Bu Blogda Ara

19 Mart 2023 Pazar

Prologue

 Benim için yazıya başlamak, yabancısı olduğum bir yerde, doğru yönü bulmaya çalışmak gibi.  Kaybolmaktan korkmadım, lakin varacağım yerden çekinmedim değil.  Düşüncelerin hızı ve benim onlara yetişebilme kabiliyetim şu an için tartışılır olabilir. Yazıya uzun zaman ara vermenin etkisi de var. 

İçimden “istemezdim” diye ürkek bir itiraz geldi. Sessiz bir yükseliş, lakin  gerektiği kadar etkili değil. 

Bir itme, hatta sağlam bir dürtme ile uyanır mıyım?.. 

     Hayat, hiç durmuyor. Devam etmekten başka bir işi yok. Biz, kafesin içinde dönüp dolaşıyoruz;  hapsolduğumuza hayıflanıp  yaşıyoruz. Mahkûm ettiklerimizi görmeden, duymadan, hissetmeden, yaşadığımızı farzediyoruz.  Fakat öyle herkes adına konuşmak, yazmak olmaz, değil mi? 

Doğru, farklıyız birbirimizden.  Kabul etmeli bu gerçeği, korkmadan. Anlayabilsek, görebilsek, duyabilsek, hissetsek… 

     Huzur diye çırpınıyoruz. Sükunetin anlamını yitirdiği çağda  huzur dileniyoruz. Ah, bize, ah ki ne…

Yazsam ne olur, yazmasam ne olur dedirten bu devrin bitmesine daha ne kadar kaldı?  Söylenecek ne varsa yazılsın diye mi konuşmaktan vazgeçildi? Nasıl bir handikap bu? Eğer bu bir uyku ise, uyanmalı. 

Şöyle gündoğumu olmalı, gülümseyen ve gülümseten. Adı yazılmamış sevinçler ile kalbin pır pır atmalı. 

Hafif, çok hafif, kanatlanmış gibi uyanmalı. Ne hayat, ne de Dünya, bir tek ruhun kalır. Sükun. 

     

eylül 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder