Hayat bir panayır
Her zamanki gibi içinden tekrarladığı çocuksu duasıyla kapı eşiğini atladı. Başını eğip, hızlı adımlarla yürüdü. Sokağın iki yanındaki binalar üstüne yıkılacakmışçasına tehditkar ve korkunç göründüler ona, yine. Kalbindeki çarpıntı ellerinin titremesine, alnında beliren küçücük ter damlacıklarına yansıdığında nefesi iyice daralmış gökyüzüne baktı. Gözlerine düşen solgun mavi ışık saklı kalmış bir yakarışı açık etti, bir anlık.
Hayatın her telinin tınısından usanmış, bezginliğin son basamağında, kendini bırakacağı uçurumun ucunda olduğunu düşündü. Tatsız, tuzsuz, dayatılmış gerçeklerden, mide bulandıran yalan dolanlardan, anlamını yitirmiş doğrulardan, acınası yanlışlardan uzağa kaçmanın mümkün olmadığını düşündü. O uçurumda bile...
Çılgın panayırın tam ortasında olmak: yaşamak buymuş demek. Dur durak bilmeyen zamanın günleri rutine bağlaması, takvimlerin tekrarlanması ve adı konmayan, sonu gelmeyen, bulaşıcı isyan. İsyan ki; yapmacık davranışlardan, ikiyüzlülükten, içi boş yaşanmışlıklardan ibaret. Zihninde kocaman kamp ateşleri yakılmış, koro halinde aynı nakarat takrarlanmakta: kaçış yok...
Sokağın bir diğer ucuna kadar uygun adım eşlik etti düşünceler. Fırtına öncesi kırlangıç uçuşu gibi alçaktan geçip kanat çırptılar yine. Ne havadaki bahar kıpırtısı, ne de kışın giderayak kondurduğu ilik donduran busesi; Aslı hiç birinin farkına varmadı. Kocaman, duman koyusu bir bulut inip yerleşmiş gibi içine, ağır bir is kokusu göğüsünün orta yerine kıvrılmıştı.
Birden leylakları anımsadı, gülümsedi. Minik yapraklı çiçeklerini, yumuşacık kokusunu, salkım salkım dökülüşüne dokunmayı özlediğini fark etti. Yol kenarındaki akasya ağaçları dallarında sabırsız tomurcukları aradı gözleri. Evden beri onu takip eden sokak köpeğine gülümsedi, korkmadan.
Katran izi gibi sıvanan hayata rağmen gülümsedi, olabildiğince geniş ve güneşli...
eylül
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder