Bu Blogda Ara

22 Nisan 2024 Pazartesi

Aşk, Hayat, Nefes


ve yaşlı adam der: 

"Böyle olacağını bilmiyordum. Kim neyi, ne bilir ki?.. Hayatının baharında ömür sonsuz, yıllar upuzun sanırsın.  Kör, deli, sersem bir gençlik rüzgarı savurur seni. Yolunu arar durursun, kah tutunarak, kah el yordamıyla.  Bütün dünyanın seni beklediğine inanmışsın, "ben geldim!" diye haykırdığında uğultulu bir sessizlik yıkılır  üstüne. Bakınırsın etrafına, o kadar çok sen var, her biri güneşe uzanmış birer ağaç fidanı gibi. Sen de kendine bir avuç toprak arar durursun. Köklerin bir başka köklere sarılır bir anda-uyanırsın... 

Tohumların, meyvelerin dökülür, dalların onun dallarına uzanır, yaprak yaprak dökülür seneler, bir de fark edersin: bahar tutsak kalmış gövdenin içindeki gizli sığnağında... Oysa kabuk tutmuşsun, yanındaki fidanlar sana bunu hep hatırlatır... 

Kabuk tutmuşsun, altında gözyaşın birikir. Bir gün kocaman bir boşluğa sarılacağın söylenmedi ki sana... Çakıl taşları gibi batacağını bilmezdin ki göz yaşların... İçinin buz tuttuğu sanılacağını bilmezdin... Oysa daha dün gelmemiş miydin?.. Bugün gitmen 

beklendiği fark edersin..." 



ve çocuk der ki: 

"Ben, çağrıldığım için geldim. Bazen adımın fısıldandığı o geceyi sen inkar etsen de... Sana muhtaç, kendimi bulmak için geldim. 

Elimden tutup bana yürümeyi, konuşmayı, hayatıma giden kapıları bulmama yardım et diye geldim. Seni sevmeyi bilmiyorum, sana ihtiyacım var... Beklemek için geldim; yüreğimin gelişini. İçinde sana olan sevgim, hislerimin tümü orada, yüreğimi beklemek için 

sana geldim. Sen, elimden sımsıkı tut, öğret bana bu hayatın siyahını-beyazını, iyisini-kötüsünü. Öğret bana sevinci ve öfkeyi. Adaleti öğret bana, yokluğu ve varlığı. Sadece bedenimi kollayıp büyütme, sadece merhamet duyma. Gerçekten sahiplen beni, tutunduğumda seni acıtsam bile... İçindeki yaşam suyunun son damlasını bana içirip gittiğimde üzülme, kupkuru kaldığını görmediğimde yıkılma, ben sana gelmiştim, unuttun mu?.. Bu yüzden sımsıkı tut beni, gidene kadar..." 



ve Aşk der ki: 

"İçindeki müziği duyduğunda, kemanın sesi kalbine ok misali saplanırsa, bir daha, bir daha duymak istersen o benzersiz melodiyi benden uzak olamazsın. 

Gözlerin ağlayıp, yüzün güldüğünde bil ki kanındayım. Üşüdüğünde bile için sıcacıksa, ateşimin bekçisi olduğunu bil, söndürme... Üstüne üstüne gelse de hayat, ona yakalanmamak için sıkıntıları göze alırsan, bana sımsıkı sarıldığını bil. Unutma; dünyanın tüm zenginlikleri benim gözümde bir avuç külden ibaret. 

Beni ruhunun güzelliği ile beze. Gözlerime yıdızları indir, bedenime yağmuru. Bir kere yazıldıysam ömrüne sabrını ben ile sınama... Yok başka bir Aşk, yok başka bir gerçek, bir son yok... Ah, bir kere tutuldu mu yüreğin o muhteşem hisse, insan küçücük kalır, yok olur. Kendini öyle bir diyarda bulursun ki, anlatılamaz. Muhteşem bir yere uçuyor bulursun kendini. Bir defa koklanmamış çiçeklerden peri tozu bulaşır yüreğine, Aşk olursun... " 


ve "insan": 

"Yerini hep yadırgarsın. Gelişini beğenmez, gidişini hiç düşünmezsin. Herkesten bir fazlan var, nedense... Hesapları hep senden yana, eksiklik hep başkalarında. En çok sen seversin, en iyi sen bilirsin... Acıların en kralını sen çekersin, bu sebep ile başkalarını da iyi ezersin. Düşünmek-vakit kaybı. 

Nezaket-zayıflık(!). Aşk-var mı? Bir de yaşlanmak olmasa... Kolay değil çünkü burayı bırakıp gitmek. Başkalarına meydanı bırakmak ne demek?.. 

Hak, hukuk-para ile değil mi? Vefa-iş bitene kadar değil mi? Hatır- gramı ne eder? Parasız pulsuz, kimsesiz yaşanır mı?.. Hayatı yaşayacaksın; her güzelden makas alıp, her havaya ayak uyduracaksın. Etrafında dört dolananları hor görmekten sakınmayacaksın, hoşluk senin hakkın çünkü. Nereden geldiğini unutacaksın, böyle adam olduğuna inanacaksın. İnanacaksın, inandığınla yaşlanacaksın. Bir bakacaksın: hepsi boş... Senden o kadar çok var ki, anlayacaksın... 

İçinde yüreğini çürüttüğünü anlayacaksın. Katıla katıla ağlayacaksın... Nefesin kaldıysa..." 


eylül






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder