Bu Blogda Ara

17 Haziran 2017 Cumartesi

Oyunun içinde

Bu gezegende canlı olan herşey büyük bir oyunun parçası. Sınır çizgileri olmayan satranç tahtasının taşları. 
Sen ne kadar farklı olduğunu, ne kadar başarılı, akıllı, iyi olduğunu düşünsen de bu oyunda önemli değilsin.
Bir gün kazanır, bir gün yenilirsin.  Mantık ile oynanan, kıvrak zeka hamleleri ile rakibini alt eder kazanırsın.  Duygusallığa yer yok, her şey hesaplanır, her adım dikkatle atılır.  Velhasıl,  oyunun içindeyiz hepimiz ve bu oyun satranç değil.  Muazzam bir oyunun vazgeçilmez olmayan elemanlarıyız, canlı olan herşey gibi. 

İnsana, hayata dair olanları  anlamaya, çözmeye çalıştıkça  kasvetli bir aralıkta bulursun kendini; sayısız kapılarıyla upuzun bir koridorda.  Cesaretini kuşanıp açtığın ilk kapıyla kaderine yürümeye başladığının farkına bile varmayabilirsin. Hayatta olmanın trajikomik yanını yoldayken  farkedebilirsin.  Hepsi birer olasılık, ot misali yaşamayı seçmiş olanlar da olabilir.  Evet, ot da bir canlı türü.  Az miktarda toprakta bitebilir, kayaların arasında, hatta çölde filizlenir. Çiğnenir, sellerde boğulur, dondurucu soğuklara, kavurucu sıcaklara maruz kalır.   Yalınayak üstünde gezinilir, uzanılır, arasına börtü böcek saklanır.  Ot işte, bir canlı türü.  İnsan diğer canlılardan farklı olmalı, ot gibi yaşamamalı, doğaya, yaradılışa aykırı.   Nedendir, pek dile getirilmez bu gerçek?.. Uyumluluğu iradesizlikle eşitlemek için bir gayret  sarf edilir, nedense?!..  İnsan farklı olmalı.  

Kimbilir, belki asırlar önce de öyleymiş, belki yüzyılın bu çeyreğinde dayanılmaz oldu insan zihniyetinin çürümesi.  Korku, güç hırsı, kin, nefret, bencillik, ırkçılık devasa boyutlara ulaştı. Siyasetin örümcek ağlarına yakalananlardan aklını yitirmiş zombi ordusu kurulmuş, insana dair güzel, iyi, doğru ne varsa tüketilmekte.  Zaman, omuz omuza yaşamak ve yaşatmak değil, yok etmek zamanı olmuş.  Ne yazık, bu kadar karamsarlığa kapılmak, ne yazık...
Umutsuzluğun veba gibi yayıldığını görüp, sessiz kalarak var olmanın onurunu kaybetmekte insanlık.  Her şey çok güzel olacak diye bekliyor. Yüreğini unutup, vicdanını susturup,  derin uykuda herşeyin sihirli bir şekilde düzelmesinin rüyasını görüyor.  Yaşamak olmuş bir kabus. Yaşamak ertelenmiş, kıyıya vurmuş bir gemide yolculuğu beklemek olmuş.  Kendini kandırmak olmuş yaşamak.  Yazık ki, ne yazık...

İsterdim ben, çiçekten -böcekten, mevsimden bahsetmeyi. Sokağa çıkıp gülümseyen, mutlu, maskesiz yüzler görmeyi.  Ayaklarımı hissetmeyene kadar yürümeye razıyım, yaşanacak öyle bir yer varsa oraya gitmek için.  İnsanlığımdan yargılanmadan, merhametime kurban  edilmeden,  edebin enayilik olmadığı evrende olmak isterdim.  İsterdim ve üzgünüm, çünkü elimde değil.   Sihirli değneğim olsa bile yeterli olmazdı.   Üzgünüm, çünkü  isterdim dediklerimin  tümü mümkün.  O muhteşem cennet bu gezegen olabilir(di).


eylül

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder