Bu Blogda Ara

24 Ocak 2024 Çarşamba

1.


Henüz beş yaşlarındayken yanımda  babam yoktu. Elbette vardı ve yoktu. Baba ile büyümek nasıl bir şey olduğunu yaşamak zorunda kaldım. Kimilerine göre büyük bir kayıp, bana göre anlam veremediğim bir durum. Çocukluğumda eksikliğini duymadım değil, hem de gözyaşı dökecek kadar duydum.  Zamanla yokluğuna alıştım. Anlamını sorgulamayı vazgeçtim. Bazen,  film karelerinde gördüklerim  beni özlem yüklü duygularla sarstı.  Geçti, hepsi geçti. Kim bilir, belki kendimi kandırdım. Bu şüpheye düşmeme sebep, ne zaman bir baba kız görsem içim sızladı. 

Kısaca, aile olmayı sadece bir film sahnesi, tiyatro gösterisi olmadığını hayat anlattı.


Hazır o yıllara dönmüşken bahsetmeden geçemem, kıskandım.  İçini bilmeden, dışını gördüğüm ailelere anlamsızca haset duydum. Bu şekilde yazmak kötü, lakin  ilk gelen kelimeler bunlardı.  Kardeşim olsaydı tutturdum, babam kalsaydı dedim. Annem ne yapsın?.. Sanırım çok fenaymışım. Sadece kendime.  Öyle, sessizlik yemini etmiş gibiydim. Uyumlu olmayı kendi kendime edinmiş olmalıyım. Sessizce.  Fikrim, nasılsa hep kendimde kalmış. 


Geçmişten, kendimden bahsetmek mevzu değil.  Ben kimim ki?  Olay bu değil. 

Asıl mevzu görmek, duymak, anlamakta. Fena. Hem de çok fena.

Görüyor fakat görmezden geliyorsun. Duyuyor, duymadığını varsayıyorsun. 

Anlıyor, lakin anladığın fark yaratmaz. Bu yüzden sessizce hayatı izlemekte kalıyorsun. Elinden gelen sadece gözyaşı dökmek, elin çaresiz. Gücün sadece yarını umut etmek kadar.  Kötü. Dünya değil, kötü niyetli insanların dünyası kötü. 

Hayat o aynı hayat, asırlar öncesi olduğu gibinin aynısı. Kötülük içimize yerleşmesine izin verdiğimiz kadar çok. Yenilmez değil. 


Ben, iyiyim. Yüreğim kadar iyiyim. 


eylül






1 yorum: