 Aralık 2010 Pazar

Bir Sen, bir Ben yaşanır İstanbul

İstanbul... Dünyanın hiçbir şehri içimi böyle hoplatamaz. Kendimi unutur, kimliğimi unutur, varlığımı unutur baştan aşağı İstanbul olurum. İstanbul hallerimi zihnimde canladırmaya kalktığımda kontrolsüz bir gülümsemeye teslim olurum. Canlıymış gibi eski taş kaldırımlar, duvarlar, binalar, sanki onlara çakılmış her demir parçası canını acıtıyormuşçasına ağlamaklı olur gözlerim. Dik yokuşlarını tırmanıp en tepede soluk soluğa ardıma baktığımda nutkum tutulur, büyülenirim manzara karşısında. Gülümsetir martıların vapur koşturmacası, rengarenk insan seline şaşkın bakışlarla bakakalırım. Anlatmak için hızla çarpar yüreğim, kuş misali çırpınır kafesinde. Parmaklarım sabırsız, kelimelerim telaşlı... İçim yağmurlu, nefesimi yudum yudum yutkunurum.
Ah, yaşlı İstanbul. Ah, işveli, görmüş geçirmiş dünya güzeli!.. Her sokağın birer hikaye, her köşebaşın bir kader durağı, sırlarında gizlenen düşler ülkesi gibisin... Canım'ın eline sığındığında elim, kelimelerimi avucuna bırakır yüreğim. Bir yazılıyor ki satırlara çağıl çağıl hislerim, bu eski şehrin yedi tepesinden Aşk nehirleri
dökülür. İncesaz çalınır, nefesimiz namelere karışır: kaldırımlar anlatır, surlar anlatır, suskun konaklar anlatır sonsuz aşkları, çaresiz sevdaları. Marmara'nın hüzünlü  dalgalarında kaybolur hayat, bir Sen, bir Ben yaşanır İstanbul...
eylül









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder