Bu Blogda Ara

31 Ekim 2024 Perşembe

Araf

 2. 

      İpin ucuna tutunmuşsun gibi düşme korkusuyla ürperdin. Ölüm ile yüzleşmek ister miydin, gerçekten?  Cevabını veremediğin bir soruydu, lanet olsun. Kendine mi kızgındın, başarısızlıklarına mı? Dur. Başarı ne ki?  Seni alkışlayan birilerinin olması mı?  

Hay böyle… diye söylendiğini duydun. İçine konuşmaktan vazgeçmiş olmalıydın  ki sesine irkildin. Gülme krizinden öksürük tufanına tutulmasaydın keşke. 

Sigarayı bırakmalı, yok azaltmalıyım diye almayacak olduğun bir kararın düşüncesi aklından geçti.  Kaçıncıydı, öncekileri de saymamıştın. 

Dudakların nikotin işgali altında,  zehir acısı  bir tat dilinde.  Olsun be… diye söylendin.  Saçma kabullenişine bıyık altından güldün, inkar edeceksen et, kendine acımak olmasın.   Nasıl da yanıyor  canın, içindeki ateş daha da harlandı sanki.  Musluğa dayayıp ağızını yangını  söndürene kadar içmek istedin.  Nafile.  Denizler yetmez. 


    Ufuk hep  oradaydı, hayalinde.  Gündoğumu, günbatımı hep oradaydı. 

Hayata dair ne varsa hepsinden çok uzakta. Hayallerin. 

Bir anlığına düşüncelere daldın, senin zamanından saatler bitti. Giden, senden gitmiştir.  Olsun, yine… Kabullenmişliğin yakana yapışmış alacaklı misali, bir yolunu bulup kurtulman gerek.  Neden?  Çaba isteğin yok ki, gücünü terk ettin. Umursamazlığını  giyindin,  oysa  hala mucizeler beklemektesin. 

Onlar sensiz gelmez.


eylül 

23 Ekim 2024 Çarşamba

Araf

1.

 İnsanın kendini muhafaza etme güdüsü olur, bu bir gerçek. Içgüdülerin en hayvansı olanı mı, yoksa aklın gösterdiği yol mudur, bu işi bilenler tartışıp  çözsün.  Yorgunluk had safhada, hayat ve insandan yana ağır yaralısın. 

   Öğrenmekten çok gözleyerek büyüdüğünü düşündün. Evet, düşünmek güzel, hatta harika bir eylem.  Köşene çekilip seyrettin etrafında olanı biteni.  Anladığın, anlamadığın hayat film karelerinde akıp geçti, oradaydın. Sessiz. Güçsüz. Tepkisiz.  Sen bu değilsin.  


     İçin çok acıyor, sıklıkla.  Gözyaşın hiç ummadığın zamanlarda gelince hıçkırıklarını  yutkundun.  Öyle bir durum ki, bırakmak, gitmek, istifa söz konusu değil.  Beynine saplanan kelimeleri yok edecek bir program yok.  Vardır belki, sana uymayandan. 


    An gelir kalpsiz, vicdansız olmayı dilersin. Kulaklarında sağır edici uğultulu isyan.  Gözkapakların öyle  ağırlaşır ki, açamazsın.  Sebepsizmiş  sanki depresif hallerin, direnişin, bazen kendinden şüphe duydun. Her sabah yorgunluğuna uyandın.  Hayat kuşatmasında hapsolmuş,  Araf’ta kalmış gibisin. 

     


eylül






25 Eylül 2024 Çarşamba

Bir hayat nasıl yaşan(ıl)maz

 Cevap: beklenmediği kadar kolay.  Başlıktan dolayı az biraz huzursuzum, nedense. Sonra “hadi be” dedirtti, kısaca, bu benim gösterim değil mi? İşte bu kadar. Bu konuda uzun uzadıya yazılsa sıkar, kısa özet geçilse anlaşılmaz, şimdi ne olacak?  Düşünmem gerek derdim de düşüneyim derken yazacağım kaçar, kalsın. Bodozlama girilmeli. Haydi bakalım.


Herkesin bildiğini tekrar etmeliysem yaşamak güzel ve nefes mucizelerle bezeli.  Doğan günlerin saflığı ve batan güneşin vedası muazzam Zaman’a dair. Ah şu Zaman. 

Büyürüz ve kutsal ışık süzmesine yakalanırız; gönül Ay , Güneş gibi aydınlık ve  sınırsız evren sonsuzluğunda. Böylesine bir güç ile geçilmez mi  engeller? Umut ve inanç ile aşılır mı?  Sonra? 

Bir bakmışsın, hayatın sahipsiz bırakılmış ucu bucağı görünmeyen toprak misali, elegeçirilmiş .  Peki, ya çaban, bilgin, uykusuz gecelerin, kayıp zamanların? 

Oysa.

 Gönül ile güzel her an. Kim özlemez  içindeki ruhu? Kim sarılmaz çocukluğuna?  Kalbin  ritmine kim kulak vermez ki?  Bir dokunuş, bakış, kelime kime  yol olmaz?


Belki de fazlaca yanılmış fikrim. Olmaz umutlara kapılmış.  Hadi geçsem oraları, anlamadıklarım var demek, aslında  apaçık. Kimbilir, ruhum zaptedilmiş olabilir. Esir düşmek tercih olmuştur belki. Aldanabilir, aldatılabilir. Güzel söze, çaresizliğin tutunacağı ele,  gecenin güne varacağı gerçeğe,  tutunabilir. 

Nasıl bir çaresizlikse. Ya da, belki nasıl bir… 


Çok güzel yaşamak. Her nefeste ruhunun diğer yarısına sarılmak muhteşem. 

Muhteşem hayat, sen onu nasıl yaşarsan… 



eylül 

16 Eylül 2024 Pazartesi

Suskun

 Başta gürültülüydü sessizlik. Haykırışlar, kahkahalar, hüzünlü hıçkırıklar fısıltılara döküldü. 

Sonra, sustu. Ne telaş, ne de korku, geriye simsiyah kömür parçası suskunluk kaldı.  


Ne boşluk, ne de anlamsızlık, duru bir bekleyiş gibi.  


eylül 





13 Eylül 2024 Cuma

Annem



Ne zaman kendimi 
güçsüz, tükenmiş hissetsem, 

beni hüzün esir alsa, 

uykuma kabuslar  dadansa, 

karanlığın gölgelerinden ürksem,

hayatın pusunda kayıp olsam, 

kelimeler beni terketse, 

tökezleyip düşsem, canım yansa, ağlasam, 

yanımdasın… 


Oysa ben, 

Hangi çiçeği, hangi ezgiyi, rengi, mevsimi, yemeği sevdini bilmedim. 


(13/09/2009 ) 



27 Ağustos 2024 Salı

Yaşamak

 Bu hayatı yaşarız, farklı biçimlerde.

Kimi hırs ve sonu gelmeyen açgözlülüke,

Kimi geçmişin sarmalına kapılıp yitmişlikle,

Kimi düşe kalka savaşın içinde.

Kimi Aşk ile, yılmayan, cesur  yürekle. 

eylül





12 Ağustos 2024 Pazartesi

Sakin, huzurlu bir gün

 Diledim.  Kafamın içinde arı kovanı vızıltısı, sessizliği ölesiye özletir.  Alıştım. Hayatın dediği gibi: olması gereken.  Elbette konuşamaz hayat, farazi düşüncelerin esiri değilim. Henüz… Kendimi  bildim bileli dileklerimde çokça hevesliyim, hatta fazlasıyla ileri gitmekte kararlı.  Olacak olan ne ki?  Sonuçta, bu benim yolum değil mi?

Anlaşılan, sloganım bu. Galiba, beni çok yordu. 

      Düşünüyorum. Bu kelimeyi yazdığımda, söylediğimde bir gülme tutar, koyveririm kendimi. Etrafıma bakıyorum, senin yerine düşünenlerden yıkılır ortalık. Teknoloji, sokak, sosyal medya, hatta dostun, yakının,  her biri adına karar verip veriştirmekte, sen kimsin ki?  Bir bakmışsın, sosyolojik kayboluşun labirentinde ömür geçirenlelerin arasındasın. Ne kadar acı, yıkılırsın.  Düşünüyorsun, varsın diye çırpınırken,  kendini bulursun.  Çok felsefi mi oldu?  Pardon. 


eylül