Hayatın içindeki bir çok an refleksin, içgüdünün seçimi, garip. Geriye dönüş zor. Kişi, yürek, bağ çok önemli. Şöyle, teknoloji çağrışımı olur mu? Bağ özel; kablosuz, hislerin birbirine karıştığı, dolandığı bir iletişim türü. Garip gelmeyebilir. Yine de, çok bilinmezleri çözmek seviyesinde değiliz…Bu kadarız işte.
Handikap şu ki, kalıyoruz olduğumuz yerde, ilerlemiyoruz. Oysa içimizde kasırgaların uçurması, savrulması var. Garip. Kısacık ömrü birilerin keyfi doğrultusunda organize etmenin anlamsızlığı…
İnsan ne ister?.. Uçuk hayalleri, dilekleri, büyük küçük beklentileri var. Bu olgu medeniyete, edebe, eğitime, kişiliğe göre değişkenlik gösterir. İnsanın doğduğu aile, yer ve olanaklar belirleyici olsa da kader değil.
Klişe lafların akıntısına kapılmak üzereyim. Artı eksi kutuplardan bahsedip, iyiyi ve kötüyü tarifleme yolundan dönmeliyim. Ne yazsam, ne haykırsam zaten yaşanılan, bilinen. Benimkisi küçük çaplı bir isyan. İnsan çaresizliğimle, zamanın kelimeleri uçurup ruhumun içinden geçip isimsiz, önemsiz isyanımı bastırdığına başkaldırdım. Neyime…
Olsun, iyiyim. Aşk ile nefesleniyorum mevsimleri. Denizin tuzu dudaklarıma, tenime soğuk dokunuşu var ya, yaşıyorum. Hayat uzunmuş, kısaymış… hepsi yıllanmış bir masal. Biz hala çocuğuz…
Ah, İstanbul... Ben senden kaçıp gitsem de kalacaksın içimde... Öyle bir kalacaksın ki, sana dair ne varsa İstanbul, acıta acıta üstüme gelecek... Sana dair ne varsa, dudağımın kenarında unutulmuş bir mutlu gülümseme olacak... Bir kere kapıldım ya sihrine, zehir içirsen şerbet diye yutkunurum... Sokaklarını, kendini gizleyen güzel kuytularını, arsız gecelerini, masum sabahlarını, sensiz gündüzlerini sevdim be İstanbul! Sabrını, suskunluğunu sevdim. Gecenin en sessiz vaktinde yaralarına bakıp içini çekmeni... Asaletini sevdim; karanlık çıkmazlarda kanarsın da çığlıklarını kimseye duyurmazsın... Yokuşlarını sevdim, eski taş merdivenlerini. Her bir basamağa oturduğumda üstünden gelip geçenlerin hikayelerini anlatmanı sevdim... Binbir yüzünü sevdim, seslerini, ışıklarını... Sokak köpeklerinin nemli gözlerinde anlamsız hüznü görmeyi öğrettin bana... Kaybolmayı öğrettin. Kendimi bulduğum için şükretmeyi...
İstanbul... Herkesin ve kimsenin şehri... Kadın olduğunu düşünmüşümdür; sıcak, sımsıcak bir kadın... Alev alev saçların, yemyeşil gözlerin var diye düşündüm. Şuh kahkahalarının ardında aslını gizlediğini... Upuzun eteklerini savurduğunu kıyıdan kıyıya, beyaz gerdanında mavi boncuklar dizili. Atlıkarıncanın üstündeki kadına benzetirdim seni... Lunapark güzeli... Deniz kızına benzetirdim Seni; aşık olup kıyıda kalmayı seçmiş deniz kızı... Martıların haykırışlarıyla yırtılır hasret gömleğin, her an... Dalgaların her biri derinlerden Sana bir çağrı... Yüreğin kıyıda... Çocukluğu olmayan yaşlı bir adam olduğunu düşündüm... Düşlerinde oyuncaklarını bekleyen... Yaşlı ama yaşlanmamış, yüreği çocuk bir adam... Gözlerinde durmuş iki damla yaş, yüzünün her karesinde bir sır... Her kırışığında çıkmaya hazır masum sevinçler gizlenmiş... Bakışları gökyüzü... Balonlarını uçurmuş bir çocuğun bakışlarına benzer gökyüzün İstanbul...
Bana Aşk' ı fısıldadın İstanbul... Aşk olmamı bekledin... Aşk oldum, gördün... Aşk ile eridim, şahit bir Sen' din İstanbul. Gecelerine sarıldım, göz yaşlarım bulaştı gecelerine... Martılarını benim için uçurdun, gökyüzü benim için maviye boyandı... Dalgaların köpüğünde alıp götürdün, kavuşturdun hayallerime... Aşk'ın içindeki sabrı fısıldadın bana... Aşk'ı doladın dilime... Aşk ile buluşturdun, ağırladın sahilinde, sabahlara kadar... Ben Aşk oldum İstanbul!.. Her şeyimi bir Sana anlattım... Şimdi sıra sende; gitmek mi, kalmak mı zor, söyle İstanbul?..
Hayat. İki yüzü olan uygulama ya da herkesin istediği gibi adlandıracağı eylem.
Çok acemiyiz ve bunun ustalığı kısa, yani her hamle boş. Birbirimizi kandırdık sanırız , oysa yok öyle bir boyut, var olan sadece… son. Kısacık ömür. Nefes almak paralı yolda hız yapmak gibi, cezalı, öyle ya da böyle ölürüz.
Acıları hissetmek var . Lime lime edilip ölümü tatmak. Yapmak istediklerin havada kalır, olsun. Dokunup iyileştirmek istediğin her şey yalandan ibaret olduğunda yıkıldığın an ölümün olur… Hayat bu.
Ya Aşk ? Tüm bunların arasında olmasa? Yüreğimin coşkulu atışı olmasa? Sıcaklığı, teslimiyeti olmasa?.. Hayat çekilmez.
Hayal etmenin bir zararını görmedim, kırıklarına da takılıp düşmedim.Çoğunlukta ulaşılmaz olsalar da hayaller iç dünyamın huzurlu sığınağı oldu. Sevdim orayı, bir şekilde gerçeklerin keskinliği beni ıskaladı . Hayal etmek kaçış değil, ruhun özgürlüğü, en azından benim fikrim.
Çocukluk çağında hayaller renkli, şamatalı ve oldukça büyük. Ikarus’un balmumu kanatlarıyla uçurur. Benzersiz ve masumane, mutlu veya hüzünlü hikayelere yazılır çocukluk. Büyürsün ve gerçekliğin yükü kabusun olur. Atlas misali sırtında taşımak zorundasın. Yine de hayallerin kalır, sığınağında nefeslenip tekrar tekrar yüklenirsin hayatı. Bestelediğin ezgileri notalara dökemesen de içinden mırıldanırsın. Yazamadığın romanları içinden okursun. Fethedemediğin zirvelere düşlerinde tırmanır, haykıramadıklarını gözyaşında dökersin. Hayaller can dostun gibi kalır yanında ve yüreğinle paylaşırsan, yenilmez olursun.