Bu Blogda Ara

23 Nisan 2024 Salı

Can evi

    Şimdi bahçem çok sessiz. Kuytuları çok, ıssız patikalar sarmış her bir yanını. Çimlerin üstüne kimbilir kaçıncı yaprak yağmuru düştü, saymadım. Kırk yama örtü gibi sarı, turuncu, kahverengi, yeşil. Rüzgar kıyı köşe savuruyor bazen, canlanır gibi uçuşuyorlar havada. Gül fidanları yorgun, kasımpatılar bile küsmüş, yaslanmışlar birbirilerine. Ceviz ağacı neredeyse penceremden içeriye girecek, o mu eğrildi, ben mi ona yaslandım, kimbilir... Kapının önündeki basamaklar adımlanmayalı kaç zaman geçti, saymadım. Kepenklerim çarptıkça uyuklamalarımdan uyanıp kapımın açıldığını sandım. Oysa uzun zamandır sadece bahçem değil, ben de ıssızım. 

    Ne güzel, ne renkli günlerdi... Duvarlarımın süslendiği, pencerelerimin her birinde duvaklar gibi bembeyaz tüllerin asıldığı, merdivenlerimde sardunya saksıları dizildiği günler. Sesler, yemek kokuları sindi, hüzünler, sevinçler, acılar, hayatlar yazıldı her yerime. Şimdi ıssızım. Kimse bilmez nasıl bir ıssızlıktır bir evin ıssızlığı. Kimse tahmin bile edemez burada yaşananları, kimse bilemez. Ben de anlatamam... Ne kadar üzgün olduğumu anlatamam. Ölmek nasıl birşey olduğunu anladığımı da anlatamam. Parça parça dökülen sıvalarım, fırtına gecelerinin içime sızan uğultusu, çatımdaki deliklerden ıslanan parkelerin üstünü kaplayan yosun; yavaş yavaş yok olmaktayım. Kırık camlardan yanlışlıkla giren serçeleri bile korkutuyorum, telaş ile duvarlarıma çarpa çarpa kaçmaktalar. Issızlık, fena bir şeymiş... 


     Sokaklar boş, güneş tepede alev alev, eriyip üstüme akacakmış gibi. Nefes alamıyorum. Ağaçlar gölgelerini kaybetmişler, dallarını birbirinden ayırmış, yapraklar kıvrılıp küçülmüş. Kaldırım kızgın, korların üstünde yürüdüğüm düşüncesi daha da bunalttı. Herkes bir yerde akşamı beklemek için sözlenmiş. Yürümek zorundayım, sığınacak gölgem yok... Tabanlarım kavruluyor, sırtımdan ter derecikleri akıyor, durmamalıyım. Üstümdeki en yeni elbisem, dün gece bir çöp bidonunda buldum. En güzeli de kokmaması, kumaşı hala yumuşak. Güneş gözlerimi kör edecek kadar parlak, ama olsun, altın bir kolyeyi takınmış gibi gökyüzü. Yürüyorum, varacak bir yerim yok... Belki de hiç yakalayamadığım hayallerimin peşindeyim. Dokunamadığım pastel rengi düşlerime erişmek ister gibi yürüyorum. Yolumun üstündeki bu yabancı sokaklar hayatımı örten sihrin bir parçası. Yalnızlık bende tarifsiz olmuş, içinden geçemediğim bir sis bulutu yalnızlık, içinde ne olduğunu bilmiyorum... 


   Gizli köşelerimin gölgelerinde saklanır anılar. Tozlu, solmuş, gıcırtılı kapakların altında. Sesleri, yüzleri hala bende, kimseler inanmasa da... 

Ayak sesleri duyulur, bahçede kalmış tınısı yaz gecelerinin. Ud, keman, akşam sefaları arasında koşturan çocukların sesleri... Penceremin pervazına yaslanmış genç kız, kirpiklerinde inci pırıltısı, yağmur damlası gözyaşı, aşık yürek... Yorgun, üzgün kelimeler, sevinçler, hıçkırıklar... Her biri benden gelip geçen ömürler... Şahit olmak ne kadar ağır, sessiz kalmak ne kadar zormuş meğer... 


     İçim çok sessiz, etrafımdaki gürültülü yaşama rağmen. Sessizliğe bürünmüş ruhum. Düşüncelerimi duymak için, hayat, bir açma kapama düğümesi uydurmuş bir yere. Bazen bu yeri bulmak için çıldırıyor, tamamen kapatmak istiyorum. Ruhum kaçmak istiyor, dönüşü olmayan bir kaçış bu. Gideceği yer hayaller gibi aydınlık, huzurlu. Düşünceler, hayat kadar gürültülü... Bütün bunlara rağmen burada kalmaya değecek kadar büyük ruhumun sessizliği... Hislerimin deminde yıkanıyor yüreğim, hiçbir şey zarar veremez ona. Erimek gibi yaşamak, ateşini ellerimle yaktığım bir ocakta eriyorum. Sadece bana ait olan kaderim yapışmış üstüme, gittiğim yere götürdüğüm... Kendine ait sesleri, gözleri, elleri olan. Şikayet etmediğim, kaçmadığım... Bakıp görmediğim, duyup konuşamadığım uzaklara ulaşmak istercesine yürüyorum. Ufuklarda varacağım yer bekliyor gelmemi, duramam, buralara yerleşemem bu yüzden... Kalabalıkların arasında yok olamam, öyle nefessiz, öyle ışıksız bırakır beni kalabalıklar, anlatamam. 

Hiç kimse yok burada. Issızlık bahçeme, odalarıma yerleşmiş. 

Hiçbir yer yok, benden başka, beni ağırlayacak... 


eylül


… yoruldum hayattan, insanların benmerkezciliğinden, hiç gereği olmadığı halde  özür dilemekten, egoların doyumsuzluğundan,  içime çekilmekten yoruldum… 

1 yorum:

  1. "...… yoruldum hayattan, insanların benmerkezciliğinden, hiç gereği olmadığı halde özür dilemekten, egoların doyumsuzluğundan, içime çekilmekten yoruldum…"

    YanıtlaSil