Bu Blogda Ara

24 Nisan 2024 Çarşamba

Suskun

 Güneş ufkun ötesinde ağır ağır kayboldu. Kıpkırmızı bir gölge bıraktı ardında, bir de denizin üstünde ışıltılı bir patika. Hafif bir esinti karışmıştı saçlarıma, düşünceleri dağıtan bir esinti. Üşüdüm, içim üşüdü. İçimde ne varsa hayata dair, çekilmekteydi sanki... İçimde bir mezar açılmıştı... Bir ürperti ile sarsıldım, parmaklarımın ucundan eriyip aktı buzlarım. Denizin üstü sakin, hafif bir sallantı ile bir bu kıyıya bir karşı kıyıya gelip gitmekte. Birkaç metre uzakta bir martı, tek başına, kendini bu belli belirsiz çalkantıya bırakmış. Kendi kendine bir şarkı mırıldanır gibiydi deniz, "keşke duyabilsem..." diye hayıflandım. İçimdeki adacıkları hatırladım o an, gülümsetti beni bu düşünce. Ruhumun değişken halini öyle adlandırmıştım, uzun zaman önce... En mutlu halim bir adacık, adım attığımda bir başka adacığın üzerine basarım, değişir rengim. Gözlerimi kapatıp yüzümü rüzgara bıraktım, dağıldım, acı ile sarsıldı içim. Adını koyamadığım acı. Uçup gitti özgür ruhum sanki, benden uzaklara gidip döndü. Bir anlamsız şekildi yüzümde donup kalan, bir isimsiz hikaye, kelimesiz cümle. Hayattan dolayı değil, hayatta olmanın ağırlığı ile sarsıldığım düşüncesi gelip geçti aklımdan. Kollarımı kavuşturdum, üşüyen bedenimi ısıtmak için belki. Yalnızlık duygusunun çaresizliği ısırdı kalbimin ucundan, kanadı içim... 

Bencil, yüzsüz yalnızlık... Islandı yine yüzüm, yaktı gözyaşları, yok olmak istedi benliğim... Susmak zor, çok zor, diye anladım. Konuşmaktan zor.

eylül






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder