Bugün bir önceki kısacık yazımı neden yazdığımı düşündüm. Aslında nedenini bilmediğimden değil, bana harfleri bulduran düşüncelerle göz göze gelmek istedim. Zamanı sardım geriye:
Önce; hiç de yazasım gelmemişti, boşunadır tekerrürler diye. Ezberlenmiş tarihlerde tekrar eden söylevler boş. Eğer değişmeyi, değiştirmeyi başaramadıysak kendimizi, yaşanmış olana razı olmuşsak, isyan etmek boş. Bencilliğimizden sahip olduğumuz ışık ile karanlıkta kalanları
aydınlatmadıysak, insanlığımız yarım, nefesimiz boş. Cahil bırakıp, hor gördüysek, kibir duvarları yükseldiyse aramızda, düşülen halleri sorgulamak boş. Değirmen çarkından bile aynı su damlası düşmezken, zamanın içinde dönüp duruyoruz, hep aynı sebeplerden... Tertemiz duygularla kuşanmadıkça, dövünüp hayıflanmamız boş...
Sonra; her cümlenin içine sayfalar sığdırmak istedim, anlayana...
Şimdi, düşünüyorum da sayfalar değil, ciltler anlatamaz insanın insana yaptıklarını. Özene bezene yaratılmış bu üstün canlıyı tanımak, anlamak mümkün değil. Ne zaman "yok artık, bu kadarı da olmaz" dedirtse daha da fazlası gelir, nutkun tutulur. İster istemez tekrar edersin: Kıyamet insan ile gelir...
İlkokulda toplama çıkarma öğretilir, örneklerle. Elmalar, toplar, kalemler, silgiler alınır verilir. Abaküs boncukları bir bir ayrılır, sayılır. Yıllar geçer o küçücük hesaplar büyür, yön değiştirir: masum matematik araç olur, yaşamak için değil hükmetmek veya yenilmek için. Öyle bir mizacımız var biz insanların.
Hiçbir vakit, hiç kimse için bulunduğu makama göre davranıp fikir yürütmedim, kim olursa olsun, nihayetinde bir insandır diye. Davranış, tavır, hayata karşı duruşudur insanı anlatan. Kişiliğinde neleri barındırıyorsa onları sunabilir sadece. Neyi biriktirdiyse onunla cevap verir. Yüreğinin büyüklüğü kadar merhametli, fesatı fitnesi ile acınası olur...
Velhasıl, kadın veya erkek: insanız.
eylül
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder