Bu Blogda Ara

5 Kasım 2019 Salı

Duvar


İyi veya kötü demiyorum, vazgeçilmez bir huyum var: benzetmeler.  Bak, kıyaslama demiyorum, basitçe benzetme.  Hayat bu yaşlı gezegenin  neresinde, hangi şeklinde olursa olsun .  Denizde, havada, karada.  Gökyüzündeki bulutları seyre dalardım, uzun yıllar önce, çocukluğumun boş beleş yıllarında.  Fantastik şekiller, bir yerlerden aşinalığım olan simalar şekillenirdi  göğün tuvalinde. Geceleri yıldızların haritasını okumaya çalışır, beceremeden uyuyakalırdım pencerenin dibinde.  
Eğlenceli, yarısı uyku arası geçen, özlenesi bir deneyim.  Büyüdükçe gerçekliğin keskinliğine kapılıp yapmadığım bir şey. 
Yine de pişmanlığım yok ardımdan çekiştirecek.  Ateş böceklerini gördüm, yanıp sönen  heyecanım, umutlarım gibi. Kelebekleri kovalardım, narin kanatlarının tozu parmaklarımın ucunda kaldığında çok üzüldüm.  Ot kokusuna bulandım, karıncaları takip ettim. Mısır tarlasının içinden hışırtısına bulanarak geçtim. Nereden bilebilirdim,  kulaklarımda  dinmeyen ses olacağını... Papatya tacı ördüm başıma, gölün bulanık sularında çamurun içinde yürüdüm.  Bisikletten düşüp, dizlerimin yara kabuklarını kopardım. Ruhumun yaraları  gibi... 
Salıncağım kurulmuştu salkım söğüt dallarına, rüzgarda sallandıkça eğildim, büküldüm.   

Bir kedi sokulup ayaklarıma miyavladığında, içim bir garip olur. Sokağın köpekleri kuyruklarını sallaya sallaya her karşıladığında içime sıcacık bir deniz dökülür. 
Yalnız kalıp, garip garip hissettiğimde sırtımı yasladığım duvar sırrımı sahiplenir. 
Bir serçe pencere camına tıklatıp bir kaç tohum tanesi değil de halimi sorduğunu çok düşündüm.  Martıların kanatlarında dileklerimi uçurdum. Şiirleri, hikayeleri bu şehrin kaldırımlarında azat ettim, esir düştüm sessizliğe... 
Sararan  yaprakların her biri dörtlükler halinde dökülür sonbaharda.  Denizin mavisini özlüyorum. Kadife sarılmasını, soğuk karşılaması ve sıcak vedalaşmasını. 
Tıpkı dostluk gibi. Gerçek olanından. Hani duvar olur yanıbaşında. Dayandıkça yıkılmaz...


eylül




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder