Bu Blogda Ara

23 Şubat 2012 Perşembe

Zaman'ın tadı

Herkes kendi zamanını bilir, konuşur.  Her bayram  "eski bayramlar" muhabbetleri  eksik olmaz.   Yıllar önceki sıkıntılar itina ile saklandıkları zihin  mahzeninden çıkarılıp, değişimi görmezden gelerek,  kıyaslara girilir. "Ne güzel günlerdi..." diye cık cık'layıp, yaşanması gereken zaman hiç edilir.
Çocukluğumun tatillerini hiç sevmedim, çünkü hemen köye, akrabaların yanına gönderilirdim. Bu durum  evde tek başıma kalabilecek yaşa gelene kadar  devam etmişti.  Şimdi öyle "organik" tatiller olsa da gitsek, ahh, neyse.   Şehir görünümlü köylü olabilirim şimdi; otlara uzanıp toprağın gözeneklerinden  çıkan böcekleri dert etmem.  Dut ağacının altında durup elbisemin kirlenmesini bile hiç ama hiiç dert etmem üstelik. 

Bu dediklerim de olmaz değil hani,  orada uzakta bir yerde var öyle köyler, kasabalar. Bu sebeple eski-yeni kıyaslardan hoşlanmadım hiç.  Değişimin frenini çekmek mümkün mü ki? Belki,  ancak teknoloji görmezden gelinirse.  Bunu göze alan var mıdır, acaba?..

Zaman, bazen komşu bahçedeki erik ağacı meyveleri tadında durur ve  her bahar o tadı bulmaya çalışır insan, nedenini sormadan kendine.
Zaman, dostlarla sohbette tavşan kanı çayın, bir kadeh şarabın tadında olur bazen.  İşe dalıp bir parça ekmeğin arasına sıkıştırılan birkaç zeytin tanesiyle
bastırdığın açlığın,  hayatında yediğin en lezzetli sandviçi unutturmaz zamana.
Herşey değerini kendi zamanından öte bir zamanda mı bulmalı, ille ki?.. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder