Okul yıllarımda ilk okuyuşumdu, Nazım Hikmet’i.
Sonra, zaman akıp hayatımın içinden geçti. Nazım şiirlerini okudum, gördüğüm yerde beğendim, ağladım, gözyaşı döktüm.
Ailemden uzak büyürken, yatılı okullarda, eve her gelişim bayram olmuştu. Tatil, ne kadar kısa olursa olsun, kocaman bir nefes alışı gibiydi. Annemin çocukluk arkadaşlarını, aile dostlarını yıllar sonra tanıdım (bilmek başka tanımak bambaşka). Annemin hastane günlüklerine amansız hastalığı yazılmasının tanığı olmak yeterince sarsıcı olmuştu. Mesafenin cilvesi. Şimdi, keşkelerin kabusundaymışım gibi; keşke daha fazla kalabilseydim, keşke tek başıma olmasaydım. Sonuçta, olacaklar kontrolümüzde değil, üstelik sınır ötesi sözkonusuysa, hiç değil. Annesinin, babasının kızı olarak yetiştirilmedim. Ayakları üzerinde, özgür iradesini kullanan birey olmamı dilemişler.
Nazım demişken, onu Sofya havaalanında karşılayan aile dostlarının söylediği; yazılan çizilenler misali : Dev gibi, gözlerinde masmavi gökyüzü…
eylül
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder