Bu Blogda Ara

19 Haziran 2014 Perşembe

Zaman Yorgunları



Yaşlılık, insan hayatının en uzun dönemi, belki de en depresif olanı.  Nineler, dedeler,
teyzeler, amcalar;  muazzam bayrak yarışının son etabında.
Onlar; sokakta yanından geçtiğim, aynı durakta  bir bekleyişi paylaştığım, market
alışverişinde,  kıyıdaki bankta dinlenirken gördüğüm  Zaman yorgunları.  Dillendirilmeyen mutsuzluğun  izleri kırışıklıkları arasında saklansa da sırları gözlerinden okunabilir. 
Görmek yeter.

Kim yaşlanmak ister? Çocuklar büyümek ister, hızlı hızlı, bir an evvel. Ne kadar başına
buyruk, özgür görünür büyükler onlara... Dilediğince oyun, şeker, dondurma, şamata ve
yine  oyun, oyun, oyun.
Ergenlik, gençlik de buna benzer, üstüne bir de biyolojik olgunlaşma eklenir, sancılı bir dönem.
Yine büyümek özentisi, kıyaslama,  isyan ve isyan.   Kim bir an evvel yaşlanayım der?.. 
Sadece büyümek ister.
Tek başına, özgür, bağımsız olayım derken hepsini tek tek teslim eder.  Nitekim, büyümek
o kadar da aceleye getirilecek, özenilecek bir şey değil. 

Beğensek beğenmesek, sevsek  sevmesek, potansiyel yaşlıyız hepimiz.  Güzel yaşlanmak
gerek; homurdanmadan, yüzü asmadan, duygu sömürüsü yapmadan, usandırmadan. 
Unutmadan ki ne gençlikle güçlüyüz ne de yaşlılıkla bilge.  Hepimiz çocuğuz, ilk günkü
gibi.  Çocuk saflığını yitirmeden, kadere küsmeden olgunlaşmalı,  sindire sindire.


eylül













Hiç yorum yok:

Yorum Gönder