Bu Blogda Ara

18 Haziran 2025 Çarşamba

Paylaşılamayan İstanbul

 Ah, İstanbul, 

Ah, İstanbul... Ben senden kaçıp gitsem de kalacaksın içimde... Öyle bir kalacaksın ki, sana dair ne varsa İstanbul, acıta acıta üstüme gelecek... Sana dair ne varsa, dudağımın kenarında unutulmuş bir mutlu gülümseme olacak... Bir kere kapıldım ya sihrine, zehir içirsen  şerbet diye yutkunurum... Sokaklarını, kendini gizleyen güzel kuytularını, arsız gecelerini, masum sabahlarını, sensiz gündüzlerini sevdim be İstanbul! Sabrını, suskunluğunu sevdim. Gecenin en sessiz vaktinde yaralarına bakıp içini çekmeni... Asaletini sevdim; karanlık çıkmazlarda kanarsın da çığlıklarını kimseye duyurmazsın... Yokuşlarını sevdim, eski taş merdivenlerini. Her bir basamağa oturduğumda üstünden gelip geçenlerin hikayelerini anlatmanı sevdim... Binbir yüzünü sevdim, seslerini, ışıklarını... Sokak köpeklerinin nemli gözlerinde anlamsız hüznü görmeyi öğrettin bana... Kaybolmayı öğrettin. Kendimi bulduğum için şükretmeyi...

İstanbul... Herkesin ve kimsenin şehri... Kadın olduğunu düşünmüşümdür; sıcak, sımsıcak bir kadın... Alev alev saçların, yemyeşil gözlerin var diye düşündüm. Şuh kahkahalarının ardında aslını gizlediğini... Upuzun eteklerini savurduğunu kıyıdan kıyıya, beyaz gerdanında mavi boncuklar dizili. Atlıkarıncanın üstündeki kadına benzetirdim seni... Lunapark güzeli... 
Deniz kızına benzetirdim Seni; aşık olup kıyıda kalmayı seçmiş deniz kızı... Martıların haykırışlarıyla yırtılır hasret gömleğin, her an... Dalgaların her biri derinlerden Sana bir çağrı... Yüreğin kıyıda... 
Çocukluğu olmayan yaşlı bir adam olduğunu düşündüm... Düşlerinde oyuncaklarını bekleyen... Yaşlı ama yaşlanmamış, yüreği çocuk bir adam... Gözlerinde durmuş iki damla yaş, yüzünün her karesinde bir sır... Her kırışığında çıkmaya hazır masum sevinçler gizlenmiş... Bakışları gökyüzü... Balonlarını uçurmuş bir çocuğun bakışlarına benzer gökyüzün İstanbul... 

Bana Aşk' ı fısıldadın İstanbul... Aşk olmamı bekledin... Aşk oldum, gördün... Aşk ile eridim, şahit bir Sen' din İstanbul. Gecelerine sarıldım, göz yaşlarım bulaştı gecelerine... Martılarını benim için uçurdun, gökyüzü benim için maviye boyandı... Dalgaların köpüğünde alıp götürdün, kavuşturdun hayallerime... Aşk'ın içindeki sabrı fısıldadın bana... Aşk'ı doladın dilime... Aşk ile buluşturdun, ağırladın sahilinde, sabahlara kadar... Ben Aşk oldum İstanbul!.. Her şeyimi bir Sana anlattım... 
Şimdi sıra sende; gitmek mi, kalmak mı zor, söyle İstanbul?..

eylül

17Mayıs 2012/ İstanbul 



13 Haziran 2025 Cuma

Hayat Aşk olmadan çekilmez

 Hayat. İki yüzü olan  uygulama ya da herkesin istediği gibi adlandıracağı eylem.

Çok acemiyiz ve bunun ustalığı kısa, yani her hamle boş. Birbirimizi kandırdık sanırız , oysa yok öyle bir boyut, var olan sadece… son.  Kısacık  ömür. Nefes almak paralı yolda hız yapmak gibi, cezalı, öyle ya da böyle ölürüz. 

Acıları hissetmek var . Lime lime edilip ölümü tatmak.  Yapmak istediklerin havada kalır, olsun. Dokunup iyileştirmek istediğin her şey yalandan ibaret olduğunda yıkıldığın an ölümün olur… Hayat bu. 

Ya Aşk ?  Tüm bunların arasında olmasa?  Yüreğimin coşkulu atışı olmasa? Sıcaklığı, teslimiyeti olmasa?.. Hayat çekilmez. 

eylül





20 Mayıs 2025 Salı

Hayaller

 Hayal etmenin bir zararını görmedim, kırıklarına da takılıp düşmedim.  Çoğunlukta ulaşılmaz olsalar da hayaller iç dünyamın huzurlu sığınağı oldu. Sevdim orayı, bir şekilde gerçeklerin keskinliği beni ıskaladı . Hayal etmek kaçış değil, ruhun özgürlüğü, en azından benim fikrim.  

    Çocukluk çağında hayaller renkli, şamatalı ve oldukça büyük.  Ikarus’un balmumu  kanatlarıyla uçurur. Benzersiz ve masumane,  mutlu veya hüzünlü hikayelere yazılır çocukluk.  Büyürsün ve gerçekliğin yükü kabusun olur.   Atlas misali sırtında taşımak zorundasın.  Yine de hayallerin kalır, sığınağında nefeslenip  tekrar tekrar yüklenirsin hayatı. Bestelediğin ezgileri notalara dökemesen de içinden mırıldanırsın. Yazamadığın romanları içinden okursun. Fethedemediğin zirvelere  düşlerinde  tırmanır, haykıramadıklarını gözyaşında dökersin.  Hayaller can dostun gibi kalır yanında ve  yüreğinle paylaşırsan,  yenilmez olursun.  



eylül

     



12 Mayıs 2025 Pazartesi

Kaçış

      An gelir kaçmak istersin; şehrinden, gündemden ve kendinden.  Kaçınılmaz olandır, illa yaşanacak böyle bir an: insan olmaktan, zihinden, duygudan, anlaktan.  Zor. Akıl, mantık, çözme ve yargılama yetisini taşımak zor.

    Zamanlar olur aklını yitiresi gelen, hükümsüz  ve yük’ümsüz çünkü çılgınca alınan kararlar.  Böyle bir hal işte, çıkabilirsen çık içinden.  Çıkamazsın. Örümcek ağı misali sarılmış etrafın, siyasal sosyal olarak. 

Al işte, günün sorunu. Kayalar, taşlar, ejderhalar geçmişte kalmış, insan kıyameti çevrimiçi,  geçmişler olsun.  Oysa ne de güzeldir yaşamak! Baharı iliklerine kadar hissedip umut ile uyanmak!.. Bunu da mı çok görmüşler, yazıklar olsun… İnsan olduğumuzla mı, joğrafyamızla mı, ırkımız, rengimiz ile mi yargılanıyoruz?  Birileri için geçerli akçe üzerine mahkeme kurulmuş, yargılanıyoruz. 

Ah be hayat…  


eylül

4 Mayıs 2025 Pazar

İnsan

 İnsanı kolay yargılar, dışlarız.  Öğretilmişler, yaşanmışlıklar değnek olup infazlarımıza yardım etmiş.   Elbette bilmemek, duymamak, anlamamak üçlüsü savunmada kalır.  Sonuçta, aklanırız, yine de içimizde rahatsız edici , adını koyamadığımız bir ürperti kalır. Çoğul yazınca kendimi katmış olsam da  bilip deneyimleyenler  vardır diye düşündüm.  Aslında günümüzde düşünmek bile  bir başka.

     Tanımıyoruz insanı. Geçip görmezden gelinen gerçek.  Kimdir? Umurumuzda değil.  Hayatı, hayalleri, umurumuzda değil. Gerekmeyen b(ilgi).  Sosyal devlet neyimize?.. işimize, gücümüze, kazancımıza, sermayemize bakarız.  Denizde kum, toplumda insan siyasetinde değil miyiz?.. 

      Hayat kalabalık veya kişiye özel. Hayat zorlu veya imtiyazlarla dolu. Hayat öncelikli veya sıradan. 

Olur mu, Yaradan?..


eylül






27 Nisan 2025 Pazar

İnsan hayatı gizem

   Bilemeyiz, anlayamayız ve yargılamamalıyız.  Bu gibi ifadeler kabul edilmez diyenler olur. Azınlık veya çoğunluk olmaları siyasete  göre  değişir.  Fakat, sırlarla dolu bir dünyada misafir  değil miyiz?  O vakit, hepimiz gizemliyiz. 

   Tanıyor muyuz insanı?  Okuduklarımız, öğrendiklerimiz, yaşatılanlar ve yaşadıklarımız haricinde gerçekten, tanıyor muyuz?  Usanmadan, utanmadan, tereddüt bile etmeden yargılıyoruz. Oysa  çocuktuk hepimiz, sonra büyüdük. Sorun bu muydu? 

   Güzeldir çocuk olmak. Bir yolu olsaydı çocukluğumuza dönebilsek  ve dünyayı değiştirsek. Çok güzel olurdu.  

eylül



20 Nisan 2025 Pazar

Baharı beklerken

     Her bahar umut ile gelir, ister istemez insanın gözünün içi aydınlanır, coşkulu nefes alınır. Bahardan der, geçilir. Bahardan mı yoksa umuttan mıdır, kimbilir? 
Bilemez kimse, sıkıntılı bir durum da değil. 
Yine kafiyeli cümleler. Devam etsek. 
     Hadi mevsimler, coğrafya  geçilse tuzağa düşmüş gibi.  Ya umutlar,  hayaller? 
Oturur gözyaşı döküp yazarsın onları. Gördüklerini, anlayıp hislerinde sarmaşık olduklarını yazarsın.  Görmeden yazamaz, hissetmeden anlamazsın. Öyle bir şey.  Hisler… Yanıltmaz insanı.  
      Bahar beklenir, takvimdeki günler sayılır.  Pencerenin dışı kış kıyametken için kıpır kıpır, beklenir. Çıplak ağaç dallarındaki ilk tomurcuk gözlenir. Kumruların sığınma alışkanlıkları, kombinin ısı skalası müjdeler verir.  Bahar usulca, ne olur ne olmaz havasında gelir. Ah, be.  Baharı beklerken, bir  yıl daha yaşlandık…
   
eylül