Bu Blogda Ara

21 Şubat 2013 Perşembe

Olgunluk Okulu

Hüzün

Hüzünlü olmaktan hoşlanmadım hiç.  Ağır bir örtünün altında nefessiz kalmak gibi.  Göğüsünün ortasına barikat kurulmuş gibi. Berbat bir hal. Ağlanacak  ne varsa hücumda, ağlayamazsın, göz çukurların sızlar.  Hüznü hiç sevmedim. Kaybolmuş bir çocuk olurum öyle zamanlarda. 

Hüznü görür görmez tanırım, hemen koşmak gelir içimden, uzaklara... Gidemem. Çakılı kalırım, büyülenmiş gibi sessiz acılardan. Zamansız, savunmasız, maskesiz gelir ve gittiğinde kocaman bir yalanı geride bırakır hüzün. 

Hüzün hiç iyi gelmez bana. Masumiyetine bükülür ruhum. Sarılmak gelir içimden, gözyaşlarını bıraksın diye omzumu sunmak.  Nefes yolunu bulup gönlün  penceresi açıldığında,  son demini  bırakıp gitsen de...  ne yalan söyleyeyim, seni bazen özlediğim olur, hüzün...

Ciddi

Güzel olduğumu hiç düşünmedim.  Aslında bu konunun üstünde durmadım, hiç.  Kimseye böyle bakmadım, kalp gözümle gördüklerime inandım.  İnsana dair görünmeyenle ısındım, çok üşüdüm, aydınlandım, karanlığa gömüldüm, güçlü oldum, çaresiz kaldım.

Güzel olmadığımı düşündüğümden ciddi oldum, belki.  Aslında çok gülümserim, ama içimden.  Gülümsememi  hapsetmedim, yanlış anlaşılmasın,  beceremedim işte,  göstermesini.  Giyinemedim onu, lakin sımsıkı kucakladım, sıcacık tuttum, gözüm gibi baktım, sakındım karanlık  olan herşeyden.
Tek yapamadığım yüzümde bırakmak. Belki onu orada unuturum diye korktum, yalancı olur diye...

eylül



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder